Sinop’ta nükleer santrale karşı olmak için neden çok!
Sinop’ta kurulması planlanan nükleer santralin çevresel etki değerlendirme raporunun iptali için açılan davanın duruşması, 28 Mart Pazartesi günü yapılacak.
Fotoğraf: DHA
Prof. Dr. Aziz KONUKMAN
Sinop İli Merkez ilçesi, Abalı köyü, İnceburun mevkiindeki EUAS International ICC Merkezi Jersey Adaları Türkiye Merkez Şubesi tarafından yapılması planlanan Sinop Nükleer Güç Santrali projesi ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararının iptali istemiyle bir dava açılmıştı. Ben de bir Sinoplu olarak davacılar arasında bulunmaktayım.
15 kişilik bilirkişi heyetinin birçok noktada “olumsuz görüş” bildirdiği bu ÇED davasının duruşması 28 Mart’ta Samsun’da yapılacak. Mahkemede davacı olarak görüş bildirme olanağım olacak. Resmi olarak sunulmuş mevcut raporun bilimsel ve mevzuata uygun bir ÇED raporu olmadığı kanaatini taşıyorum.
Gerekçelerimi şöyle sıralıyorum:
1- ÇED raporunun temel çatısını sosyal (toplumsal) fayda-maliyet analizi (SFMA veya FMA) oluşturur. Sosyal fayda, toplum lehine olan unsurları sosyal maliyet ise aleyhine olan unsurları içerir. İlki tanımlanırken toplum yararı kamu yararı, kamu (amme) menfaati, kamu iyiliği, ortak yarar, ortak çıkar, ortak iyilik, genel yarar terimleri kullanılmaktadır. Bunlar aynı kavramı ifade etmek amacına yönelik olarak birbirlerinin yerine kullanılabilen terimlerdir. Tüm bu terimlerle anlatılmak istenen, bireysel çıkardan farklı, onun, üstünde ya da dışında ortak bir yarardır. Bu terimlerden en çok kullanılanı “kamu yararı”dır. Kamu yararı ile toplum yararı terimleri arasında anlam farkı olmadığını savunanlar da var, olduğunu savunanlar da var. “Kamu yararı, kurulu düzenin korunmasındaki çıkardır. Toplum yararı ise, ülkede yaşayan tüm insanların ortak çıkarlarını ifade eder” görüşünü benimseyen yazarlar, “toplum yararı” terimini kullanmayı tercih etmektedir. Çevre hukukunda farklı iki konuda kamu yararı söz konusu olduğunda, birinin diğerine olan üstünlüğünü göstermek amacıyla “üstün kamu yararı” kavramı kullanılmaktadır. Üstün kamu yararı konusunda ne Anayasa’da, ne de mevzuatta bir tanım olmasına karşın, özellikle yönetsel yargının -Danıştayın- üstün kamu yararını çevresel değerler ve çevrenin korunması yönünde yorumladığı görülmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin de, üstün kamu yararına açıklık getiren ve üstün kamu yararının çevresel değerlerin korunmasında olduğunu vurgulayan önemli bir kararı bulunmaktadır. Bu kararlar ışığında üstün kamu yararı toplum yararı olarak nitelendirilebilir.
ÇED RAPORU TEMEL ÇATISINDAN YOKSUN
İkincisi (toplumsal maliyet) ise kamuya ve çevreye verilen zararla tanımlanmaktadır. Bu türdeki fayda ve maliyetlerle ilgili bir analizin yer almadığı bir ÇED raporu konunun uzmanları açısından yok hükmündedir. İlgili yazında yatırım projelerinin fayda ve maliyetleri, yatırımcı, ulusal ekonomi veya toplum açısından analiz edilmektedir. Yatırımcı açısından yapılana ticari (ya da mali) FMA deniyor. Ulusal ekonomi açısından yapılana ekonomik FMA, toplum açısından yapılana da sosyal FMA (SFMA) denilmektedir. SFMA’da yatırım projelerinin topluma etkileri ; ekonomik, sosyal, bölgesel, çevresel, kültürel analizlerle farklı açılardan ele alınmaktadır.* Oysa resmi raporda projenin fayda-maliyet analizi yapıldığı ifade edilmektedir. Bu ifade raporda 23-26. sayfalar arasında açıklanan “II. Projenin Ekonomik Ve Sosyal Boyutları” bölümünün “II.1. Projenin Ekonomik Boyutları” başlığının “II.1.2.Projenin Fayda-Maliyet Analizi” alt başlığı altında yer almaktadır. Bu rapor formatı bölümlendirmesinden yapılan analizin ekonomik FMA (EFMA) olduğu anlaşılmaktadır. Bu resmi raporun temel çatısının (SFMA) kurulamadığı anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, rapor temel çatısından yoksun bırakılmaktadır. Kaldı ki, raporda gönderme yapılan “Projenin fayda-maliyet analizi” başlıklı EFMA’ya ne rapor metninde ne de rapor eklerinde yer verilmektedir. Bu oldukça manidar bir durumdur.
FAYDA-MALİYET ANALİZİNİ PROJE SPONSORLARI YAPTI
Projenin fayda-maliyet analizi proje sponsorları tarafından gerçekleştirilmiş olup, ETKB’ye sunulmuştur’’ denilerek gözlerden kaçırılmaktadır. Daha da ilginç olanı, bu analiz bile eksik yapılmıştır.
Bu tür bir analizde projenin Türk ekonomisi ve sanayisine etkileri ortaya konur, ilgili şirketler ve sanayiler ile nükleer enerji sanayisi alanına ilişkin olarak insan kaynakları değerlendirilir. Oysa Projenin Ekonomik Boyutları başlığında verilen bilgilerden anlaşılıyor ki, bu tür bir değerlendirme ileri bir tarihe bırakılmaktadır. “Ayrıca, proje şirketi, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve proje şirketi tarafından mutabık kalınacak kılavuza uygun olarak, projenin Türk ekonomisi ve sanayisindeki etkilerini, ilgili şirketlerin ve sanayilerin değerlendirmesini ve nükleer enerji sanayisi alanına ilişkin olarak insan kaynakları değerlendirmesini bildiren ekonomik etki değerlendirmesini,proje şirketinin kurulmasından itibaren iki yıl içerisinde sonuçlandıracak, ön ekonomik etki değerlendirmesi ise, proje şirketinin kurulmasından itibaren bir yıl içerisinde proje şirketi tarafından sonuçlandırılacaktır’’ (s.23.) (İfade bozukluğu bana ait değildir) şeklinde verilen bilgiden bu anlamda bir sonuç çıkmaktadır.
SFMA NÜKLEER SANTRAL İÇİN YETERLİ DEĞİL
2- SFMA’nın nükleer enerji için yapılması gereklidir ama yeterli değildir. Ayrıca alternatif enerji üretim santralleri için de SFMA yapılmalıdır. Sosyal (toplumsal) net yarar (sosyal fayda-sosyal maliyet) hangisi yüksekse karşılaştırmalı bir analiz yapılarak o proje kabul edilmelidir.
3- Projenin fayda-maliyet analizinin proje sponsorları tarafından gerçekleştirilmiş olması bir başka manidar durumdur. Sponsor, “Kendini tanıtmak ya da yalnızca desteklemek amacıyla, bir sanat, kültür, spor vb. etkinliğinin giderlerinin tümünü ya da bir bölümünü bir tür bağış olarak karşılayan kimse ya da kuruluş” anlamına gelmektedir. Yani sponsorun sorumluluğu tanım gereği bağışın yapılmasıyla sona ermiş olmaktadır. Oysa örneğimizde sona ermemektedir. Devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan ve yakışmayan bir şekilde, projenin fayda-maliyet analizi bağış yapan şirkete yaptırılmış olmaktadır.
DEĞERLENDİRMELER EKSİK
4- “II.2. Projenin Sosyal Boyutları” başlığının format gereği yer aldığı görülmekte, çünkü bu tür bir değerlendirme yapılmamaktadır. “Projenin bu erken aşamasında, ilave sosyoekonomik ve altyapı faaliyetleri, Türk ve Japon hükümetleri ile proje sponsorları tarafından tam anlamıyla tartışılmamış, kapsamı belirlenmemiş ve planlanmamıştır. Projenin inşaat hazırlık faaliyetlerinin başlamasından söküm sürecinin sonuna kadar olan yaklaşık 100 yıllık ömrü dikkate alındığında, sosyoekonomik ve altyapı faaliyetleri projenin ilerleyen safhalarında bölgede yaşayan halkın refahını arttıracak şekilde geliştirilecektir’’ (s.26) denilerek bu tür bir değerlendirme ileri bir tarihe ötelenmektedir.
KAMULAŞTIRMA KAPSAM DIŞI TUTULUYOR
5- “Projenin Sosyal Boyutları” başlığı altında, “Proje alanı dışında olup, Uluslararası Anlaşma’nın madde 4: “Saha ve Altyapıya ilişkin Hususlar” (b) fıkrası uyarınca, Türk Hükümeti tarafından proje ile ilgili olarak yapılması gereken altyapı çalışmaları kapsamında herhangi bir kamulaştırma ve/veya yeniden yerleşim söz konusu olması durumunda, bu süreç ilgili devlet kurumları veya müteahhitler tarafından gerçekleştirilecek ve ilgili ÇED süreçlerine tabii olacaktır” (s.26) şeklinde bir bilgi verilerek yöre halkı açısından çok çetrefilli bir konu başka bir ÇED sürecine taşınmaktadır. Oysa bu konunun bu ÇED sürecinin bir parçası olarak değerlendirilmesi gerekirdi. Çünkü ÇED planlanma aşamasından başlayarak inşaat, işletme ve faaliyetin sona erdirilmesi dahil tüm süreçleri kapsamaktadır.
6- “İşletmeden Çıkarma” başlığı altında, “Sinop NGS’nin işletmeden çıkarma aşaması, işbu ÇED Raporu kapsamında olmayıp, işletmeden çıkarma faaliyetlerinin başlatılması için kararlaştırılacak tarihten önce uygun bir zamanda, işletmeden çıkarma aşaması için ayrı bir ÇED raporu hazırlanacaktır” (s.10) denilmektedir. Kamulaştırma ve/veya yeniden yerleşim örneğinde olduğu gibi bu çetrefil konu da kapsam dışı tutulmaktadır.
ÇEVRESEL MALİYET ANALİZİ ÇOK SIĞ
7- raporda çevresel etkiler ve önlemlerin ele alındığı bölümde çok sığ bir çevresel maliyet analizi yapılmaktadır. 3 bin 284 sayfalık bir raporda bu analiz için sadece 142 sayfa ayrılmış olması (s.1297-1439 arası) oldukça manidardır.
KARA MİZAH ÖRNEĞİ
8- Projenin Teknik Olmayan Özetinde yer alan Değerlendirilen Çevresel Etkiler bölümünde ‘‘Sinop NGS alanına en yakın turizm alanı İnceburun Feneri olup, her ne kadar deniz feneri ile santral binaları arasında yükseltiler bulunsa da, Sinop NGS bu noktadan görülebilir olacaktır.
Ayrıca, “Son teknoloji ürünü bu tarz tesisler meraklı turistlerin ilgisini de çekebilmektedir” şeklinde bir değerlendirme yapılması tam bir kara mizah örneğidir. Geçmişte bir Kültür ve Turizm Bakanımız bu tür bir öngörüde bulunmuştu. Anlaşılan rapor müellifleri de aynı düşüncededir. Ancak ilgili yazına bakıldığında bu ilişki Kara Turizm kavramıyla kurulmaktadır. Yani bir NGS patlaması söz konusu olduğunda santralin olduğu yere olan ziyaretler Kara Turizm türü olarak değerlendirilmektedir. Kara turizm “Tarihsel olarak ölüm ve trajediyle ilişkili yerlere dair olan turizm şeklidir” şeklinde tarif edilmektedir. Kara turizm aynı zamanda karanlık turizm, siyah turizm, hüzün turizmi ya da keder turizmi olarak da adlandırılmaktadır. Umarız Sinop’a kurulacak nükleer santralde geçmişte yaşanmış Çernobil türü bir patlama gerçekleşmez.
Bu tespitlerim ve dava dilekçemizde yer alan tespit ve itirazlarımız büyük ölçüde bilirkişi heyetinin raporundaki tespitleriyle örtüşmektedir.
SİNOP’TA NÜKLEER SANTRALE NEDEN KARŞIYIM
Söz konusu rapora ilişkin temel tespitlerim dört başlıkta toplanabilir:
1- Mahkeme heyetinin yönelttiği “Ortaya çıkan enerji ihtiyacının nükleer santraller aracılığıyla karşılanmasının zorunlu olup olmadığı” sorusuna verilen yanıtta önemli bir raporda yer alan piyasa iyileştirmesi senaryosuna gönderme yapılarak, burada açıklanan senaryo gerçekleştiğinde nükleer santral inşasına gerek kalmadığına dikkat çekilmektedir. Bu değerlendirme yerindedir. Bu seçeneğin gerçekleşmesi için çaba sarf edilmesi gerekiyor. Çünkü bu durumda nükleer santral seçeneği devre dışı kalmış oluyor.
ÇOK SAYIDA KRİTİK SORUNUN YANITI YOK
2- Konuyla ilgili uzmanın heyette bulunmaması nedeniyle yanıt verilemeyen çok sayıda kritik soru bulunmaktadır. Bu uzmanlar bilir kişi heyetinde yer alsaydı davadaki haklılığımız bir kez daha teyit edilmiş olacaktı.
KAZA OLMASA BİLE BÜYÜK HASAR YARATIR
3- Davamız açısından raporu değerli kılan en önemli nokta, kazalar yaşanmasa dahi nükleer santrallerin faaliyete geçtiği süreç içerisinde de ekonomik, çevresel ve sosyal kayıplara yol açabildiğinin bilirkişilerce kabul edilmiş olmasıdır. Bu kabul çok yerindedir. Çünkü bu kayıpların telafisi (Bu kayıpların bazıları ölçülemeyecek kadar yüksek boyutlardadır) hiçbir ekonomik ve sosyal fayda ile telafi edilemez. İleride bir kaza söz konusu olmasa bile sırf bu olası kayıplar nedeniyle nükleer santrallerin inşa edilmemesi gerekir. Kaldı ki raporda sıkça belirtildiği gibi ayrıca önleyici hiçbir tedbire yer verilmemektedir.
TARAFLAR DİNLENMEDİ
4- Raporda yer alan “…Neredeyse tüm taraflara mahkeme heyeti tarafından söz verilmiştir ve itirazlar dinlenmiştir” tespiti gerçeği yansıtmamaktadır. Mahkeme başkanı herkesi dinleyeceğim demesine rağmen şahsım da dahil olmak üzere davacıların büyük bir çoğunluğu söz alamamıştır ve bu durum avukatlarımız tarafından tutanak altına alınmıştır. Öte yandan raporda verilen keşif bulguları işin nasıl baştan sağma yapıldığının ve yasaya uygun olmadığının bir itirafı niteliğindedir.
Bu temel tespitlerden de görüleceği üzere, davanın bu aşamasında çok avantajlı bir konuma gelmiş bulunuyoruz. Bunu iyi değerlendirmek durumundayız. Görülmekte olan Sinop Nükleer Santrali için açtığımız dava Türkiye’nin en büyük ekoloji davasıdır.
Çünkü binlerce yıl sürecek ve ekolojik bir yıkıma yol açacak atık maliyetleri söz konusu olacak. Projenin yaratacağı toplumsal faydalar istediği kadar yüksek diğer toplumsal maliyetler istediği kadar düşük olsun sırf hesaplanması mümkün olmayan yüksek boyutlu bu atık maliyetleri yüzünden bu santral projesinin peşinen reddedilmesi gerekiyor.
Emek ve çevre dostu tüm örgütleri bizimle dayanışmaya çağırıyoruz.
* Bu konuda ayrıntılı bilgi için 3-5 Aralık 2015, Samsun-Sinop’ta yapılan TMMOB 10. Enerji Sempozyumunda sunulan Kayadelen, Mehmet, Konukman, Aziz ve Türkyılmaz, Oğuz’un “Enerjide Toplum Yararı’’ başlıklı ve ayrıca aynı yazarların TMMOB Makina Mühendisleri Odasının 2020 Yılı Enerji Görünüm Raporu’nda yer alan ‘‘Elektrik Üretiminde Toplum Yararının Gözetilmesi’’ başlıklı bildirilerine bakılabilir.