"Elektrik işleri" yeniden sahnede
Muzır Müzikal oyunu ‘dini değerlere saldırıyor’ denilerek hedef gösterildi ve Şan Tiyatrosu yakıldı. Yangının nedeni ‘elektrik kontağı’ olarak raporladı. Elektrik faturaları işte bu yüzden politiktir.
Fotoğraflar: modasahnesi.com
Hakan GÜNGÖR
Tehditler sürüp gittiğinden sahneye endişeli şekilde adım atsalar da oyunu sahnelemeyi sürdürüyorlardı.
“Muzır Müzikal” adlı oyun epey tartışma yaratmıştı.
Ferhan Şensoy’un yazdığı ve Derya Baykal, Bülent Kayabaş, Rasim Öztekin, Sevil Üstüntekin, Tarık Pabuçcuoğlu ile birlikte rol aldığı oyun, bir taşlamaydı.
Oyun sahnelendiği süre boyunca tehdit edilmelerine neden oldu. Basın da bu durumu körükledi, örneğin Türkiye gazetesi, “Oyunda dini değerlere küfür olduğunu” bile yazdı.
Ferhan Şensoy gazeteyi arayıp, “Siz oyunu izlediniz mi?” diye sorduğunda yanıt, “Hayır izlemedik, bize öyle söylediler” oldu.
"İRTİCA SAHNEYE ÇIKMIŞTIR"
İşte o gece, hedef göstermeler ve kışkırtmalar, oyuna dönük bir saldırıya dönüştü.
Derya Baykal’ın sahnede tek başına olduğu anda iki kişi birden ayağa kalktı, bellerinde silah varmış gibi davranarak, sahneye yürüdü, “Biz Müslüman öğrencileriz. Sizler de Müslüman’sınız. Nasıl olur da böyle bir oyunu seyredersiniz!” diye bağırmaya başladı.
Oyun durdu, protestocularla seyirciler arasında sert bir tartışma başladı, iş küfürleşmeye kadar vardı. Sonra tiyatro görevlileri bu kişileri sahneden indirdi.
Tiyatrocular bu olayın ardından açıklama yaptı, “Bu tür olaylar aydınları yıldıramaz. Başbakanımız (Turgut Özal) Türkiye’de irtica yoktur diyor. Oysa irtica sahneye çıkmıştır.”
Sonrası mı? Saldırganlar ifadeleri alındıktan sonra serbest kaldı.
Ancak Muzır Müzikal için çok daha ağır bir süreç başlıyordu.
ŞAN TİYATROSU VE "ELEKTRİK KONTAĞI"
Tehditler sürdü, “Oyunu sahnelemeye devam ederseniz, kendinizi yok bilin” diye mektup geldi. 7 Şubat günü Şan Tiyatrosuna bir telefon geldi, telefondaki ses, “Eğer bu akşam da perdeyi açarsanız sonuçlarına katlanırsınız” diyordu.
O gün tüm ekibin fark ettiği kimi tuhaflıklar da vardı. Tehditler artınca emniyet tarafından gönderilen polisler o gece değişmişti. Yine de sahneye çıktılar. Ne olduysa, oyundan sonra oldu.
Önce dört patlama sesi duyuldu, ardından yangın başladı. Ateş önce kulisi, sonra koltukları sardı. Korkunç yangında tiyatronun Gece Bekçisi Niyazi Özlü hayatını kaybetti. Ferhan Şensoy’un ifadesiyle, “Daha alevler sönmeden yetkililer açıklama yaptı”, yangının elektrik kontağından çıktığını söylediler.
Bugün Moda Sahnesi nasıl “Elektrik kesintisiyle” yıldırılmaya çalışılıyorsa, dün de Şan Tiyatrosu “elektrik kontağı” bahane edilip yakılarak yok edilmeye çalışılıyordu.
Şan Tiyatrosu yangınından sonra itfaiye yangının “elektrik kontağından” kaynaklandığını raporladı. Yangını çıkaranın elektrik kontağı olmadığı, başka kontaklar olduğu açıktı.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
İnsan, faillerin araştırıldığını, arandığını, olayın aydınlatıldığını ve faillerin yargılandığını düşünmek istiyor değil mi?
Yok, öyle olmadı.
TİYATROSU YAKILDI, FERHAN ŞENSOY YARGILANDI
Bu sürece dair bir yargılama gerçekleşti ama yargılanan Ferhan Şensoy oldu!
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Muzır Müzikal’in müstehcen ve dini duyguları rencide edici olduğu gerekçesiyle Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına bildirdi.
Yargılama sonunda Ferhan Şensoy “suçlu” bulundu. Karar, “Edebe aykırı tiyatro oynamaktı”. 21 gün hapis cezası aldı, bu ceza, para cezasına çevrildi.
Oyunun biletleri günler öncesinden satılıyordu ve sahneye bir oyun koyulmalıydı. Ferhan Şensoy hızla tek kişilik bir oyun yazdı, zaman darlığından dolayı yeterli süreyi dolduracak uzunluğa erişemeyince gazete okuyup yorumlayabileceğini ve doğaçlama yapabileceğini düşündü; yıllar yılı sürecek olan Ferhangi Şeyler işte böyle ortaya çıktı.
Bugün fahiş elektrik faturalarıyla ve birbiri ardına kesintilerle Moda Sahnesi kapanmaya zorlanırken ve tiyatro direnirken bu “elektrik kontağı” konusunu boşuna açmadım. Çünkü “elektrik işleri” Türkiye’de bir tiyatro baskılama yoludur. Tek baskılama yolu değildir ama yöntemlerden biridir.
1969’DAKİ TİYATRO YANGINI DA "ELEKTRİK KONTAĞINDAN" ÇIKMIŞ(!)
Hadi bir örnek daha verelim:
1968 yılı Türkiye’de bir tiyatro oyununun büyük ses getirdiği bir süreçti. Küçük Opera Tiyatrosunda Aydın Engin’in yazdığı “Devri Süleyman” adlı oyun sahneleniyordu.
Oyun, Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’i hicvediyordu ve kapalı gişeydi. Önce oyun yasaklandı, yargı süreci devam etti, sonra oyun tekrar sahnelendi. Ocak 1969’a geldiğimizde tiyatroya saldırıldı. Şenol Çarık’ın Odatv’de yayımlanan “Müjdat Gezen Sanat Merkezine saldırı ilk değil” yazısında tiyatro ekibinde yer alan Umur Bugay’ın bu olaya dair tanıklığını aktarıyordu. (Sahi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi de kundaklandı, değil mi?)
Umur Bugay tiyatronun yakıldığı geceyi şöyle anlatıyordu:
“Oyunun sonlarına doğru salonu basan bir grup bize taş atmaya, gaz dolu bidonları etrafa fırlatmaya başladı. Molotof kokteylleri atıldı. Biz arkaya sığındık. Ertesi gün İstanbul Valisi Vefa Poyraz, yanında emniyet müdürü, kaymakam, itfaiye müdürü ve kentin ileri gelen bürokratlarıyla ziyaretimize geldi. ‘Failler en kısa zamanda yakalanacak, gereken cezayı alacaklardır. Geçmiş olsun’ tesellisiyle ellerimizi sıkıp gittiler. Gidiş o gidiş. Birkaç gün sonra itfaiyeden gelen bilirkişi raporunda, yangının ‘elektrik kontağından’ çıktığı belirtiliyordu…”
Mevzu yine elektrikti.
"TİYATRODAN VAZGEÇEMEYİZ"
Bugün Moda Sahnesine gelen fahiş elektrik faturaları işte bu yüzden politik. Türkiye’de tiyatrocuların bugüne dek maruz kaldıklarına baktığımızda yöntemler değişse de baskılama girişimlerinin bir süreklilik olduğunu, bunun da politik olduğunu anlamak güç değil.
Tiyatrolar hak ettikleri destekleri görmedikleri gibi, yüksek vergilerle, fahiş faturalarla “Dizginlenmeye” çalışılıyor.
Moda Sahnesi tek de değil, örnekler çok, ama biz örneği yakından verelim, yine Kadıköy’deki Küçük Salon bırakın destek görmeyi, pandemi döneminde tiyatrolara yüz çevrilen kararlar gereği kapanmadı mı? Kadıköy Theatron bu nedenle perdelerini kapatmadı mı?
İstanbul’da tiyatronun nabzının attığı yerlerin başında gelen Kadıköy tiyatroları başka nelere maruz kalacak?
Devlet, tiyatroları “ticarethane” kapsamından çıkarmıyor, son zamlarla fahiş boyutlara ulaşan faturalar da buna göre düzenleniyor. Moda Sahnesi ise direniyor. Tiyatro yapmak için, tiyatronun “Ticarethane olmadığını” anlatmak için direniyor. Karanlıkta sahneye çıkılmak zorunda kalınan günleri bu nedenle yaşıyoruz.
Çünkü bazıları kapanmış, yakılmış ya da ışıkları söndürülmüş bir tiyatroyu; özgür bir tiyatroya tercih ediyor.
Yine de Moda Sahnesi Sanat Yönetmeni Kemal Aydoğan, “Tiyatrodan vazgeçemeyiz” diyor. Vazgeçilmeyecek de…