17 Nisan 2022 00:50

Fethiye Tecavüz Davası’nda AYM'den emsal karar: Deliller toplanmadı, etkili soruşturma yapılmadı, devletin hak ihlali var!

Anayasa Mahkemesi, Fethiye’de 8 kişinin bir kadına toplu tecavüz etmesinin ardından açılan ve beraatle sonuçlanan davada devleti kusurlu buldu.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

Paylaş

Sevda KARACA

2007 yılında Fethiye Gebeler kaplıcalarındaki tesiste yaşanan 8 kişinin bir kadına toplu tecavüz ettiği olayın sonrasında büyük bir adalet mücadelesiyle açılan davada önemli bir gelişme yaşandı. Pek çok hukuksuzluğun yaşandığı 1.5 yıllık davada sanıklar beraat etmiş, kadının avukatları dosyayı Anayasa Mahkemesine taşımışlardı. Anayasa Mahkemesi başvurunun üzerinden 5 yıl geçtikten sonra nihayet karara vardı. Suç duyurusunun ilk gününden davanın sonuçlandığı güne kadar yürütülen soruşturmada gerekli özenin gösterilmediğini, gerekli işlemlerin gerekli hızda yapılmadığı ve böylece delillerin yok edilmesinin önünün açıldığını söyleyerek, Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verdi. Bu karar, beraatle sonuçlanan toplu tecavüz davasındaki hukuksuzlukları ortaya sererken, aynı zamanda kadınlara yönelik cinsel suçların soruşturulması ve yargılanması süreçlerine ilişkin de emsal niteliğinde. Bu kararla “bir kadının yalnızca beyanına dayanan şikayetlerde ciddiyetle ve özenle soruşturma yürütülmesi konusunda” bir emsal oluştu. Dava avukatları, davanın yeniden görülmesi ve sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılanması için başvuru yapmaya hazırlanıyor.

Fethiye’de yaşanan toplu tecavüz davasını takip eden 30’u aşkın kadın avukattan biri olan Av. Cevriye Aydın ve davanın bundan sonraki sürecini takip edecek olan Av. Gülşah Kaya ile Anayasa Mahkemesi’nin kararını konuştuk:

Kamuoyunda Fethiye Davası olarak bilinen, bir kadına toplu tecavüz davasının yerel mahkemede beraatle sonuçlanmasının ardından Yargıtay’da da kararın onanmasının ardından süreci Anayasa Mahkemesi’ne taşıdınız. Hangi gerekçelerle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdunuz? Süreç nasıl işledi?

Av. Cevriye Aydın: Savcılığa yapılan şikayetin ardından, 3 ay gibi kısa süre içerisinde ve neredeyse hiçbir delil toplanmadan şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi. Bu karara karşı itiraz ettik ve itirazımız da reddedilince dosya kapatılmış oldu. Fakat bir süre sonra olağanüstü kanun yolu olarak tanımlanan bir süreç işleterek 2 yıl sonra soruşturma dosyasının yeniden açılmasını sağladık. Bu süre zarfında deliller çoktan yok edilmiş olsa da dava açıldı. Fakat 2 yıl süren yargılamanın sonucunda mağdurun beyanı, alınan adli tıp kurumu raporu ve diğer uzman raporları olayı doğrulamasına karşın yerel mahkeme sanıkların beraatine karar verdi. Kararda elbette etkili olan şeylerden biri de, mağdur kadının bir erkekle dinlence yerine gitmesine yönelik ön yargılardı. Beraat kararını Yargıtay’a taşıdık ve 3 yıl sonra Yargıtay yerel mahkeme kararını onadı. 

Mağdur ilk şikayetinde çok fazla detay vermesine karşın failler hakkında yakalama kararı, arama el koyma kararı bile çıkarılmamıştı. Bulundukları bölgede nüfuz sahibi olan failler, davet usulüyle ifadeye çağrılmıştı. Bu da bütün delillerin yok edilmesi için fırsat verildiği anlamına geliyordu. Dolayısıyla cep telefonları, bilgisayarları, diğer dijital materyalleri incelenemedi. Olay yerinde yeterli inceleme yapılamadı. Olaya ilişkin delil olabilecek her şey ortadan kaldırıldı. Bu dava sürecini de etkiledi, beraat kararı çıktı. Bütün bu hukuksuzluklar apaçık olduğu için 10 Mayıs 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine başvurduk.

DEVLETE "ETKİLİ SORUŞTURMA SORUMLULUĞU" HATIRLATMASI

Anayasa Mahkemesi başvurunun üzerinden 5 yıl geçtikten sonra nihayet karara vardı ve “Yürütülen soruşturmada gerekli özen gösterilmediği için Anayasa’nın 17. Maddesinde düzenlenen kötü muamele yasağı ihlal edilmiştir” dedi. Bu karar ne anlama geliyor, nasıl yorumluyorsunuz?

Av. Cevriye Aydın: Anayasa Mahkemesi verdiği kararda, bizim soruşturmanın etkin yürütülmediğine ilişkin iddialarımızı destekledi. Soruşturmada, olayın mahiyeti de dikkate alınarak gösterilmesi gereken özenin gösterilmediği, gerekli işlemlerin gerekli hızda yapılmadığı ve böylece delillerin yok edilmesinin önünün açıldığı ifade ediliyor kararda.

Örneklemek gerekirse; faillerin birbirinden habersiz dinlenmemesi, olayın esas failleri olan 2 kişinin ifadelerinin en sona bırakılması; faillerden yalnızca birinin evinde arama yapılması, bu aramanın da ifade tarihinden 4 hafta sonra, yani evin temizlenmesine müsaade edildikten sonra yapılması gibi işlemler için AYM “anlaşılır bir yanı yoktur” yorumunu yaptı. Diğer faillerin evlerinin neden aranmadığını da “izaha muhtaç” bir durum olarak niteledi. Savcılığın görevini yeterli şekilde yerine getirmediğini tespit eden Mahkeme, “Cinsel saldırı olayının üzerinden geçen zaman dikkate alındığında bir kısmı zaten yüksek olasılıkla ortadan kaybolmuş delillere ulaşılamayacağı riskini öngörmesi gereken soruşturma makamlarından geride kalması muhtemel olan delilleri hızlı ve eksiksiz bir şekilde elde etmesi beklenmelidir.” diyerek eksikliğe dikkat çekti. 

Mahkeme bütün bu eksiklikleri giderme yükümlüğünü devlete yükleyerek; Anayasanın devlete,  kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklediğini hatırlatıyor. Bu çerçevede devletin, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumunda olduğunun da altı çiziliyor.

BU KARAR CİNSEL SUÇ DAVALARINDA EMSAL OLABİLİR

Bu kararın tecavüz davalarında bir emsal oluşturması gibi bir durum söz konusu mu? Türkiye’de özellikle kadına yönelik şiddet, tecavüz davalarındaki cezasızlığı düşündüğümüzde bu kararın cezasızlık politikaları bakımından anlamı nedir?

Av. Gülşah Kaya: Cinsel suçlar, ispatı belki de en zor olan suçlar. Zira, suçun özgün durumu dolayısıyla tanığı, görüntü kaydı yahut doğrudan olayı ortaya koyacak delilleri bulmak çok zor. Çoğu zaman bu suçlara ilişkin mağdurun beyanı ve mağdurun ruhsal durumunu ortaya koyan raporlar dışında bir delil de bulunamıyor. Savcılıklar ve mahkemeler ise bunları ceza vermeye yeterli görmediği gibi, mağduru neredeyse suçlu ilan eden bir yargı pratiği sergiliyor. Çünkü toplumdaki “O saatte orada ne işi vardı” bakış açısı yargıda da hakim ne yazık ki. 

Bu davada da mağdurun olaydan birkaç ay sonra olayı hatırlamaya başlaması nedeniyle hemen ardından şikayette bulunmamış olması dahi, uzman raporlarına rağmen mahkeme tarafından tartışılmıştır. Ayrıca, eşi olmayan bir erkekle bir otele gitmiş olması da muameleyi taraflı hale getirmiştir. Böylesi davaların neredeyse tamamında yaklaşım böyle oluyor. Sonucunda da ya “delil yok” denerek ya da “rıza” tartışmasıyla cezasızlık için gayret ediliyor. 

Bu karar, ceza yargılamasında hakim ve savcılara cinsel suçlarda soruşturmanın hızlı ve etkin yürütülmesi gerektiğini; delillerin kaybolma riski nedeniyle derhal harekete geçilmesi gerektiğini, mağdurun beyanları ile bu beyanlara dayanan raporların dikkate alınması gerektiğini hatırlatıyor. Bu nedenle, kararın en azından bir kadının yalnızca beyanına dayanan şikayetlerde ciddiyetle ve özenle soruşturma yürütülmesi konusunda bir emsal olabileceği kanaatindeyiz. 

"DAVANIN SAVCILARI HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ"

Bundan sonraki süreçte bu davayla ilgili başka adımlar atacak mısınız? 

Av. Gülşah Kaya: Anayasa Mahkemesi, kararında yargılamanın yeniden açılması yönünde bir karar vermedi. Fakat savcılığın işini layığıyla yerine getirmek bir yana, ihmaller ve gecikmeler nedeniyle delillerin karartıldığını açıkça ortaya koydu. Biz, bu deliller yok edilmeseydi olayın aydınlatılabileceği ve faillerin gerekli cezaları alabilecekleri düşüncesindeyiz. Bu nedenle ilgili savcılar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. 

Ayrıca, mahkeme her ne kadar bu yönde karar vermemişse de yargılamanın da yeniden açılması için adımlar atacağız. 

KADINLARIN DAVAYA YENİDEN SAHİP ÇIKMASI ÖNEMLİ

Bu dava ülkenin dört bir yanından kadınların büyük mücadelesi ve dayanışması ile sembol haline gelmiş olan bir dava. Her duruşmayı ülkenin dört yanından otobüslerle Fethiye Adliyesine gelerek takip eden, kendi illerinde davayı gündem eden, yaşanan hukuksuzluğu ve adaletsizliği ortaya seren kadınların mücadelesi bakımından da bu kararın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Nasıl ki kadın hareketinin ortak gücü ve dayanışmasıyla davayı açtırmayı başardık ve etkili bir şekilde sürdürdüysek, şimdi hukuksuzluğu ortaya seren Anayasa Mahkemesi kararının ardından atacağımız adımları da birlikte örmemiz gerekiyor.

"BURADAYIM, HAYATTAYIM, ADALET MÜCADELESİNE DEVAM EDİYORUM"

Fethiye’de 8 kişinin toplu tecavüzüne maruz kalan ve kadınların dayanışmasıyla adalet mücadelesi veren kadın, Anayasa Mahkemesi kararının ardından Ekmek ve Gül aracılığıyla kadınlara şu mesajı gönderdi:

“14 yıl olmuş. 14 yıldır 8 tecavüzcü erkeğin bana yaşattıkları vahşeti hatırlamadığım bir gün bile geçirmedim. Hâlâ gözlerimi kapattığımda görüyorum bacaklarımın arasından akan kanı yıkayışımı. Hala unutmadım kapının önünde beni nasıl öldüreceklerini planladıklarını işitirken hayatta kalmayı ne çok dilediğimi. Ve hala adalet için mücadeleye devam ediyorum. Buradayım ve hayattayım. 14 yılda çok şey öğrendim. Örneğin kadın dayanışmasını. Örneğin binlerce yıllık erkek cinsi iktidarının kadınları nasıl kıyıma uğrattığını. Biliyorum ki yaşadığım tecavüz ve yıllardır sürmekte olan hukuk mücadelesi binlerce yıldır kadınların yaşadığı zulüm ve aşağılanmadan bağımsız değil. O yüzden belki de ihtiyacım olan adaleti asla elde edemeyeceğimi bilsem de adalet için mücadeleye devam ediyorum. Daha da bu mücadelede iyisi kendimi hiç yalnız hissetmiyorum. Tüm kız kardeşlerime sevgilerimle.”

NE OLMUŞTU?

Fethiye davasına konu olan tecavüz, 2007 yılı haziran ayında gerçekleşti. Muğla’nın Fethiye İlçesi Gebeler Kaplıcası’nda bir kadın; ikisi 18 yaşın altında olan 8 kişinin tecavüzüne uğradı. Travma nedeniyle olay hafızasından silinen kadın, aradan 8 ay geçtikten sonra tecavüzcülerden biri ile tesadüfen telefonda konuştu ve olayı hatırlamaya başladı. Gördüğü psikolojik desteğin ardından toplu tecavüzü tam olarak hatırlayan kadın yasal yollara başvurdu. Ancak her aşamada önüne engeller çıkartıldı. Aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu, ilçenin “tanınan” insanlarından olan failler özensizce soruşturuldu, savcılık takipsizlik kararı verdi. 30’a yakın kadın avukatın takip ettiği süreçte iç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM’ye başvuru yapıldı ve dosya AİHM’de görüşülmeye başlandı. Adalet arayışına yılmadan devam eden kadın, Adalet Bakanlığına yazılı emir yoluyla bozma başvurusunda bulundu. Kadın örgütlerinin de davayı sahiplenmesiyle birlikte dava 2010 yılında kabul edildi.

FAİLLER SANIK DEĞİL "TANIK" OLARAK DAVAYA ÇAĞRILMIŞTI

4 yıllık bir hukuk mücadelesinin ardından ilk duruşma, 26 Ocak 2011 tarihinde Fethiye Adliyesinde görüşülmeye başlandı. 26 Ocak 2011’de yapılan ilk duruşmada yaşı on sekizden küçük olan iki sanık için dava açıldı. Diğer altı kişi tanık olarak dinlendi. Kadınların mücadelesi sonucunda, davalar birleştirildi. Sanıklar arasında İlköğretim müfettişi, öğretmen, tesis sahibi ve yaşı on sekizden küçük olan iki oğlu vardı. İlk duruşmada failler sanık değil “tanık” olarak davaya çağrıldı. Tecavüzcüler ancak 16 Mart 2011 tarihindeki duruşmada sanık sandalyesine oturdu.

Yaklaşık bir buçuk yıl süren duruşmalar boyunca tecavüze uğrayan kadına “sanık” muamelesi yapıldı. Ailesinin boşanmış olmasında, politik görüşlerine kadar bütün hayatı didik didik edilen kadının anlattıklarını doğrulayan ve “Toplu tecavüzden kaynaklı tramva sonrası stres bozukluğu” ve “Tecavüz kalıcı hasara yol açmıştır” şeklinde Adli Tıp Kurumu Raporu dikkate alınmadı. O gün yaptıkları telefon konuşmaları da tecavüzü doğrulamasına rağmen sanıklar tutuksuz yargılandı.

DÖNEMİN MUĞLA BARO BAŞKANI TECAVÜZ SANIKLARININ AVUKATLIĞINI YAPTI

Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan sanıklardan A.N.O’nun, Muğla Barosu Genel Sekreteri Leyla Bişen ise sanıklardan M.K’nın avukatı olarak davaya katıldı. Bu durumun başta kadın örgütleri olmak üzere büyük tepki topladığı davada, savcı da son duruşmada sanıklara beraat istedi. Mustafa İlker Gürkan’ı protesto eden kadınlar soruşturmalara uğradı.  

27 Nisan 2012’de toplu tecavüz davası, ikisi çocuk toplam sekiz sanığın beraatine karar verilmesiyle sona erdi. 

Fethiye Davası, ülkenin dört bir yanından kadın örgütlerinin her duruşmayı adliye önünde takip etmesi, her kentte gündem etmesi ve ısrarlı bir dayanışma örmesi ile de Türkiye Kadın Hareketi bakımından sembol davalardan biri oldu. Yapılan bütün duruşmalarda Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlar Fethiye Adliyesi önünde toplanarak  “Tecavüzcü çete tutuklansın”, “Erkek adalet değil, gerçek adalet” talebinde bulundular. Kadınların sesleri içeriye gitmesin diye Adliyenin bütün katlarındaki pencereler kapatıldı.  Kadınlar son duruşmada çıkan kararın ardından “Biz bitti demeden bitmeyecek” demişti. 

ÖNCEKİ HABER

Erdoğan'ın Dolmabahçe Sarayı'ndaki iftarı: Şarkıcılar, oyuncular, YouTuberlar…

SONRAKİ HABER

Gözetim ve dijital pranga

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa