10 Nisan 2022 00:04

İşçilerin birliğinin patrona nasıl korku saldığının bir örneği: Özgörkey fabrikası

Türkiye’nin en büyük entegre dondurulmuş patates, meyve ve sebze üretim tesisi Özgörkey’de çalışan kadın işçilerden Emre, fabrikadaki sendikalaşma mücadelesini anlatıyor.

Fotoğraf: Evrensel 

Paylaş

Nuray ÖZTÜRK
İzmir

“Bir alkış eylemi yaptık, fabrikaya gelmeyen patron gelir oldu, bizi dinlemeyen sendika dinler oldu. Baktılar ki biz DİSK Gıda İş’le görüşmeye başladık, Öz Gıda-İş sendika olduğunu hatırladı. Hani ek zam alamazdık. Eşitsiz de olsa yüzde 2, yüzde 5.8, yüzde 9.2 ek zamları birlik olup hakkımızı istediğimiz için aldık. Sonra direnişi kırmak için benim de içinde olduğum dört işçiyi işten attılar. Kapıda bekletip teşhir ettiler, Gıda-İş’e üyelikleri engellemek, işçiye korku salmak için. Mürsel’i attılar; 20 işçi üye oldu. Beni attılar; 40 oldu. Öbürünü attılar; 100 oldu. Atıldıktan sonraki gün bantta beraber çalıştığım bir işçi ablamız beni aradı: ‘Atılmana çok üzüldüm çok büyük haksızlık’ dedi. Abla dedim beni oradan atamadılar ben hâlâ ordayım! Şimdi 200 üye var.”

“Yarın değil şimdi, yalnız değil hep beraber” sloganındaki hep beraber vurgusunun nereden geçtiğini gösteren bu sözleriyle tanıdım onu. Dayatılan bireyselliğin, sadece kendini düşünmenin işçilerin birlik ve mücadelesiyle nasıl aşılacağını gösteriyor; mücadelenin kendisine verdiği cesaret ve deneyimle konuşuyordu Emre.

Türkiye’nin en büyük entegre dondurulmuş patates, meyve ve sebze üretim tesisi Özgörkey’de çalışan kadın işçilerden biriydi Emre Ülper. Toplamda 600 işçinin çalıştığı, üretimdekilerin neredeyse tamamının, toplam çalışanların ise yarısından fazlasının kadın olduğu Özgörkey’de Öz Gıda-İş, 6 yıl önce örgütlendi. Mahkeme süreciyle birlikte 6 yıllık süre zarfında sendikal çalışma adına 2021 yılının Ekim ayında toplu iş sözleşmesi imzalandı. O güne kadar işçilerin çalışma koşulları ve ücret talepleri adına hiçbir fiili mücadeleye girişmeyen sendika, zamlar karşısında iyice eriyen işçi ücretlerine rağmen işçilere sormadan yüzde 23 zamma imza attı. İşçilerin ek zam için mücadele talepleri ise sendika tarafından “yasal değil” diye reddedildi. Asgari ücrete yapılan zamla birlikte işçi ücretlerinin asgari ücretin de altında kalması bardağı taşıran son damla oldu. Kendi arasında örgütlenerek zam talebiyle fiili mücadeleye girişen işçiler önce alkışlı protesto gerçekleştirdi.

Öz Gıda-İş’e ilettikleri talepler hep duvara çarpıp geri döndüğü için DİSK Gıda-İş ile iletişim kuruldu. Fabrikada örgütlü olan Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikasına rağmen “ücretlere ek zam” talebiyle başlayan direniş ve mücadeleci sendikal çizgide örgütlenme isteği, talep edilenin tam karşılığı olmasa da zammı getirdi. Ama birlik ve direniş devam etti. İşyerinde mücadeleci bir anlayışı istemeyen patron 4 işçiyi işten attı. Ancak ne atılan işçiler mücadeleden koptu ne de Gıda-İş fabrikadan sökülüp atılabildi. İşte Emre’de atılan bu 4 işçiden biri.

"İKİ ÜNİVERSİTELİYE YETMEZDİ GÜCÜMÜZ"

Emre Ülper, 40 yaşında. 16 yaşında evlenmiş. Büyüğü 22 yaşında iki kızı var. “Yoksulduk, liseden sonra okuyamadım. Biraz da tepkiyle 16 yaşında kaçarak evlendim, o zaman gençsin düşünemiyorsun. Çocuklarım büyüdü, ben büyüdüm. O yüzden geç başladım çalışmaya” diyor kendini tanıtırken.  2015’te üniversite sınavına girmiş, ilk tercihi olan Ege Üniversitesi Tire Meslek Yüksek Okulu Gıda Teknikerliği bölümünü kazanmış. “Biz köyde oturuyorduk, Tire daha yakın diye orayı tercih ettim. Belki o puanla mühendislik, öğretmenlik okurdum ama koşullar… 2 otobüsle gidiyordum. Çocukları sabah okula gönderip onlarla birlikte ben de çıkıyordum. Büyük kızım o zaman 17 yaşındaydı. Şimdi 22 yaşında… Param olsaydı DGS’ye girip fakülte tamamlardım ama o sırada kızım liseyi bitirdi, onun okuma hakkını elinden alamazdım. İki üniversiteliye yetmezdi gücümüz, o yüzden çalışmaya başladım. 4 yıldır çalışıyorum” diye anlatıyor gururla.   

ÜCRET FARKI, KÖTÜ ÇALIŞMA KOŞULLARI

2018’de Özgörkey’e laborant olarak giriyor. “Asgari ücret bin 600 liraydı bin 800 lira ile işe başladım. Girer girmez mobbing başladı. Ha bugün ha yarın çıkaracaklar diye 3 ay stres yaşadım” diye anlatıyor ilk işe başladığı günleri. Sonraki seneler zamsız çalışıyor Emre, sadece o da değil bir sürü işçi böyle. Aynı işi yapana farklı ücret politikası ise patronun işçilerin birliğini bölmesinin de manivelası.

Fabrika 3 bölümden oluşuyor, unlu katlamalı, meyve sebze, patates. Emre patateste çalışıyor, “Ama vardiya değişimleri ve eksiklerinde unlu katlamalıda da çalıştığım için orayı da öğrendim. Boyun eğmesem de işimi iyi yaptığım için işten atamadılar” diyor.

PATRONA YÜZDE 116 KÂR, İŞÇİYE SIFIR ZAM

Çalışma koşullarını soruyorum Emre’ye anlatıyor tek tek:

“Bir vardiyada 24 ton soğan işleniyor. Saatte 5 ton, günde 40 ton patates hattan akıyor. Patates hattı geniş, hattın içinde dolaşan en az 1 ton. Kontrol etmezsen 5 ton patates çöp. O yüzden çok dikkatli çalışmak zorundasın. Aldığımız maaş asgari ücretin hep altında. Ekim ayında yüzde 116 kâr açıkladı.”

“Yıkamada, buhardan maske takılamıyor, çünkü ıslanıyor, ama takmazsan da ceza alıyorsun. Koruyucu ekipmanlar eksik, yıkama yapanların yağmurluğu var ama yırtılan yağmurluk değiştirilmiyor.”

“İş kazası geçirdim. Merdivenden düştüm. Tutanak tutuldu. Elinde telefon vardı şeklinde tutacaklardı tutanağı. Neyse ki beni düştüğüm yerden kaldıran ‘hayır yoktu’ dedi de ihmalim olmadığı anlaşıldı. Ben düştükten sonra o merdivenin eğilimli olduğu tespit edildi. Ama hâlâ merdiven orada, değişmedi!”

"SOĞAN GÖZLERİMİZİ YAŞARTIYOR"

“Soğan üretimi çok meşakkatli, ek havalandırma konulması lazım ancak konulmuyor. Havalandırma yeterli değil. Ben soğanda çalışmaya dayanamıyorum mesela, alışamadım. İki dakikada gözyaşından maske ıslanıyor silmek zorunda kalıyorsun gözlerin görmüyor. İki-üç saat sonra o da kalmıyor yanmaya başlıyor. Ağız, burun, boğaz, göz. Gerçekten çok zor.”

“Çalışma koşullarının uygunsuzluğu iş kazalarına yol açıyor, revire gidersen iş kazası yazılıyor. Bu da işçinin tedbirsizliği ya da dayanıksızlığı diyerek işçinin üzerine yıkılıyor. 3 ihtar alanın iş akdi feshedilecek diye işçi tehdit ediliyor.”

TİS’TE NE İŞÇİ VAR NE DE TALEBİ!

Bu koşullara karşı daha iyi çalışma koşulları ve ücretler için örgütlendiklerini ve değişim için 6 yıl beklediklerini anlatıyor Emre, sonrası ise şöyle: “2021 ekim ayında sözleşme imzalandı. Sözleşme imzalanırken ‘ne istiyorsunuz, talebiniz ne?​’ diye soran olmadı. Biz eylemlere başlayana kadar sendikacıları fabrikada görmedik. Taslak oluşturmuşlar, önümüze taslak geldi. O taslak biraz daha iyi idi. İkramiye sayısı fazlaydı, mesela yakacak yardımı bin 200 lira idi. 4 TİS toplantısı oldu hiçbirinden haberdar olmadık. Tek dedikleri ‘işveren kabul etmiyor.’ En son yüzde 23 zamma imza attılar. İmzalandığını sonra öğrendik. Henüz asgari ücret belirlenmemişti. Sosyal yardımların tamamı brüt üzerinden, bin 200 lira istenen yakacak yardımı 500’e düştü o da brüt. İkramiye sayısı düşürüldü. Banka promosyonlarında sendika da orada bulunur ibaresi vardı. Onu da kaldırmışlar. İşçiye az çok yarayan maddeler çıkarılmış, işveren ne dediyse o geçmiş.

İŞÇİ KENDİ İRADESİNİ ORTAYA KOYARSA...

Beğenmedik sendikayla konuştuk. ‘Bu parayla geçinilmiyor’ dedik, ‘yeniden zam yapılsın’ dedik ama ‘olmaz bir kere imzalandı, yasal değil’ gibi bir sürü şey söylediler. ‘Eylem yapalım’ dedik ‘işten atarlar’ dediler. Sen nesin diye sorsan cevabı yok.  Bütün işçilerin maaşı asgari ücretin altında kaldı. 6 yıl beklendi sözleşme imzalansın diye imzalanan sözleşme bu.

Baktık sendika bizim adımıza bir şey yapmıyor, işverenle birlik olmuş yasal kılıfların ardına sığınıyor, o zaman ek zam eylemleri de var farklı işyerlerinde, biz de yapalım dedik. Birkaç işçinin çağrısıyla bir gecede örgütlendik ve ertesi gün yemekhanede yapılan zamları protesto ettik. Bir gün geçmeden maaşlarımıza zam yapıldı. Ama hem eşit değildi hem herkese yapılmadı. Kabul etmedik. Gıda-İş ile görüşmeye başladık. Hep birlikte sorunlarımızı, taleplerimizi konuştuk. 5 maddelik talep listesi çıkardık. İmza toplamaya başladık. Amacımız işverene verip çözüm istemekti. Öz Gıda-İş’i devreden çıkardık fiili olarak. Bu sırada da Gıda-İş ile görüştüğümüz duyuldu ve 4 arkadaş işten atıldık. Öz Gıda-İş ‘zam diye bir şey olmaz daha toplu sözleşmeyi yeni yaptık’ dedi. DİSK ‘siz birlik oldukça her şey olur’ dedi. Ek zam az da olsa oldu. Onlar ‘maaşlarınız, ikramiyeleriniz bizim iki dudağımızın arasında, istifa ederseniz alamazsınız’ dediler. DİSK ‘hiçbir şey yapamazlar, ödemek zorundalar’ dedi. İkramiyeleri 15 gün önce ödemek zorunda kaldılar. Şimdi baskıyla arkadaşlarımızın Gıda-İş’e üye olmalarına engel olmaya çalışıyorlar. Ancak, arkadaşlarımız her gün üçer beşer Gıda-İş’e üye olmaya devam ediyor.”

"DAVULLA ZURNAYLA GIDA-İŞ’İ FABRİKAYA SOKACAĞIZ"

Emre, işten atılsa da sendika dediğinin işçilerin birliğini sağlayan talepleri için mücadeleye sevk eden bir mekanizma olduğunu öğrenmiş olmanın verdiği güvenle, “hepimiz kazanırsak ben de işimi kazanacağım” diye bakıyor yaşadıklarına…

Sonuç olarak fiili mücadelenin işten atmalara rağmen kazanımlarla sonuçlandığının, mücadeleci sendikal çizginin adının dahi işçilerin haklarını almak adına patrona nasıl korku saldığının da iyi bir örneği Özgörkey…

Emre bu durumu; “Biz Gıda-İş’le görüştükten sonra ‘böyle de sendikacılık oluyormuş’ dedik. Bugüne kadar her konuyu bizimle konuştular. Öz Gıda-İş’in bize söylediklerinin hepsinin yalan ve oyalama olduğunu onlardan öğrendik. Biz işten atıldıktan sonra, Öz Gıda-İş’ten bir kişi bile bizi arayıp halimizi sormazken, DİSK Gıda-İş ilk günden bu yana hep yanımızda oldu. Daha şimdiden fabrikada üye sayımız Öz Gıda-İş’i geçti. Arkadaşlarla kararımız var, ne pahasına olursa olsun bu fabrikadan içeri Gıda-İş’i davul zurnayla sokacağız” diye açıklıyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçiminde Macron ve Le Pen ikinci turda yarışacak

SONRAKİ HABER

25'inci Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri, törenle sahiplerine verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa