10 Ekim Katliamı’nda yeni karar: Devlet tüm tedbirleri almalıydı
Ankara 7. İdare Mahkemesi 10 Ekim davasında, “Devletin, bireylerin yaşam hakkını koruması ve kamu makamlarınca genel güvenlik tedbirlerinin alınması gerektiği tartışmasızdır” kararını verdi.
Burcu Yıldırım
Ankara
10 Ekim Ankara Katliamı’nda hayatını kaybeden Yılmaz Elmascan’ın kardeşi Mehmet Elmascan’ın açtığı dava, Anayasa Mahkemesinden “Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle geri döndü. Birçok idare mahkemesinin, mitingden önce önlem alınmasına rağmen saldırının gerçekleştiği yönündeki ‘sosyal risk’ değerlendirmesine karşın, Ankara 7. İdare Mahkemesi tekrar yaptığı yargılamada, “Devletin bireylerin yaşam hakkını koruması ve kamu makamlarınca genel güvenlik tedbirlerinin alınması gerektiği tartışmasızdır” kararı verdi.
YAŞAM HAKKI VE MÜFETTİŞ RAPORU ATIFI
Ankara 7. İdare Mahkemesinin kararında, “Gelinen noktada yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü altında olan devletin vatandaşının yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ve bilinmesi gerektiği durumlarda, kamu görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek, kişilerin yaşamını koruyacak genel güvenlik tedbirlerinin alınması gerektiği tartışmasızdır” denildi. 10 Ekim Katliamı’nda İstihbarat ve Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürlüklerine değişik kaynaklardan birçok istihbarat bilgisi geldiğine dikkat çekilen kararda, İçişleri Bakanlığının görevlendirdiği başmüfettişlerin hazırladığı raporda da somut ihmallere yer verildiği hatırlatıldı.
"SOSYAL RİSK İLE KUSUR ARASINDA POLİTİK BİR FARK VAR"
Mehmet Elmascan’ın Avukatı Candan Dumrul, katliamın ardından yerel mahkeme aşamasında açtıkları bütün davalarda devletin sorumluluğuna işaret ettiklerini belirterek, “Ancak kamu görevlilerinin ihmali olduğunu gösteren müfettiş raporunu sunmamıza rağmen bu iddialarımızın hiçbiri dinlenmedi, toplanmasını istediğimiz deliller toplanmadı” dedi. Ankara İdare Mahkemelerinin neredeyse tamamının “sosyal risk” kapsamında değerlendirerek devletin kusuru olmadığına karar verdiğini aktaran Dumrul, şöyle konuştu: “Sosyal risk ile kusur arasındaki fark teknik bir mesele değil, arada büyük bir politik fark var. Sosyal risk denildiğinde devlet bütün önlemleri alır, saldırı öngörülemeyen bir biçimde gerçekleşir. Örneğin bir bombalı saldırı gerçekleştirileceğine dair kolluğun bir bilgisi var, takibe alınan bir canlı bomba var ve bu kişi bir anda takip edildiğini fark edip bombayı çöp kutusuna atıyor ve orada bir patlama gerçekleşiyor. İşte burada sosyal risk vardır. Yani devlet takip etmiş, tespit etmiş, engellemeye çalışmış ancak son anda failin eylemin yeri konusunda karar değiştirmesi ile öngörülemez şekilde saldırı engellenememiş ve gerçekleşmiş. O çöp kutusunun yanından geçen vatandaş yaralandığında ya da hayatını kaybettiğinde devlet, sosyal risk çerçevesinde zararını karşılar. Kusurda ise gerekli tüm tedbirler alınmadığı sürece devletin sorumluluğu vardır.
”KARAR OY BİRLİĞİ İLE ALINDI"
Anayasa Mahkemesi başvurularında yaşam hakkı ihlali ve delillerin toplanması bağlamında usul yönündeki ihlal üzerinde durduklarını ifade eden Dumrul, “Bu kararın önemi, kararda gerekçeye biraz fazla yer verilmesinden geliyor. Yani 7. İdare Mahkemesi oy birliği ile verdiği bu kararda devletin kendi gözetimi altında bulunan yurttaşlarının yaşam hakkını korumak bağlamında bir sorumluluğu olduğuna ve ancak bütün tedbirlerin alındığının ispatı halinde devletin sorumluluktan kurtulabileceğinden bahsediyor. Bu ihmaller dikkate alındığında kusur sorumluluğu çerçevesinde 10 Ekim Katliamı’ndaki zararın, devletçe karşılanması gerekiyor diyor. Daha önceki dosyamızda, meselenin içeriğine girmeden Anayasa Mahkemesi kararına ve mülkiye müfettişliği raporuna atıf yapılarak kusur sorumluluğu çerçevesinde karar verilmişti” diye konuştu.
"SORUMLULARIN YARGI ÖNÜNE ÇIKARTILMASI GEREKİR"
Bu katliamın gerçekleşmesinde sorumluluğu olan tüm kamu görevlilerinin de yargı önüne çıkartılması gerektiği belirten Dumrul, “Artık yargılamada usulen ciddiye almadıkları mesele, esas yönünden tartışılabilir hale geldiği için buradan da bakılacak. İdare mahkemesinin bu kararı, ceza mahkemesine yargıda bütünlüğün gereği ve maddi gerçeğin tespiti açısından yansıyacaktır” dedi.
"HEM POLİTİK HEM DE TOPLUMSAL BİR HESAPLAŞMA"
Dumrul, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı ile hesaplaşmanın hem politik hem de toplumsal bir konu olduğuna dikkat çekerek, “O yüzden bizim için bu kararlarda iki satır ile yazan ‘Devletin sorumluluğu vardır’ meselesi çok önemli. Çünkü 10 Ekim 3-5 IŞİD canisinin gelip organize ettiği bir şey değil, arkasında büyük bir organizasyon bulunduran bir saldırıydı. Bu ülkede barış talep eden herkese yönelik çok örgütlü bir gözdağıydı ama vazgeçmeyeceğiz. Bundan sonra da mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.