Mikroplastikler: Şirketler ve “çevreci duyarlılığın” arka planı
Yaşanan ekolojik krizlerin salt bireyin sorumluluğuna indirgenmesi, kapitalizmin çarpık düzeni üzerindeki dikkatleri dağıtmak için öne sürülüyor.
Fotoğraf: Muntaka Chasant/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)
Melisa GÖNEN
İzmir
Kapitalist tüketim kültürü, sürekli olarak “ihtiyaç” adı altında pazarlanan yeni metalar üretiyor. Bu metalar moda, çevre duyarlılığı, kişisel gelişim gibi kurgusallaştırılan gerekçeler üzerinden pazarlanıyor. İdealleştirilmiş olanı tüketmeye güdülenmesi anlamında tüketici, kapitalist tüketim kültürünün sunar gibi yaptığı seçenekler arasından seçim yapıyor. Yürütülen pazarlama stratejileri, en az maliyetle üretilip en kolay tüketilebilir olanı ortaya koymanın yolunu tasarlıyor. En hızlı, en pratik, en kullanışlı… Tüketimde fayda “en”ler üzerinden ölçüldüğü için aşırı olanın doğaya maliyeti görmezden geliniyor. Üretimden tüketim sürecine kadar olan süreçteki maliyet kalemini çok iyi hesaplayan ve karını artıran sermaye sınıfı; atık sorunu, kirlilik ve doğa tahribatıyla yüzleşmek konusunda ise aynı “özeni” göstermiyor. Doğa savunucularının tepkisiyle karşı karşıya kalan sermaye sınıfı, mevcut pazar kitlesini kaybetmemek için “yeşil” çözümler maskesi altında çevreci duyarlılık üzerinden para kazanacağı yeni pazarlama stratejilerini uygulamaya sokuyor.
MÜCADELE KAR MAKSİMİZASYONU ÜZERİNDEN KURULMALI
Bu stratejilerin çözüm getirmeyeceği anlaşıldığından, mikroplastik kirliliği sorununun kaynağına-kapitalist üretim biçimine- karşı mücadele yürütülmesi gerektiğinin ayırdına her geçen gün daha da varılıyor. Bu bağlamda mikroplastik kirliliğiyle mücadelede, yüzeysel bir şekilde salt plastiğe karşı tavır almaktan ziyade tüketim anlayışı, kar maksimizasyonu, rekabetçi üretim üzerinden sorunun kaynağını okumak gerekiyor. Tabii bu konuda fikir yürütebilmek için önce mikroplastiği tanımlamak gerekiyor. Mikroplastikler 5 mm ile 1 mikrometre arasındaki boyutlarda olan plastiklere verilen isimdir. Birincil mikroplastikler, plastik endüstrisi tarafından üretilen küçük daire biçiminde mikro boncuklar, büyük plastik materyaller yapmak için üretilen peletler ve giysiler için kullanılan sentetik liflerdir. İkincil mikroplastikler, plastik torbalar, kasalar, şişeler ve özellikle halatlar ve ağlar gibi daha büyük plastik parçalarının bozulması sonucu oluşan düzensiz plastik parçalarıdır. Tüm bu mikroplastikler rüzgâr veya şehirlerin atık suları yoluyla hem tatlı sularda hem de denizel ortama taşınırlar.* Mariana Çukuru ve Everest Dağı’nda; balık, midye gibi sucul ekosistemdeki canlıların yapısında ve yapılan son araştırmalar sonucunda insan kanında da tespit edilen mikroplastikler, ekosistemin canlı ve cansız bileşenlerinde birikmiş ve canlı yapısına karışmış durumda.
PLASTİKLER GERİ DÖNÜŞTÜRÜLEMİYOR
Mikroplastiklerin yolculuğunun kaynağını anlamak adına şu verileri göz önünde tutarak devam etmek gerekiyor: 2013 yılındaki 78 milyon ton plastik atığın sadece %2'si efektif olarak geri dönüştürülebildiği biliniyor. %4'ü geri dönüşüm sürecinde kaybedilmiş, %8'i öncekinden daha düşük kaliteli bir üretimde kullanılmış, %14'ü yakılmış, %32'si toplama sistemlerinin dışına sızarak doğaya geri dönmüş, %40'ı arazi doldurmada kullanılmış olduğu ifade ediliyor.** Üretilen plastiklerin %50 kadarının tek kullanımlık olarak veya geri dönüştürülmesi mümkün olmayan malzemelerden üretildiği de bu verilerle birlikte düşünüldüğünde geri dönüşümün anlatıldığı biçimiyle “işe yarar” olmadığı görülüyor. Bu bağlamda geri dönüşümün, plastik endüstrisinin tüketicisinin “vicdanını rahatlatması” amacıyla kullandığı bir araca dönüştüğü gözleniyor.
Peki mikroplastik üzerine araştırmalar yapan bilim insanlarına göre ne yapmalı? Bilim insanları, plastik endüstrisinin tek kullanımlık plastik üretimini durdurmasının sağlanmasını önceliyor. AR-GE çalışmalarıyla petrol türevli hammadde yerine geçmek üzere biyobozunur hammaddelerin araştırılması, cam gibi geri dönüşüm döngüsüne tekrar tekrar sokulabilen materyallerin kullanımının yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunun yanında geri dönüşüm sektöründeki mevcut işleyişin de yeniden yapılandırılması, depozito gibi atık azaltıcı uygulamaların devreye sokularak yaygınlaştırılması elzem hale geliyor.
SİSTEMİN ÜRETTİĞİ SORUNLAR BİREY SORUMLULULUĞUNA İNDİRGENEMEZ
Özetle, mikroplastik kirliliğini anlamak ve çözüme ulaşmak için öncelikle idealleştirilenin, süregidenin sorgulamasını yapmak gerekiyor. Şöyle ki, elimizde tuttuğumuz pet şişenin plastik olmasına karşı çıkmakla birlikte şişenin içindeki suyun metalaştığını ve su kaynaklarının şirketler tekelinde yönetildiğini kavrayabilmek de önem taşıyor. Bu beraberinde “Niçin musluğu açtığımda temiz suya erişemiyorum?” kavrayışını; dolayısıyla depozito uygulamasının işlevsel hale getirilememesinin nedenlerini tartışmanın yolunu da açıyor. Çöp ithalatının da benzer bir kavrayışla çözümlenmesi gerekiyor. Atıkları ayağına takılan bir maliyet olarak gören ülkeler, atıkları doğruca sınır dışı etmeyi tercih ediyor. Çünkü, atığın yolculuğu bitmiyor; atık şekil değiştiriyor. O halde, mikroplastik kirliliğiyle mücadelenin yolu; sorunun arkasında yatan nedenler kavrandığında anlaşılacağı üzere, karşılaştığı krizler karşısında şekil değiştiren kapitalizmin stratejilerini teşhir etmekten geçiyor. Yaşanan ekolojik krizlerin salt bireyin sorumluluğuna indirgenmesi, kapitalizmin çarpık düzeni üzerindeki dikkatleri dağıtmak için öne sürülüyor.
*https://mikroplastik.org/mikroplastik-nedir/
**https://oceana.org/blog/recycling-myth-month-plastic-bottle-you-thought-you-recycled-may-have-been-downcycled-instead/