11 Nisan 2022 00:14

Haklarımızı koşulsuz savunacak bir güce ihtiyacımız var

Çoğunlukla kadınların çalıştığı metal fabrikasından işçiler olarak konuştuk. Zamlar, asgari ücretin erimesi, seçimler derken Emek Partisinin İnsanca Yaşam Bildirgesi’ne varıyor sohbetimiz...

Fotoğraf: Sevda Karaca/Evrensel

Paylaş

Metal işçisi bir kadın
Ankara

Bugünümüzün dünden beter olduğunu, yarın için de güneşli günler, müjdeli haberler beklenmediğini söyleyebiliriz. Artık gidişata kötü demek bile hafif kalıyor. Ekonomik sıkıntılar, güvencesiz bir hayat ve geleceğe yönelik karamsarlık herkes için tanımlı sıfatlar haline geldi. Bu gidişata dur demek de işçilerin öfkeli sesinde çınlıyor, evet. Ancak seçimi beklemek, olası bir asgari ücret zam hayaline kapılmak ya da sendikacıların ‘gazımızı’ almalarına fırsat vermek; sesimizi kısıyor. Yani freni çekmek yetmez, dümeni de kırmalıyız. Bunun nasıl olacağını, çoğunlukla kadınların çalıştığı metal fabrikasından işçiler olarak konuştuk. Zamlar, asgari ücretin erimesi, seçimler derken Emek Partisinin İnsanca Yaşam Bildirgesi’ne varıyor sohbetimiz...

Çalıştığım fabrikadan, işçi arkadaşlarımın hepsinden gördüğüm şu ki, bizim çıkarımıza olan hiçbir şey yok. Dahası hakkımızın olan yaşamdan, bu yaşam için gerekli olan ücretten de mahrumuz. Vardiya düzeninde bir metal fabrikasında çalışmamıza rağmen asgari ücret alıyoruz. Üstelik sendika da var fabrikamızda. Biri yaşıtım olan, diğeri ise orta yaşlarda iki çocuk annesi olan iki iş arkadaşımla benim evimde bir araya gelince haliyle ilk burası açılıyor; maaşa daha iki hafta olmasına rağmen para bitmişti ve geçinemiyorduk. Arkadaşım geçen ayın başında bireysel emekliliğini iptal ettirip toplu parayla kredi kartı borcunu kapattığını söyledi. Ama ay sonu gelmeden para bitince tekrar kullanmak zorunda kalmış kartını. Zamlı maaşını aldıktan sadece bir ay sonra, eline bir de toplu para geçmesine rağmen borçlanmadan ayı kapatamamak işçinin durumunu tam anlamıyla gösteriyor. Zamlardan, artan giderlerden konuşurken olası bir asgari ücret zammı söylentisine takıldık.

AKP’NİN GİTMESİ YETERLİ Mİ?

Yaşıtım olan arkadaşım; “Yüksek ihtimalle zam yaparlar, durum ortada çünkü. Seçimin yaklaşıyor olması da bize bir şey vadetmelerini gerektirir. Bir şey vermeden oy isteyemezler sonuçta” şeklinde iyimser bir senaryo yazdı. Buraya kısaca biz istemez, almak için mücadele etmezsek ihtiyar iktidarın ‘seçim harçlığını’ vermeyeceğine bağladık. Öyle ya da böyle sorunumuzu seçim vaatlerine, sandık sonuçlarına bağlarsak doğrulamayız. Bizim belimizi büken bu düzenken, kendi seçeneğimizi yaratmamız tek çaredir. Düzenin halka sunduğu kutup siyaseti bize derman olmayı bırak, sorunlarımızı bile görmüyor, sahiplenmiyor. AKP- MHP ittifakının kaybettiği, Millet İttifakının kazanacağı durumda biz işçiler yine kaybetmeye mahkum oluruz. Buraya kadar ortaklaştığım arkadaşlarıma yine de soruyorum; “6 parti bir araya geldi gelmesine ama sana bir şey diyorlar mı, kendi lehine bir şey buluyor musun açıklamalarında?​” Genç olan açıklıkla duymadığını, CHP’nin seçim bildirgesine dahi ‘Ne diyor’ diye bakmadığını söylüyor.

Yaşça büyük olan, “Seçim önemli elbette ama yeterli değil biliyoruz. Haklarımızı koşullu cümlelerle değil keskin bir şekilde savunan, patronların cebini değil bizim çıkarımızı düşünen bir seçenek gerek. Öyle bir güce ihtiyaç var ama öyle bir güç yok” diyerek aslında çok genel bir durumu ifade ediyor. Fabrikadan kimle konuşsam şöyle diyor; AKP gitmeli, gidecek de. Bu şekilde boğazımızdan bir düğüm çözülecek ama ip kursağımızda kalmaya devam edecek… Çünkü bir tarafa gitsin derken neyin gelmesi gerektiğine dair irade göstermekten uzak bir tavır var.

"NE KONUŞTUYSAK YAZIYOR"

Oysa çok basit: Bizim irademiz gelmeli. İhtiyaç var dediğimiz güç de bu, yok dediğimiz güç de… Mesai saatleri içerisinde mecburen daha fazla konuşamadığımız bu sorunu, evde olmanın rahatlığıyla daha açık konuşuyoruz. İnsanca yaşayabilmek için ne talep etmeliyiz sıralıyorum. Sonunda da bunların hepsinin Emek Partisinin bildirgesinde yazdığını söylüyorum. Samimiyetle söyleyebilirim ufacık bile bir katılmama durumu yok. Hatta arkadaşımın tabiri ile “Biz ne konuştuysak baştan beri, daha güzel cümlelerle ama aynısı var.” Mesela eğitimin parasız olması, sağlıkta ‘Devlet karşılamıyor’ diye özele gitmek zorunda kalmamak, vergilerin ihaleler ile büyük patronlara aktarılmaması, işten atılmaların yasaklanması...  Belki NATO’dan çıkılması ve emperyalist anlaşmaların feshedilmesi kısmı dışında hiçbir maddeyi tartışmadık bile denilebilir. Savaşların ve diğer ülkelerle yürütülen politikaların halkın yararına olmadığını söylemeye gerek yok yaşıyoruz da. Ukrayna savaşının ilk günlerinde dahi fabrikanın gündemi bu bahaneyle gelecek olan yeni zamlardı. Nitekim öyle de oldu; doğal gaz zamları ile kıştan zor bela attık kendimizi bahara. Yine de anlaşmalardan ve NATO’dan çekilme talebi, Türkiye’nin daha da açık hedef haline geleceğini düşündürüyor arkadaşlarıma. Devletin güçlü olabilmesi için böyle şeyleri yapması gerekiyormuş. Kendi zararımıza olduğunu bile bile bize karşı olan bir gücü doyurmak niye? En nihayetinde hayır demiyorlar ama biraz da temkini elden bırakmıyorlar diyebilirim. Barış ortamında özgürce yaşamak ve güvenceli bir şekilde hakkımızın olan parayı kazanarak çalışmak istiyoruz hepimiz. Buraya kadar ortaklaşmak çok güzel elbette.  Ama sadece talep sıralamakta değil, bunları kazanmak için mücadelede de ortaklaşmak zorundayız. İşte bu kısımda konuşmamız duraksıyor. Yapamayız diyorlar ama ben biliyorum; 20 kişilik bantta molasız mesaiden tuvalet sorununa kadar nasıl birlik olduk ve kazandık. Kabul, bu meseleler daha büyük. Ama bu sorunların muhatabı da 20 kişi değil, binlerce işçi... Yöntem ise aynı; talebimiz için birlik olup, örgütlenmek; ve kazanmak.

ÖNCEKİ HABER

Posta ve kargo dağıtım işçilerine yine promosyon verilmiyor

SONRAKİ HABER

Son 24 saatte 5 bin 609 yeni Kovid-19 vakası, 32 can kaybı (10 Nisan Pazar)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa