1-7 Nisan Asbest Farkındalık Haftası: Asbest ölüm saçmaya devam ediyor
Kentsel dönüşüm ve deprem sonrası yıkımlarla gündeme gelen asbest tehlikesi gündemindeki yerini koruyor. Dünyada ve ülkemizde 1-7 Nisan tarihleri Asbest Farkındalık Haftası olarak geçiyor.
Fotoğraf: Pixabay
Ramis SAĞLAM
İzmir
Kentsel dönüşüm ve deprem sonrası yıkımlarla gündeme gelen asbest tehlikesi gündemindeki yerini koruyor. Dünyada ve ülkemizde 1-7 Nisan tarihleri arasında asbest risklerine dikkat çekmek, uluslararası düzeyde asbest mağdurlarıyla dayanışmayı yükseltmek için “Asbest Farkındalık Haftası” olarak etkinlikler düzenleniyor.
Asbest, gündelik hayatımızda her an karşımıza çıkabilecek, insanlık için bilinen en önemli kanserojen faktörlerinden biri olan tehlikeli bir kimyasal olarak varlığını koruyor. Asbest Farkındalık Haftası nedeniyle, Diyarbakır’da 9 yıl boyunca yürüttüğü çalışmalar ile asbestin kanseri tetiklediğini tespit eden ve 1 Nisan 2002 yılında yaşamını yitiren Dicle Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu’nun çalışmalarını, Yazıcıoğlu’nun oğlu Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı ve ABD Eğitim Görevlisi Kardiyoloji Uzmanı Mehmet Vefik Yazıcıoğlu ve Asbest ve Tehlikeli Atıklar Derneği (ASTA) Asbest Arge Grubu’ndan İş Güvenliği ve Asbest Söküm Uzmanı Kimyager Kenan Yıldız ile konuştuk.
Mehmet Vefik Yazıcıoğlu, babasının Diyarbakır’da başta Çermik olmak üzere Çüngüş ve Ergani ilçelerine bağlı köylerdeki vatandaşlarda sıklıkla görülen akciğer zarı kireçlenmesiyle ilgili 1970’li yıllarda çalışma başlattığını, Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim Dalı'nda görev yaptığı yıllarda yaptığı çalışmalarla asbestin kanseri tetiklediğini keşfettiğini söyledi.
Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu’nun, asbest ile ilgili çalışmalarını bilim insanı duyarlılığıyla, ısrarla üzerinde durulan ve gözleme dayalı bir keşif serüveni olarak başladığını belirten Yazıcıoğlu, 1973 yılında Çermik başta olmak üzere köylerde 22 bin 239 kişinin akciğer röntgenlerinin mikrofilmlerini oluşturduğunu söyledi.
BİNLERCE KİŞİNİN KATİLİ: BEYAZ TOPRAK
Babasının göze batan bir farklılığın yanlış bilinen bir gerçek olup olmadığı sorgusu ile yola çıktığının altını çizen Yazıcıoğlu, “Akciğer zarı kireçlenmelerinin ve kanserlerinin bölgedeki epidemiyolojik dağılımı nedeniyle toprak veya havadan bir maruziyet aramıştır. Saha çalışmaları ile örnekler toplamış, bunların analizini yaptırmıştır. Ancak sebebin sıva harcı olarak kullanılan ‘ak/beyaz toprak’ olduğu gerçeğiyle de Arşimetvari bir tesadüf hikayesi sonucunda ulaşmıştır” dedi.
AKCİĞER KANSERİ KONTROL ALTINA ALINIYOR
Evlerde sıva malzemesi olarak kullanan toprağın Yukarışehir Köyü’nden getirilerek kullanıldığının tespit edilmesiyle, asbestli toprağın sıva olarak kullanımının yasaklanarak hastalığın kontrol altına alındığını anlatan Mehmet Vefik Yazıcıoğlu, “Maruz kalanların süreci yavaşlar, ancak yoğun maruziyet yaşamış olanlar için olağan kötü sürecini 10-20 sene gibi bir sürede tamamlayabilir. Kansere dönüşmeden sadece zar kireçlenmesi düzeyinde kalabilir. Zararın neresinden dönülürse kârdır düsturu geçerlidir” diye konuştu.
Prof. Dr. Yazıcıoğlu’nun çalışmalarını çevre ilçe halkıyla kıyasladığını belirten Yazıcıoğlu, asbestli toprak kullananlarla, kullanmayan yerleşim yerlerindeki karşılaştırmalar sonucunda asbest kullanılan bölgede kanser vakalarının, diğer yerlere kıyasla 4 kat fazla olduğunu tespit ettiğini söyledi.
Babasının çalışmalarının ABD ve İngiltere’deki laboratuvarlarda teyit edildiğini söyleyen Yazıcıoğlu, “Babamın bu çalışmalarının ardından o dönemde dünyada Dicle Üniversitesi, ‘Kanser Araştırma Merkezleri’nden biri olarak tanımlanmıştı. Babamın, ‘Asbestosis Araştırması’ 1980 yılında Sedat Simavi Vakfı ‘Sağlık Bilimleri Ödülü’ne layık görüldü. Bu çalışma aynı zamanda dünyada ilk defa ‘Çevresel Asbestosis’ kavramının ortaya çıkmasını sağladı” dedi.
MESLEK HASTALIĞI OLMASININ ÖTESİNDE
Asbestin meslek hastalığı olmasından öte bir sorun olduğunu belirten Yazıcıoğlu, tehlikenin maruziyet sıvalı evlerde yaşayan herkes için geçerli olduğunu, hatta bunun da ötesinde evde kullanılan eşyalarda bulunabilme ihtimali ve çevreyi tehdit eden bir konumda tüm canlıları etkileyen bir tehdit olarak algılanması gerektiğini söyledi.
Asbestin kansere yol açtığının tespitinin endüstriyel alanda bir hoşnutsuzluğun da ortaya çıkmasını makul kıldığını ifade eden Yazıcıoğlu, “Aynen zamanında benzindeki kurşunun kansere yol açtığı belirtilmişti. Endüstrinin bu gerçeği görmezden gelip karşı tezler üretmesi, sonradan bu gerçeği kabullenip kurşunsuz benzin üretimine başlaması somut bir olguydu. Asbestin tamamen yasaklanması, endüstri için zorlayıcı bir konu olması nedeniyle bu konuda yasaklayıcı bildirgelerin yayınlaması gecikmiş ve ötelenmiştir. Dolayısıyla arzu edilen sağlık tedbiri maalesef tam olarak alınamamıştır” diye konuştu.
ASBESTOZİS ÖLÜM SAÇIYOR
Bugün birçok yıkımda insan ve çevre kirliliğini tehdit eden asbest liflerinin herhangi bir nedenle serbestleştirerek ortama yayılması ve insanlar tarafından solunması söz konusu ise asbestle ilişkili hastalıkların gelişme riski artıyor.
Asbestin akciğer ve gırtlak kanserine neden olduğunu belirten Asbest Söküm Uzmanı Kimyager Kenan Yıldız, asbestozis ile akciğerleri ve karın boşluğunu saran bir kanser türü olan mezotelyoma gibi hastalıkların asbest maruziyeti sonucu ortaya çıktığını söyledi.
ASBEST MADENCİLİĞİ YASAKLANDI
Asbestin 2010 yılı sonu itibariyle ülkemizde de ticari olarak yasaklandığını hatırlatan Yıldız, “Ancak bu yasaklama asbestin hayatımızdan çıktığı; risklerinin azaldığı anlamına gelmemektedir. Ülkemizde asbest maruziyeti hem jeojenik olarak yaşam çevremizdeki asbest minerallerinden oluşan kaya ve topraklardan hem de antropojenik olarak yıkım, gemi söküm gibi endüstriyel faaliyetler sonucunda yaşanabilmektedir. Özellikle kentsel dönüşüm uygulamaları ile deprem gibi afetler nedeniyle hasar almış binaların bilinçsiz ve tekniğine aykırı olarak gerçekleştirilecek yıkımları asbest maruziyetine neden olabilmektedir” dedi.