13 Nisan 2022 08:40

Yurtta bir çay molası

Uludağ Üniversitesi ve çevresinde sanata ve kültürel faaliyetlere katılımımız sınırlı. Şimdi bize düşen bir arada mücadele vererek bu koşulları değiştirmekte.

pixabay

Paylaş

Mustafa AYTEPE

Uludağ Üniversitesi

 

Kaldığımız KYK yurdunda geceye doğru arkadaşlarla dışarı çıkarız. Çayımızı, kahvemizi alır, yenecek ne varsa masaya koyarak muhabbet etmeye başlarız. Yalnız olduğum bir gece, kaygılarımla kendi kendime düşünürken tanıdık bir sima yaklaştı. Yanıma oturdu. “Çay içer misin?​” soruma olumlu cevap alınca, odaya çıkıp bir bardak daha sallama çay yaptık. Sonra tekrar dışarıya çıktık. Beton duvarların arasında, altımız yeşil, üstümüz yıldızlarla dolu gökyüzü. Bir ağaca sırtımızı verdik ve lafladık. Kaç saat oturduğumuzu anımsamıyorum, konuştuğumuz her şeyi de. Ama bir mesele hatırıma öyle işlendi ki size arkadaşımdan ve onunla konuştuğumuz bu konudan bahsetmek istiyorum.

Lakabı “Kubat”. Müzisyen Kubat’a benzediği için arkadaş ortamında lakabını kazandı. Aksaray’dan gelmiş, İngilizce öğretmenliği için. Henüz birinci sınıfta. İngilizcesi kuvvetli, sürekli bir şeyler okuyor, artık eline ne geçerse. Güzel de muhabbet ediyor, bir tek oyunlarda şanssız. Bunun yanı sıra sanatla ilgileniyor. Karakalem yapıyor ki çizgisi kuvvetli, gitar çalıyor ki müzik kulağı da var. Ama şimdi Kubat’la konuşmamızı anlatmak istiyorum sizlere. Bir de ondan dinlemenizi isterim mevzuyu.

Anımsıyorum da çayımdan bir yudum aldıktan sonra ona dönüp geçen gün defterine karaladığı şeyleri sormuştum, konuşmanın seyri de bundan sonra değişmişti. “Müzikle ilgilendiğini biliyordum ama bir de çizer olduğunu bilmiyordum. Ne sıklıkla çiziyorsun?​”

“Çocukluğumdan beri ailemde herkes sanatla uğraşıyor. Dedem, annem... Babam da zamanında uğraşmış gibi, yeteneği de var ama işten güçten şu an uğraşmıyor. Dedemin yanında başladım ben de boya kalemleriyle. O zamandan beri çiziyorum. Şimdi gitar da öğrenmeye çalışıyorum ama biliyorsun, amfimiz yok. Müziği de çok seviyorum, her şeyi dinlerim, hepsini yapmaya da çalışırım. Ama cepteki sınırlı parayla bir yere kadar uğraşabiliyorum. Elimde imkân olsa heykelle de uğraşmak istiyorum, hatta lisedeyken bir arkadaşımla hayalimizdi. O ne yaptı bilmiyorum ama ben hala ilgilenemedim.”

“Abi o kadar şeye yatkınlığın var. Gitarla uğraşırken görüyorum seni sıklıkla, şimdi sürekli çizdiğini de öğrendim. Cidden içinde bulunduğumuz durum ve koşullar çok problemli. Biz niye sanatla, kültürel faaliyetle uğraşamıyoruz yahu? Hâlbuki genç değil miyiz biz? Niye yani?​”

“Para abi. Paramız olsa yurtta kalmazdık, evimiz olurdu rahat rahat çalardık. İstediğimiz enstrümanı alır öğrenmek için zaman ayırırdık. Heykele başlardım mesela. Biliyor musun lisede o arkadaşımla aynı zamanda Güzel Sanatlar Fakültesinde okumak istiyorduk. Ben gelecek kaygısından, işsizlikten dolayı şimdi geldim İngilizce Öğretmenliği okuyorum, o ise mezuna kaldı. Cevap belli yani. Bugün babamın karakalemle uğraşamadığı gibi belki ben de zorunluluklardan dolayı uğraşmayacağım ileride.”

“850 TL BURSLA GEÇİNMEK İÇİN İKİ AY YURDA KAPANDIM”

“Haklısın. Ben artık en son ne zaman konsere gittiğimi, bir tiyatroya gittiğimi anımsamıyorum. Varsa yoksa konuştuğumuz her konu gibi gündelik hayatımın pratikleri de ya ekonomik krize ya da toplumsal bunalıma çıkıyor. Bunları aşmak için mücadele veriyorum ama hala endişe ve kaygıları en içten yaşıyorum. Sen, Kubat, hatırlıyor musun? En son ne zamana konsere gittin ya da bir başka kültürel-sanatsal faaliyete?​”

“Abi benim aylık gelirim geldiğimde 1000 TL idi. Şu an 850 TL bursum var sadece. İki ay yurda kapandım. Dışarıya çıkmadım. Ne bir resim sergisine gittim ne bir galeriye. En son beş yıl önce gitmiştim sanırım. Aynı endişe ve kaygıları ben de taşıyorum. Sırf bu yüzden sanatımı icra etmek yerine bu bölümü okuyorum. Yine para abi. Parasız olmuyor. Peki sence bu durumun temel sebebi ne?​”

“Temel sebep, evet paramız yok. Ama soruyorum Kubat sana bugün niye bizim paramız yok? Niye ailemizin parası yok? Niye yoksullaştırılıyoruz? Benim gördüğüm, üzerimize inşa edilen ve bizim emeğimizi sömüren, sömürdükçe bizi yoksullaştıran ve yoksullaştırdıkça bizi kendimize ve çevremize hatta ürettiğimize yabancılaştıran bir sistem var. Birileri demiş ki ‘Bu arazi benim!’ almışlar bir yeri özel mülkiyetlerine. Önce çiftçi olarak çalıştırmışlar, sonra arazilerine diktikleri fabrikada çalıştırarak sermayelerine sermaye katmışlar. Bugün sen de ben de sanatsal faaliyetlerimizi yürütemiyorsak bugün sırf gelecek kaygısından dolayı okuyacağımız üniversiteyi seçiyorsak işte bundan dolayıdır. Benim gördüğüm sorun açık. Sen ne düşünüyorsun?​”

“DEĞİŞTİRİCİ VE DÖNÜŞTÜRÜCÜ GÜÇ BİZ DEĞİL MİYİZ?​”

“Haklısın. Bu koşullarda yaşamak ciddi anlamda çok yıpratıcı. Hatta şunu söyleyeyim Mustafa ben bu durumlara alıştım, mesela artık çok dert etmiyorum. Eskiden çok ciddi etkiliyordu beni, depresyona girdim, okula gitmedim. O yüzden bazı zamanlarda zor oluyor, bazı zamanlarda da alıştığımdan, hissizleşip, duyarsızlaşıyorum. Bu koşullarda nasıl sanatımı icra edeceğimi, üreteceğimi bilmiyorum. Ama yine de yaparız abi, üretiriz. Tarihin de toplumun da değiştirici ve dönüştürücü gücü biz değil miyiz? Sen öyle söylemiştin. O zaman biz yılmayız. Üretiriz.”

“Doğru ama bir çözüme ihtiyacımız yok mu?​”

“Var da abi bu sistemi, bu eşitsizliği, düzeltebilecek bir çözüm olsa yaparım. Var mı? Orada adam hiçbir zaman kullanamayacağı kadar paranın üstünde yatıyor, burada biz…”

“Bu çözüm yolu tek başına yapabileceğin bir şey mi peki Kubat? Hayır, değil mi… Bugün hep birlikte, aynı dertleri yaşayan, aynı ekonomik sıkıntıları yaşayan, aynı endişe ve kaygılarla boğuşan bizler… Bir arada mücadele etmek dışında nasıl bir çözüm yolumuz olabilir? Bugün ya el ele verir ve şu yaşta sanatla, bilimle, kültürle, eğlenceyle ilgilenecek olan bizlerin elinden alınmış bu hakları geri kazanırız, ya da tek tek çiğnenir geçeriz.”

“Doğru dedin. İnsanların değişmesi gerekiyor, bizlerin de değişmesi gerekiyor.”

Bundan sonra uzandığımız çimenlerin üstünden, özgürlüğümüzü hatırlatan gökyüzüne ve biz gençler gibi parıldayarak gecemizi aydınlatan yıldızlara baktık. Ardından vedalaşarak odalara dağıldık. O günden beri Kubat’la her oturduğumuzda muhakkak politik zeminde tartışmaya devam ediyoruz. Bu tartışma içimizdeki tek adam rejimine duyduğumuz ateşi harlıyor, bu zorunluluklar dünyasını değiştirip, dönüştürmek için bize gücümüzü ve emeğimizin değerini hatırlatıyor. Kubat gibi birçok arkadaşımla birlikte barındığımız Uludağ Üniversitesi ve çevresinde sanata ve kültürel faaliyetlere katılımımız sınırlı. Bu artık burada yaşayan her öğrenci için açıkça ortadaysa, şimdi bize düşen bir arada mücadele vererek bu koşulları değiştirmekte.

ÖNCEKİ HABER

İliç'teki siyanür havuzu, 640 futbol sahası büyüklüğüne çıkarılmak isteniyor

SONRAKİ HABER

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne kapatma davası açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa