TÜSİAD ‘Artık böyle olmuyor’ dedi
"TÜSİAD patronları AKP'nin 20.yılında, ‘makro istikrar’ talepleri açısından karakteristik değişiklikler beklemediklerini ifade etmiş oldu. Bir anlamda bir yolun sonunun ilanı olarak da okunabilir."
Fotoğraf: Yasin Aras/AA
Fatih POLAT
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneğinin (TÜSİAD), iktidara yönelik eleştiriler bakımından çok tartışılan 19 Ekim 2021’deki Yüksek İstişare Konseyi toplantısından beş ay sonra gerçekleşen TÜSİAD Genel Kurulunda, iktidarın para politikası, tarım politikası ve bir kurtarıcı gibi sunulan ‘kur korumalı mevduat’a kadar uzanan konularda eleştiriler dillendirilirken, özetle ‘Artık böyle olmuyor’ mesajı verildi.
TÜSİAD’ın 50. yılı projesi olarak hazırladığı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” başlıklı rapor, ‘Millet İttifakına bir program önerisi gibi de tartışılmıştı. Şimdi yapılan eleştiriler de bugüne kadar hem askeri darbelere destek vermiş, hem ‘darbelerle mücadele’ adı altında anayasa metinleri hazırlamış, bazen iktidarlara açık övgüler yapmış bazen de -kendi sınıf tercihleri bağlamında- sert eleştiriler yöneltmiş Türkiye’nin en büyük patron örgütünün geleneksel üslubu ile uyumluydu. Türkiye’nin seçimleri tartıştığı bir dönemde gerçekleştirdiği genel kurulda TÜSİAD, son yaptığı eleştirilerden bugüne uygulanan hükümet politikalarını da temel başlıklarıyla eleştirdi.
BELİRSİZLİK ELEŞTİRİSİ
İlk konuşmayı yapan YİK Başkanı Tuncay Özilhan, “Adeta krizlerin sürekli hale gelmesi, belirsizlik ve öngörülemezlik yeni normalimiz oldu” ifadelerini kullanırken, “Yeni bir krizle karşılaşma ihtimali yok; yakında düzlüğe çıkarız” varsayımıyla hareket etme lüksümüz yok.” diyerek, daha sonrasında vurguladığı noktalarla birlikte, bu politikalarla “Düzlüğe çıkma” ihtimali görmediklerini ifade etmiş oldu.
Türkiye’nin tarım üretimi bakımından kendisine yeten yedi ülkeden biri olmakla övünülen noktadan, tarımda dışa bağımlı hale geldiği bir noktaya varıldığı vurgusu yapıldı.
Özilhan, iktidarın faiz politikasını da eleştirdi: “Yatırımları canlandırmak amacıyla faiz oranlarının çok düşük tutulması, yüksek enflasyon ortamında tasarrufları cezalandırıyor. Negatif reel faizler çok yüksek olunca tasarrufları yatırıma dönüştürme mekanizması çalışmıyor.”
Özilhan’ın Batı ile ilişkilerin düzeltilmesi gerektiği vurgularının ardından kullandığı, “Geçenlerde Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı bu nokta küresel sistem içinde gözle görülür hale gelen ülkemizin yumuşak gücünün daha ileri taşınması açısından önem taşıyor” ifadeleri ise, bu kadar eleştirinin ardından “Yaptığımız eleştiriler şahsi değil, siyasi” diye de okunabilir.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin ‘yoksullaştıran büyüme’ kavramını hatırlatarak, “Yoksulluğun derinleşmesinin koşullarını hazırlarsınız” vurgusu ve “Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinde bir ekonomide, ucuz emeğe ve düşük standartlara dayalı ihracat yoluyla kalkınma modeli uygulanamaz” ifadeleri iktidara yönelik eleştirilerin bir başka boyutunu oluşturdu.
“Özellikle kentli orta ve yoksul sınıflar çok zor durumda kalıyor” diyen Kaslowski’nin, “beyin göçü”ne dikkat çekmesi ve “İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi” vurgusu da, geniş toplumsal katmanların yanıt bulmayan talepleri bakımından, iktidardan umudu kesme duygusunun sistem eleştirisine bağlanma ihtimalleri karşısında ‘sistem içinde restorasyon’ önerisinin bir ifadesini oluşturuyor.
Yeni TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın “Cumhuriyetimizin 100. yaşının arifesinde ekonomik anlamda gelişmişlik, eşitlikçi ve toplumsal cinsiyet eşitliği öncelikli bir hedefimiz olacak” vurgusu da aynı bağlamın bir parçasıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, iki ay önce özel bankaları hedef alan söylemlerine TÜSİAD yönetimi, isim vererek atıf yapmadan, banların böylesi bir dönemde kârlı bilançolar açıklamış olmasının, iktidara rağmen gerçekleştiğini vurgulamış oldu. “Halen sürdürülen politikalar reel kesim ve bankaları yoruyor,” cümlesi de bu minvaldeki eleştirilerin devamı niteliğindeydi.
MİGROS İŞÇİLERİNİ VE DİĞERLERİNİ UNUTMUYORUZ
Evrensel’i dikkatle takip edenler TÜSİAD patronlarının sahip olduğu büyük fabrikalarda işçilerin düşük zam dayatmalarına karşı ek zam taleplerini dile getirdiklerini, bunun için eylemler yaptıklarını hatırlayacaktır.
Migros işçilerinin taleplerini kabul ettirebilmeleri için Özilhan’ın kapısına dayanarak günlerce mücadele etmeleri gerekti.
TÜSİAD patronlarının sahip oldukları şirketlerin açıkladıkları kârlılık oranları ile o fabrikalarda çalışan işçilere dayatılan ücret arasındaki farklara dair de pek çok haber yayımladık.
TÜSİAD patronları belli bir döneme kadar destek verdikleri AKP iktidarının 20. yılında, faizlerin düşürülmesi yerine faiz artırımı politikasına dahi dönülse, ‘makro istikrar’ talepleri açısından karakteristik değişiklikler beklemediklerini ifade etmiş oluyor. Bir anlamda bir yolun sonunun ilanı olarak da okunabilir.