1 Mayıs yaklaşırken deri işçisi: Ürettiğim ayakkabıyı almak için 6 gün çalışmam lazım
1998’de asgari ücretin iki katından fazla ücret aldığını söyleyen deri işçisi bugün ürettiği bir ayakkabı için 6 gün çalışmak zorunda olduğunu vurguluyor.
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Eren ERGİNE
Murat UYSAL
İstanbul
Binlerce işçinin çalıştığı Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki DERİTEKS üyesi işçileri ağır çalışma koşullarından, eriyen ücretlerinden dert yanıyor. 30 yıllık Deri İşçisi Fahri, o günden bugüne gelinen süreci şöyle anlatıyor: “98’de asgari ücret 47 liraydı, ücretim 105 liraydı. Fazla mesaiden 100 mark alıyordum. O sözleşmede yüzde 135 zam aldık biz. Şu an kirada değilim ama geçinemiyorum. Emekli olmama rağmen çalışmak zorundayım.”
İKİ TAVUK ALDIĞIN PARAYA BU SENE YUMURTA VERMİYORLAR
Artan enflasyon, ekonomik kriz işçilerin belini büküyor, emekçiler bugün meyve sebzeyi bile taneyle alıyor. Deriden emekli olduktan sonra çalışmaya devam eden Fahri, “O zamanlar yaşam şartları daha iyiydi bugüne göre. Şimdi bir ayakkabı alabilmek için 6 gün çalışmam lazım. O zaman bir gün çalışıp ayakkabı alabiliyordum. Ben böyle bakarım ekonomiye. Geçen sene 45 lira verip iki kilo tavuk alıyordum karnımız da doyuyordu. Bu sene 45 liraya tavuğun yumurtasını vermiyorlar. 30 senedir deri işinde çalışıyorum, üç tane direniş yaşadım, gözaltına alındık, jandarmadan dayak yedik. Biz ’98’de sözleşme yaptığımızda hiç unutmuyorum asgari ücret 47 liraydı, benim ücretim 105 liraydı. Her hafta da mesaiden 100 mark alıyordum. O sözleşmede yüzde 135 zam aldık biz. O zaman yaşam koşulları daha iyiydi. Ben şu an kirada değilim ama geçinemiyorum. Emekli olmama rağmen çalışmak zorundayım” diyor.
FAHRİ 500 LİRAYLA NE YAPSIN?
’98’de aldığı parayla malzeme alarak ev yaptığını dile getiren Fahri şunları söylüyor: “2008’de 250 lira asgari ücret alan işçi 830 lirayla emekli oldu. Şimdi 25-30 sene çalışıyorsun sana 2 bin 500 lira para veriyorlar. Asgari ücret dahi vermiyorlar. Asgari demek en düşük demek. 25-30 sene çalışmış adama asgari bile vermiyorlar. Kızım üniversiteye gidiyor, aylık 2 bin lira ona gidiyor. İki kişiyiz evde. bizim de harcamamız var. Doğal gaz geldi 850 lira, elektrik 320 lira, çalışmazsam nasıl geçineceğim? Faturaları çıkınca elimde kalıyor 500 lira. Fahri 500 lirayla ne yapsın? Çay simit muhabbeti vardı onu da yapamıyorum. Simit alamıyorum ya.”
"İŞÇİ KANSER OLUYOR EMEKLİLİĞİ GÖREMİYOR"
Alım gücünün düşük olmasını işçi mücadelesinin zayıflığına bağlayan Fahri, “Bana ’90’ların işçi mücadelesini, alım gücünü geri versinler, telefonu bilgisayarı alsınlar elimden. Asgari ücrete zam yaptık diye övünüyorlar. Zam yaptın da 5 kiloluk patates çuvalı bile olmuş 70-80 lira, et olmuş 150 lira. Bitmiş ülke bitmiş. Ülkenin yüzde 70’i açlıktan kırılıyor, yüzde 30’u çok lüks şartlarda yaşıyorlar” diyor.
Deri işçilerinin birçoğunun emekliliği göremediğinden bahseden Fahri şöyle devam ediyor: “Deri sanayide çalışma koşulları ağır, çoğu arkadaşımız kanser hastası oluyor. Kanserojen maddeler, siyanür, krom, asit var. Biz bu zararlı maddelerin içinde çalışıyoruz. Krom cilt hastalığı yapıyor, yakıyor, siyanür direkt öldürüyor. Üreten işçi kanser oluyor, emekliliği göremiyor. Çalışma koşullarımız ağır, mobbing var, tepemizde kamera var, az kişiyle çok iş yapıyoruz, eleman almıyorlar.”
Deri İşçisi Fahri bu koşullara karşı reçeteyi ise şöyle anlatıyor: “Önceden böyle değildi, şimdi işçiler örgütsüz, korkuyor. ‘Patron beni işten atar’ diye düşünüyor ses çıkarmıyor. Ses çıkarsak koşullar böyle olmayacak. Devlet diyor ki ‘Fahri sen sendikalı olabilirsin, anayasal hakkın.’ Ama patron beni işten atıyor sendikaya üye oluyorum diye. Sendikalar üye yapıyor ama bu sefer de ‘Sen sözleşme yapamazsın’ diyorlar. Sendikayı kur, üye yap ama barajı geçemediğin için ‘Yetkin yok’ diyorlar. Sendika olmuşuz ama yetkimizi almışlar. 1 Mayıs’ı ücretli izin olarak verdiler ama emekliliğimizi aldılar, haklarımızı yok ettiler...”
AYLIK KAZANCIYLA ANCAK İKİ DERİ CEKET ALINABİLİYOR
Deri işçiliğine başladığı 98 yılında alım gücünün daha iyi olduğunu belirten Muharrem bugün ürettiği deriyi sırtına giyemiyor. Çünkü Muharrem’in aylık kazancıyla ancak iki tane deri ceket alınabiliyor. Sendikalı oldukları için senede iki defa verilen deri ceketi giymek yerine masrafları karşılamak için satıyor. Muharrem yıllar içinde haklarının nasıl budandığını şöyle anlatıyor: “İşe ilk başladığım yıllarda kirada olduğum halde çok rahat geçinebiliyordum. O zamanın şartlarıyla şimdi çok farklı. ’98’de aldığım ücretin dörtte birinden daha düşüğüyle kiramı ödeyebiliyordum. Şu an oturduğum bölgedeki kiralara bakınca aldığım ücretin yarısından fazlası kiraya gidecek. O dönemde faturalar bu kadar yüksek değildi, kira bu kadar belimizi bükmüyordu. İşçinin aldığı paranın da işçinin kendisinin de bir kıymeti vardı. Günden güne para da işçinin kıymeti de eridi kayboldu. Çalışma koşulları ağırlaşıyor. Üç kişinin işini bir kişiye yaptırmaya çalışıyorlar. İşçiler üzerindeki baskı daha fazla artırılıyor.”
Baskıları sebep olarak gösteren Muharrem işçilerin eskisi gibi mücadele azminin olmadığından yakınıyor. “İşçilerin sendikaya üye olduklarında işten atılma korkuları var. Hükümet işçinin birden fazla sendikaya üye olabileceğini söylüyor ancak insanlar sendikaya üye olmaktan korkuyor. İşçilerin birinin ev borcu var, öbürünün kredi borcu var, bir başkası kirasını faturasını karşılayamıyor. Bu yüzden sendikalı olmaktan işten atılmaktan korkuyor. İşçiler birlik olsa aslında... Üreteniz, yoktan var edeniz ama bu gücün farkında değiliz” diyor.
"KENDİ KADERİMİZİ KENDİMİZ YAZMALIYIZ"
Deri İşçisi Murat, yaşadıkları sorunun çözümünün örgütlü mücadelede olduğunu söylüyor. Yaklaşan 1 Mayıs’a değinen Murat, “Eski 1 Mayısları özlüyoruz. O dönemin bir ruhu vardı, umarım önümüzdeki 1 Mayıs’ta da aynı heyecanla çıkabiliriz. Bugün işçiler bölünmüş durumda. Kutuplaşma çok fazla. İşçiler futbolun peşinden koştuğu kadar haklarının peşinden koşsa daha çok hak kazanacak” diyor.
Fahri sadece deri işçilerini değil tüm emekçi kesimleri 1 Mayıs alanına çağırıyor: “1 Mayıs’ta sadece deri işçileri değil, tüm sektörde çalışan işçiler, köylüler herkesin alanlara çıkması, bu koşullara karşı çıkması gerekir. Köylü, çiftçi perişan olmuş, mazot fiyatları uçmuş, insanlar tarlasını süremiyor. Mücadele etmekten başka çıkar yolumuz yok. Biz hayat pahalılığına karşı, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için ve sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın diye alanda olacağız.”
Muharrem ise şunları söylüyor: “1 Mayıs resmi tatil olunca insanlarda bir rahatlama oldu. 1 Mayıs tatil değil bir mücadele, haykırış günüdür. İşçi sınıfının 1 Mayıs’a daha fazla sarılması gerekiyor. ’98’den beri 1 Mayıs’a katılıyorum. Çağlayan’da, Taksim’de defalarca polisin sert müdahalesine maruz kaldık ama o alanları doldurmasını bildik. Günden güne işçiler arasında duyarsızlık biraz daha artmaya başladı. İşçilerin bu noktaya gelmesinde de iktidarın çok büyük baskısının olduğunu düşünüyorum. Baskı, gözaltı, hapisler çoğaldıkça işçiler de pasifleşiyor. Mesela geçmişte sendikalaşma daha zordu, şimdi tek tıkla sendikalı olabiliyorsun ama sendikanın işlevini elinden aldılar. Grev yasak, çadır kurmak yasak. Tuzla Deri Sanayi uzun yıllar mücadelenin yaşandığı bir yer olmasına rağmen sanayi içerisinde çadır kurmak yasak, kurduğun zaman polis hemen kafana biniyor. 7 kişiden fazla işçi yan yana geldiğinde direkt örgüt olmakla suçluyorlar.”
Henüz 4 aylık Deri İşçisi Şerife ise son dönemde doğal gazdan elektriğe gelen zamları hatırlatarak, “Bugün aldığımızı yarın aynı fiyata alamıyoruz. Hayat pahalı, her şeyden kısarak ay sonunu getirmeye çalışıyoruz. Önümüz 1 Mayıs, bu böyle gitmemeli, işçiler kendi kaderini kendisi yazmalı” diyor.
"KONFEDERASYONLAR ORTAK HAREKET ETMELİ"
Türk-İş’e bağlı DERİTEKS Tuzla Şube Başkanı Hikmet Numanoğlu deri grup toplu sözleşmelerini ve yaklaşan 1 Mayıs’ı değerlendirerek, “Konfederasyonlar ortak hareket etmelidir” çağrısında bulundu.
Tuzla Deri OSB’de yaklaşık 600 sendikalı işçiyi ilgilendiren deri grup sözleşmesine değinen Numanoğlu, “Toplu sözleşmede öncelikli talebimiz ücret ağırlıklı, çünkü bir önceki sözleşmede aldığımız zam bir dönem sonra açıklanan asgari ücretin altında kalıyor. Ülkenin ekonomik şartları belli, bu taslağı hazırlarken örgütlü olduğumuz bütün işyerlerinde çalışan arkadaşlarımızla anket yaptık. Ücret zammından tutun aldıkları sosyal haklara kadar ne kadar artış istiyorlar diye sorduk, herkesin ortak fikrini aldık, ortalama zam oranını belirledik. Taslağı hazırlarken enflasyon yüzde 36 civarındaydı. İşçilerin talep ettiği oran ise yüzde 73 artıştı. Temsilciler ile yaptığımız toplantı sonrası talebimizi yüzde 75 olarak belirledik. İlk etapta patronlar bize yüzde 30 artışla geldiler, pazarlıklar sonucu yüzde 58’yükselttiler” diye konuştu.
Enflasyonun altındaki ücrete imza atmayacaklarını söyleyen Numanoğlu, “Patronlar şunu biliyor, bu deri sanayi çok grevler, eylemler, yürüyüşler gördü. Bu sendikanın temeli mücadelelerle dolu, o şekilde de devam edecek. Eylemse eylem. Grev yapma olanağımız yok yasal olarak ama biz yetkimizi makine başında çalışan işçiden aldık. O yüzden üretimden gelen gücümüzü kullanırız. İşçinin onayı olmayan bir rakama da imza atmayız” dedi.
Numanoğlu, 1 Mayıs’a dair de şunları söyledi: “İşçilerin örgütlülüğün onurlu bir günüdür, işçiyi birleştirmek için konfederasyonların kendine çeki düzen vermesi gerekir. Her konfederasyon ayrı bir şehirde, meydanda program yapmaktansa 1 Mayıs’ı ortak kutlamalı.”