Fransa’da dönüm noktası: Tarihi seçimler
İlk turun ardından genel tabloya baktığımızda aşırı sağ ve solun yükselişini, merkez sağ ve sol partilerin itibarlarını kaybettiklerini gördüğümüzü söylemek yanlış olmayacaktır.
Fotoğraf: Loic Baratoux/AA
Mert DEDECAN
İstanbul
2 turdan oluşan Fransa Başkanlık seçimlerinin ilk turu 8 Nisan’da yapıldı. Fransa’nın yeni başkanını belirleyecek olan seçimin (Emmanuel Macron / Marine Le Pen) ikinci turu ise 24 Nisan’da yapılacak. İlk turun ardından genel tabloya baktığımızda aşırı sağ ve solun yükselişini, merkez sağ ve sol partilerin itibarlarını kaybettiklerini, göçmenlerin, mültecilerin ve ekonominin seçimdeki belirleyiciliğini yekten söyleyebiliriz.
FRANSA TARİHİNİN EN SAĞCI BAŞKAN ADAYI-ERİC ZEMMOUR
Seçime yaklaşık 4-5 ay kala çoğu kişinin hazzetmediği, yıllarca sağ gazetelerde siyasi köşe yazarlığı yapmış, televizyon programlarında ateşli yorumculuklarda bulunmuş, Fransız aşırı sağ polemikçi Éric Zemmour sahaya inerek adaylığını açıklama niyetinin olduğunu belirtti. Adaylığını açıklar açıklamaz Zemmour, nasıl olur da baba Jean-Marie Le Pen’den kızı Marine Le Pen’e yaklaşık 50 yıldır Fransa aşırı sağını temsil edip domine eden Ulusal Cephe ve şimdiki adıyla Ulusal Birlik Partisi’nin önüne geçebilir ya da geçebilir mi tartışmaları başladı. Yine bu kapsamda Fransa aşırı sağı kime teslim edilmeli? Zemmour mu Le Pen mi soruları da beraberinde geldi. Rüzgâr Zemmour’dan yana esiyordu. Popülaritesi günden güne artıyor, medyada kendine daha da çok yer bulmaya başlıyordu. Üstelik Marine Le Pen’e bir darbe de yıllarca kendi partisinden de aday olmuş yeğeni Marion Maréchal Le Pen’den geldi. Kendisi Zemmour’unekibine dahil olduğunu açıkladı. Popülerliği sert, dengesiz üslubundan, nasıl daha sansasyonel laflar ederim ve gündem oluştururum patavatsızlığından gelen Zemmour, özet olarak “Fransa değerlerine” en yakışmayan başkan adayı olarak tarihteki yerini aldı. Çünkü kendisine yöneltilen eleştiriler ve kendisine yakıştırılan sıfatlar esas itibariyle şunlardır: Kadın düşmanı, ırkçı, faşist, islamofobi, LGBTi karşıtı vs. Bu sebeple Marine Le Pen’in ikinci tura kalması çok da şaşırtıcı bir durum olmasa da EricZemmour gibi “bırakalım mültecileri Manş Denizinde boğulsunlar”, “seçimi kazanırsam Muhammet isminin çocuklara konulmasını yasaklayacağım”, “Fransız seçkinleri, Hristiyan medeniyetine düşman olan Müslüman bir medeniyetten milyonlarca göçmenin Fransa’ya gelmesine izin vermek gibi canice bir budalalığı işlediler” diyen birinin %7 oy olarak seçimden 4. çıkması daha şaşırtıcıdır.
GÜNAH KEÇİLERİ: GÖÇMENLER
Tam da burada Marine Le Pen ile Eric Zemmour arasında mültecileri ve göçmenleri günah keçisi olarak ilan etmenin kısacası yasal ve yasadışı, siyasi mülteciler, aile birleşimi, yabancı öğrenciler vb. tüm göçmen akışlarını durdurmayı önermeleri arasında bir fark olmadığını vurgulamak lazım.
“Fransa nüfusunun 5 milyon değil 25 milyon Müslümanla dolduğu zaman onlar Fransızlara emir verecek, Fransızlar da gözlerini indirerek duvarları yıkacak, kaldırımları onaracak.”(Jean Marie Le Pen)
“Anti Fransız ırkçılığına son. Biz evimizdeyiz!” (Ulusal Cephe’nin bir afişi)
“Jus soli’ye, aile birleşimine, devletin sağlık hizmetlerinin bu kişilere ücretsiz verilmesine son” (Marine Le Pen)
“Bu gençler, (refakatsiz çocuklar) ‘hırsızlar, katiller, tecavüzcüler’, hepsi bu kadar. Geri gönderilmeleri gerekir. Onları içeri almak zorunda bile değilsin. Bunun için de kötülüğün kaynağı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) çıkmamız gerekiyor.” (EricZemmour)
Fransa aşırı sağının en azından taban kadrosunun birbirinden çok fazla ayrışmadığını söylemek yanlış bir yorum olmaz. Çünkü kendilerine Kimlikçi Jenerasyon (GénérationIdentitaire) diyen bir grup 2012’den beri Fransa’da varlığını sürdürüyor. Çoğunluğunu gençlerden oluşturan oluşum temel amaçlarını “Yerel, bölgesel, Fransız ve Avrupa kimliklerinin savunulması ve tanıtılması” olarak deklare ediyor. Bu oluşumun üyelerinin de birçoğu hem Le Pen’in hem de Zemmour’un kadrosunda yer buluyor. Göçmen karşıtlığını gündeme alan ve önce Fransa diyen Le Pen, Zemmour ya da aşırı sağdaveya sağda kendini konumlandıran kesimlerin göçmen karşıtlığından Ortadoğulu ve Afrikalı göçmenleri kastettiklerini, son olarak Ukrayna’dan Fransa’ya gelen mültecilerin Fransa’ya kabulleri konusunda ne denli ısrarcı ve gönüllü olduklarından da anlayabiliriz. Dolayısıyla göçmen ve mülteci karşıtlığının alt anlamında bir batı/doğu ayrımında kültürel ve dini olarak Avrupa kimliğinden farklı olanların dahil oldukları karşıtlıktan söz edebiliriz.
MERKEZ SAĞ VE SOLUN SONU, AŞIRI PARTİLERİN YÜKSELİŞİ
Seçimlere giderken güncel başkan ve yeni başkan adayı Macron neredeyse en rahat seçim kampanyalarından birini yürüttü. Rakip olarak gördüğü Mélenchon ve Le Pen karşısında mutlaka 2. tura kalacağını öngören Macron sahaya çok fazla inmedi. Bu kapsamda daha diplomatik ve yüksek politik olarak da gördüğü üzere uluslararası meselelerle ilgilendi ve Ukrayna’nın işgali ile devam eden süreçte Rusya ve Ukrayna arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı bu kapsamda sıklıkla Putin ile temas kurdu her seferinde Ukrayna’nın yanında olduğunu Zelenski’ye iletti. (Bu arada Ukrayna'da “Macronculuk” diye bir kelime türüyor. Anlamı, bir durum karşısında çok endişelendiğini göstermek ama hiçbir şey yapmamak) Merkez sağı temsilen General de Gaulle, Jacques Chirac ve Nicolas Sarkozy’in de partisi olan Cumhuriyetçilerin başkan adayı ilk defa kadın oldu. Ne var ki Valérie Pécresse oyların%4,78’sini alarak 5. Sırada yer buldu. Seçimin ardından %5 barajını aşamadığı için seçim kampanyası masraflarını cebinden ödeyecek olan Valérie Pécresse’ten partisine yardım çağrısı geldi:
“Seçim çalışmaları sebebiyle 5 milyon Euro zarardayım, sizi acilen bağış yapmaya çağırıyorum.”
Merkez solu temsilen ise hali hazırda Paris Belediye Başkanlığı görevini yürüten önceki cumhurbaşkanlarından François Mitterrand ve François Hollande’ın da partisi olan Sosyalist Parti’nin adayı Anne Hidalgo oldu. Kendisi oyların %1,75’ini alarak 10. sırada yer buldu. Oy dağılımlarına baktığımızda Fransa’da merkez sağ ve sol partiler oy potansiyellerinin çoğunu aşırı sağ ve sol partilere kaptırdıklarını görebiliriz.
FRANSA SOLUNUN NİCELİK OLARAK TEMSİLCİSİ: JEAN- LUC MELENCHON
Partisi Boyun Eğmeyen Fransa ile seçimlere katılan Mélenchon’un 3. Başkan adaylığı deneyimi aslında yine hüsranla bitti. Bir önceki seçimlere nazaran oylarını arttırmış olsa da 2. tura kalıp Macron’un rakibi olamadı. Mélenchon asgari ücreti, ücretsiz temel hizmetleri, ekolojik planlamayı artırma planlarını güçlü argümanlarla ortaya koydu. Ayrıca Mélenchon, kıyamet vaadini iklimsel düzeye taşımayı seçerek “2050’de Camargue, Dunkirk ve Bordeaux’nun sular altında kalacağı” ve “yılda dört ay kuraklık yaşanacağı” bir Fransa tehdidine karşı uyarıda bulundu. MélenchonFransa’nın nükleer enerjiden ve NATO’dan çekilmesini kampanyası boyunca savundu. 2017 seçimlerinde Le Pen ve Macron ikinci tura kaldığında Mélenchon’un partisinin sloganı şu oldu: Ni banquier ni faschiste (Ne bankacı ne de faşist). Kötünün iyisi arasında, faşist tehlike karşısında neoliberal politikayı seçen Mélenchon ve Fransa solu bu yılki seçimlere daha çeşitli adaylarla çıktı ve ceremesini ikinci tura kalamamakla çekti. Nitekim daha önceki seçimlerde Mélenchon’u destekleme kararı alan ve aday çıkarmayan Fransız Komünist Partisi bu yılki seçimlere kendi adayı Fabien Roussel ile çıktı ve kendisi oyların %2,28’ini aldı. Dolayısıyla kısa bir hesap yapıldığında iki farklı aday yerine tek adayla seçimlere çıkılması durumunda Mélenchon ve Roussel’in oylarının toplamı Marine Le Pen’in aldığı oyun önüne geçiyor ve 2. tura Macron ile Mélenchon kalıyordu.
SEÇİM SONUÇLARI SÜRPRİZ Mİ?
Emmanuel Macron, 27,84%
Marine Le Pen, 23,15%
İkinci tura kalan isimler, seçim öncesi yapılan birçok ankette de ilk ikide yer alıyordu. Tek fark Marine Le Pen’in oylarında görülen görece yükselişti. Bunun sebeplerinden birkaçıMacron’un 5 yıllık görevi sürecince neoliberal politikaları sürekli ve amansız desteklemesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi, benzin fiyatlarının arttırılması, orta ve alt sınıf lehine herhangi bir söylemi olmaması ve enflasyon nedeniyle alım gücünde yaşanan düşüştü. Bu döneme damgasını vuran Sarı Yelekliler hareketiyle de tüm kesimler nezdinde daha fazla güçlenen Macron karşıtlığıyla beraber Macron, belki de Fransa tarihinin en sevilmeyen başkanı oldu. Öte yandan Marine Le Pen, seçime 3-4 ay kala ekran önündeki imajını törpüledi. Artık daha çok gülen, başörtülü vatandaşlarla da fotoğraf çekilen İslam ve göçmen karşıtı söylemler yerine ekonomiye daha çok vurgu yapan güvenilir bir kadın başkan imajı çizdi. Le Pen’dendaha da sağcısı çıkmaz artık diyen Fransa halkına Zemmour sürprizi de olunca Le Pen daha ılımlı kalarak korkulan bir aday olmaktan çıktı.
Seçimlere dair bir diğer iki önemli gözlem ise şunlardır:
Son dönemlerde sosyal medyada sıkça örneğini gördüğümüz bir grafikte; Fransa’da Arap, Kuzey Afrika ve Afrika kökenli Fransız vatandaşlarının yaşadığı bölgelerde aşırı sağın adaylarının aldığı oy oranının arttığını ve bir diğer grafikte de 1848 Haziran Paris Komününde kurulan barikatların bulunduğu bölgelerden Macron yerine Mélenchon’a oyların gittiğini görüyoruz.
İKİNCİ TURA RAMAK KALA: CUMHURİYETÇİ BLOK
2002 Başkanlık seçimlerinde o güne kadar daha çok bölgesel, yerel seçimlerde ya da Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ufak başarılar elde eden Ulusal Cephe’nin kurucusu ve 2002 seçimlerindeki adayı Jean Marie Le Pen ilk turda 4,804,713 oy alarak oyların %16,86 ‘sına sahip olmuştu. İkinci tura kalan diğer isim ise bir önceki dönemin Cumhurbaşkanı unvanına da sahip olan Jacques Chirac’tı. Kendisi 5,665,855 oy alarak oyların %19,88’ine sahip oldu. İlk turun sonucunda açıklanan bu rakamların ardından Fransa’nın siyasi gündemi bir anda alt üst oldu. Çünkü kamuoyu Ulusal Cephe gibi bir partinin Fransa’da asla iktidara gelemeyeceğine inanıyordu. İlk turun hemen ardından da Cumhuriyetçi blok denilen bir ittifak oluştu ve aşırı sağa karşı ilk tura katılan hemen hemen tüm adaylar ve partiler Cumhuriyetçi değerlere sahip çıktıklarını açıklayarak ikinci turda Jacques Chirac’a oy verecekleri açıkladılar.
Sonuç: Jacques Chirac: 25,537,956 oy, %82,21
Jean Marie Le Pen: 5,525,032 oy, %17,79
2002 seçimlerinden 15 yıl sonra 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine benzer olaylara şahit olduk. Bu seçimde olduğu gibi yine Macron ve Le Pen ikinci tura kaldı. Daha önceden şahit olunduğu gibi aşırı sağa karşı antipatisi yüksek olan Fransa toplumunun bileşenleri yeniden bir Cumhuriyetçi blok oluşturarak ikinci turda Macron’a destek oldular. Önümüzdeki pazar günü yapılacak seçimde de aynı senaryo geçerli. İlk turun sonuçları açıklanır açıklanmaz hem önceki başkanlar Sarkozy ve Hollande’dan, hem Cumhuriyetçi Parti ile Sosyalist Parti adaylarından hem de aşırı solu temsilen Mélenchon ve PhilippePoutou’dan Le Pen’e tek bir oy bile yok söylemleri gelmeye başladı.
Buradan bakıldığında pazar günü yapılacak seçimlerde de yeniden bir Cumhuriyetçi Blok’un oluşacağını öngörebiliriz ama bu sefer o kadar kolay değil. Her ne kadar Macron benim dönemimde vergiler artmayacak dese de Le Pen şimdiden gözünü başkanlığa dikti ve daha fazla ekonomik vaatlerde bulunuyor. Bu kapsamda son çıkışıyla “Temel ihtiyaç olarak görülmesi gereken gaz, elektrik ve yakıtta KDV'yi %20'den %5,5'e düşürmek istiyorum” dedi ve belki de Fransa tarihinde ilk kez aşırı sağı temsilen bir aday Fransa başkanlığına bu kadar yakın olduğunu gösterdi. Zaten son anketlere baktığımızda Macron ve Le Pen arasında çok fazla bir fark olduğunu görmüyoruz. Tüm bu şartlar ve koşullar altında Fransa solunun ne yapacağı da merak konusuyken seçim öncesi işaretleri Yeni Antikapitalist Parti lideri ve başkan adayı işçi ve sendikacı PhilippePoutou vermişti. Macron’un yeniden başkan seçilmesi durumunda eskisinden daha güçlü bir şekilde sokaklara inilmesi gerektiği ve grevlerin yaygınlaşmasını savunuyordu. Son olarak Sorbonne Üniversitesi öğrencilerinin kampüslerini bloke ettikten sonra haykırdıkları gerçek gelecek günlerin Fransa’sına bir ışık tutuyor.
“Faşizme, yoksulluğa karşı; sosyal başkaldırı şart!”