Malpraktis Kanunu | İstanbul Tabip Odası: Yıkıma uğratan tazminatlar kabul edilemez
"Yanlış tıbbi uygulama" davalarına dair iktidarın Meclise sunduğu kanun teklifinin yetersiz olduğunu belirten hekimler "Hatalı tıbbi uygulamalara yol açan ortamın sorumlusu Sağlık Bakanlığıdır” dedi.
Fotoğraf: Evrensel
İstanbul Tabip Odası (İTO), "yanlış tıbbi uygulama" anlamına gelen malpraktis davalarındaki tazminatlara ilişkin TBMM’ye sunulan teklife dair açıklama yaptı. Teklifin hekimlerin kaderini siyasi iktidarın keyfiliğine bıraktığını ve yetersiz olduğunu vurgulayan İTO, “Hekimleri yıkıma uğratan tazminatlar kabul edilemez” dedi.
Açıklamada konuşan İTO Yöneticisi Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, çok uzun çalışma süreleri ve her 5 dakikada bir hasta bakma dayatmasının bir hekimin hastasının derdini anlayıp ona zarar vermeden yararlı olabilmesini adeta imkansız kıldığını söyledi. Ömeroğlu, yardımcı personelin yetersiz olduğu, sağlıkta şiddetin arttığı bir dönemde malpraktise yol açan ortamdan birinci dereceden sorumlu olanın Sağlık Bakanlığı olduğuna vurgu yaptı.
Sağlıkta dönüşüm programının sonucu olarak kışkırtılmış sağlık hizmeti talebiyle birlikte son yıllarda artan hasta yükü ve hastayı müşteriye dönüştüren yaklaşımın malpraktis davalarında artışa yol açtığını belirten Ömeroğlu, “Adli soruşturmaların yanı sıra, tazminat davalarında da belirgin artış meydana geldi. Kabul edilmesi mümkün olamayacak düzeyde, zorunlu mesleki sorumluluk sigortasının karşılayabildiği miktarın çok ötesinde tazminat miktarları talep ediliyor” diye konuştu.
"HEKİMİN AİLESİ DE CEZALANDIRILIYOR"
Dr. Tuncay Yılmazer hakkında tıbbi kötü uygulama iddiasıyla açılan davada inanılmayacak düzeyde tazminata hükmedildiğini hatırlatan Ömeroğlu “Geçen hafta da mahkeme tazminatı karşılamak amacıyla içinde ailesi ile barındığı tek evinin satılmasına karar verdi. Bu durum İcra İflas Kanunu’nun 82. maddesinde kişilerin haczedilemeyecek malları ile ilgili düzenlemelere aykırı olmasının yanı sıra vicdani de değildir. Bu kararla şimdi artık küvez içinde kolayca yapılabilen ancak o yıllarda sadece tek merkezde olan ve yolda kaybedilebileceği endişesiyle hastasını bu muayeneye gönderemediği için hatalı bulunan hekimin sadece kendisinin değil bütün ailesinin cezalandırılmasıdır” diye konuştu.
"ÇABAMIZ İYİ HEKİMLİK İÇİNDİR"
Hekimler olarak "Önce zarar verme" ilkesiyle yetiştirildiklerini dile getiren Ömeroğlu, “Hastalarımızı tedavi ederken onlara faydalı olmak amacımız ama en ufak bir zarar vermemek kuralımızdır. Her adımımızı güncel bilimsel tıp uygulamaları kılavuzlarına göre atmak isteriz. Ancak bizzat Sağlık Bakanlığının hastanelerde yarattığı koşullar hekimlerin iyi ve doğru hekimlik yapabilmelerini her geçen gün güçleştirmektedir. Çok uzun çalışma süreleri, her 5 dakikada bir hasta bakmak hekimin hastasının derdini anlayıp ona zarar vermeden yararlı olabilmesini adeta imkansız kılmaktadır. İlaveten hekimlere destek olabilecek yardımcı personel eksikliği, kışkırtılmış taleplerle gelen hastaların şiddetinden hekimleri koruyamama ve şiddeti önleyecek yasaları çıkarmama, ‘Yanlış ve kötü tıbbi uygulama’ anlamına gelen malpraktise yol açan ortamdan birinci dereceden sorumlu olanın Sağlık Bakanlığı olduğunu göstermektedir” değerlendirmesinde bulundu.
"BU YASA TEKLİFİNİ KABUL ETMİYORUZ"
Son 20 yıldır uygulanan sağlıkta dönüşüm programının sağlık ortamında yol açtığı ağır problemlerin bütün yükünün hekim ve sağlık çalışanlarının üzerine yıkıldığını ve ortaya çıkan eksik ve hatalardan sadece hekimlerin sorumlu tutulduğunu belirten Ömeroğlu, şöyle devam etti:
“Karşılanması imkansız tazminat taleplerinin yarattığı sorunu çözmek üzere TBMM’ye verilen bir kanun teklifinde çözüm yerine hekimlerin kaderini siyasi iktidarın keyfiliğine bırakan düzenleme getirilmek isteniyor. Bu teklifte gerek kamu gerekse özel sağlık kurum ve kuruluşlarındaki hekimlerin ve sağlık çalışanlarının tıbbi kötü uygulama dolayısıyla adli soruşturma iznini, kamu sağlık kurumları ve devlet üniversitelerinde idarenin ödediği tazminatın rücu edilip edilmeyeceğini ve rücunun miktarını belirlemek üzere mesleki sorumluluk kurulu oluşturulması söz konusudur.”
Oluşturulacak kurulun sağlık bakanı tarafından atanan bakan yardımcısı, sağlık hizmetleri, kamu hastaneleri, hukuk hizmetleri ve yönetim hizmetleri genel müdürleri/yardımcısı ile cerrahi ve dahili branştan iki prof./doçent unvanlı hekimlerden oluşacağını belirten Ömeroğlu “Siyasi otoritenin baskın ve belirleyici olduğu, hekimlerin ise azınlıkta olduğu bu kurul kamu, özel tüm sağlık çalışanlarının kaderi hakkında karar verecek ve verdiği kararlardan dolayı da sorumlu tutulamayacaktır. Türkiye’nin mevcut politik ikliminde bunun ne anlama gelebileceğini kamuoyunun takdirine bırakıyor ve bu yasa teklifini kabul etmediğimizi beyan ediyoruz” dedi. (İstanbul/EVRENSEL)