20 Nisan 2022 18:28

İş, eğitim, özgürlük için 1 Mayıs’ta alanlara, emeğin saflarına!

Türkiye gençliği için artık kaybedecek bir an dahi yoktur. Tüm isteklerimiz ve özlemlerimiz için 1 Mayıs’ta alanlara, emeğin saflarına!

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ekin Yoldaş KALI

Ankara

 

Tankınız ne güçlü generalim, 

Siler süpürür bir ormanı,

Yüz insanı ezer geçer.

Ama bir kusurcuğu var; İster bir sürücü.

Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim, 

Fırtınadan tez gider, filden zorlu.

Ama bir kusurcuğu var; 

Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim, 

Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.

Ama bir kusurcuğu var; 

Bilir düşünmesini de.*

 

1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Bugünün tarih sahnesinde nasıl yer aldığına kısaca bir göz atalım. Takvim 1 Mayıs 1886’yı gösterdiğinde Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu çağrısıyla yüz binlerce işçi iş bırakarak meydanları doldurdu. Talepleri netti: 6 gün 12 saat çalışmaya karşı 8 saatlik iş günü. Eylemler sürerken 3 Mayıs günü 4 işçi vurularak öldürüldü. Bu saldırıya karşı 4 Mayıs’ta Haymarket’te bir gösteri düzenlendi. Gösteriye yapılan saldırıda ölenler oldu, yüzlerce kişi yaralandı. İşçi önderleri tutuklanıp idama mahkûm edildiler. Bunların ardından 1 Mayıs, 2. Enternasyonal’in 1889’daki toplantısında “İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan edildi. Bir asrı aşkın süredir işçiler, emekçiler, gençler ve kadınlar dünyanın dört bir yanında kendi taleplerini, isteklerini ve özlemlerini milyonlar halinde 1 Mayıs’ta meydanlara taşıyorlar. Elbette mücadele 1 Mayıs’la sınırlı değil, hayatın her anı mücadele anı. Ancak 1 Mayıs, işçi sınıfıyla birlikte ezilen tüm toplumsal kesimlerin meydanlarda hayatın gerçek sahiplerini ve gücünü gösterdiği gün olarak oldukça büyük bir öneme sahip.

GENÇLER HANGİ SINIFIN SAFINDA MÜCADELE ETMELİ?

Peki, işçi sınıfının mücadele gününde gençlerin ne işi var? Yanıtı beraber arayalım. Hayatın en temel faaliyeti nedir sorusuyla başlayalım. Vereceğimiz cevap üretimdir. Evler, yollar, gıda, giysi, ulaşım araçları, teknoloji, eğitim ve sağlık hizmetleri… Bu ihtiyaçlarımızı gidermeden yaşayamayacağımız açıktır. İnsanlar maddi yaşamın üretimi sırasında ise çeşitli düzeylerde ilişkiler kurarlar. Bu ilişkiler, insanların kendi iradelerine göre değil içerisinde bulundukları toplumun üretim tarzına göre şekillenir. Kapitalist üretim tarzında ise üretimi belirleyen şey canlı emeğin sömürüsü ve egemenlerin aşırı kâr hırsıdır. Toplum, bu üretim tarzı içerisindeki ilişkilere göre iki temel sınıfa ayrılır. Biri hayatı üreten işçi sınıfıdır. Yaşamak için emek gücünü satmak zorunda olup üretim araçlarından yoksun olanlar, bu sınıfın üyeleridir. Diğer sınıf ise burjuvazidir. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyete sahip oldukları için üretmeden, insanın temel yaşamsal faaliyetinden dahi yoksun bir halde asalakça yaşarlar. Bu sınıf oldukça az insandan oluşur. Dünya Eşitsizlik Raporu’na göre Türkiye’nin en zengin %10’u toplumsal zenginliğin %54’üne sahiptir. En zengin 500 aile ise toplumsal zenginliğin %80’ini elinde tutmakta. Bunun karşısında güvenilirliği kalmamış TÜİK raporlarına göre dahi 15-24 yaş arası genç işsizlik oranı %20.8, yani yaklaşık 2.6 milyon genç işsiz. Çalışan genç oranı ise %43. Kapitalizm kredi ve borçlanma sistemidir de. Türkiye’de 5 milyon KYK kredi borçlusu var. TÜRK-İŞ’in dahi raporlarında açlık sınırı 4928 TL, yoksulluk sınırı 16 bin 52 TL. Asgari ücret ise 4253 TL. Durum dünyada da farklı değil. Oxfam Araştırma Şirketinin verilerine göre dünyanın en zengin %1’i geriye kalan 6 milyar 900 milyon insanın toplam gelirinden iki kat fazla gelire sahip.

Anlaşılacağı üzere bugün her kesimden Türkiye gençliğinin sorunlarının kaynağı bizzat kapitalist sistemin işleyişinden kaynaklanıyor ve bu işleyiş de burjuvazinin yararına gerçekleşiyor. Onların yararına olan her şey toplumun geri kalanına sefalet, yoksulluk ve yıkım olarak geri dönüyor. Ekonomik egemenliğinden gelen gücü üzerinden politik egemenliğini sürdüren burjuvazi, elindeki her türlü imkânı gençliği tekil mücadelelere hapsederek kendi egemenliğini garanti etmek için kullanıyor. “Siz de yapabilirsiniz” denilerek burjuva yaşama özendirilen hangi gencin bu sınıfının saflarına geçtiği görülmüş? Buna zaten kârlarını bölüşmemek için onlar da müsaade etmez. Daha çok kar etmek için birbirlerini boğazlayanlar onlar.

Gençlik, burjuvaziye özenerek yaşamını çekilmez kılan bu sisteme hayat kaynağı olmaya devam mı edecek yoksa hayatın gerçekliğini görüp bu sistemi değiştirmek için mücadele mi edecek? Bu, tüm toplumsal kesimler açısından hayati bir soru ve sorun.

MÜCADELEDENİN KONUSU VE GELECEĞİMİZ ORTAK

Her kesimden Türkiye gençliğinin en ağır sorunlarını; işsizlik, gelecek kaygısı, eşitsiz-içi boşaltılmış eğitim ve en temel ihtiyaçlara dahi ulaşamayacak düzeyde ağır ekonomik koşullar oluşturuyor. Ocak ve Şubat aylarında 108 farklı iş yerinde 20 bine yakın işçi hakları için fiili grevler ile mücadele etti. Bu mücadelelerin konuları; ücretlere zam yapılması, işten atmaların yasaklanması, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin kazanılmış sosyal haklarının sağlanmasıydı. Birçok yerde başarıyla sonuçlanan bu mücadelelerde genç işçiler aktif olarak ön saflardaydı. İşçilerin karşılaştığı en büyük tehditlerden biri ise işten atmalardı. Zira büyüyen işsizler ordusunun bir parçası olmak, dolayısıyla geleceğini kuramamak bugün gençliğin de yaşadığı en büyük sorunlardan biri değil mi? Ekonomik koşullar gençlerin büyük bir çoğunluğunu hem okuyup hem çalışmak zorunda bırakıyor. Çalışma koşulları güvencesiz ve esnek, ücretler asgari ücretin dahi altında. İşçilerin daha iyi çalışma koşulları için mücadelesi, gençliği doğrudan ilgilendirmiyor mu? Gençliğin kendi talepleri etrafındaki örgütlenmeleri saldırı altında. Sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele, gençlerin de kendi alan ve araçlarını koruyabilmesi için mücadelesiyle paralel değil mi? Özetle, işçi sınıfının mücadelesinin konusu olan her şey gençlik mücadelesinin konusudur. Elbette özgünlükler ve farklılıklar içerir, nitekim farklı iş kollarında dahi talepler değişmektedir. Bugün gençliği de doğrudan ilgilendiren oy kullanmaktan 8 saatlik iş gününe kadar tüm haklar işçi sınıfının mücadelesiyle elde edilmiştir. Yani, kapitalist toplumda nasıl yaşayacağımızı sınıf mücadeleleri belirlemektedir. Gençler yalnızca gelecekte mezun olup işçi sınıfının safına doğrudan katıldığında ya da işsiz kaldığında mücadeleye atılarak haklarını kazanabilir mi? Ya da tersinden, hangi kapitalist bugün gençliğin yaşadığı sorunları yaşamakta?

Her kesimden Türkiye gençliğinin yaşadığı sorunlar nasıl ki kapitalist sistemden kaynaklanıyorsa herhangi bir talebi etrafındaki mücadelesi de bu sisteme karşı mücadeleyle birleştiği ölçüde kalıcı ve kazançlı olacaktır. Bu da ancak işçi sınıfının safında mücadeleyle mümkündür. Üzerimizdeki ekonomik, sosyal-psikolojik ve politik saldırı furyası hesaba katıldığında bu mücadele yarına ertelenemez. İşçi sınıfının gücü yalnızca toplumun çoğunluğunu oluşturmaktan değil aynı zamanda hayatı üretmekten gelir. Yakın örneklerden incelersek Fransa’da enerji işçilerinin bir saatlik uyarı grevinde hükümet binası dahi karanlığa boğuldu. Ya da halkı vuran emperyalist savaşa ortak olmayı reddederek Ukrayna’ya gönderilen silahları yüklemeyi reddeden İtalya liman işçileri, Ankara’da zamlara karşı ücretleri protesto etmek için kontak kapatarak ulaşımı durduran özel halk otobüsü şoförleri… Şiirde de işaret ettiği gibi, henüz burjuvaziye ait olan güçlerin hepsini yaratan işçiler ve emekçilerdir.

İŞ, EĞİTİM, ÖZGÜRLÜK İÇİN ÖRGÜTLÜ MÜCADELE!

Her kesimden Türkiye gençliğinin talepleri yakıcılaşıyor. Şu açıktır ki kendisi de kapitalistlerden oluşan ve burjuvazinin en ileri temsilcisi olarak tüm politikaları onların ihtiyaçları doğrultusunda belirleyen mevcut iktidar, gençlerin sorunlarını daha da ağırlaştıracak ve saldırılarını arttıracaktır. Gençlerin çoğunluğu, henüz, son derece örgütlü olan saldırılardan tek başına mücadele ederek kurtulmaya çalışmaktadır. Birlikte ve kararlı mücadele ettiğinde ise kazandığı birçok örnek mevcut. Zenginler ve yoksullar arasındaki ayrım bu denli büyürken olup biteni seyretmek, bize daha ağır koşullardan başka bir şey getirmeyecektir. Tüm bu nedenlerle gençler hangi sınıfın safında olduğunu 1 Mayıs alanlarında göstererek biat etmediğini ve haklarına, geleceğine sahip çıktığını göstermelidir. Her iş için bir araca ihtiyaç duyulduğu gibi mücadele etmek için de uygun bir araca, örgütlü birliği sağlamaya ihtiyaç vardır. Emek Gençliği bugün işçi sınıfının mücadelesiyle gençliğin mücadelesini birleştirmeye adaydır. Brecht şiirinde insanın -burjuvazi için- bir kusurunun düşünmek olduğunu söylüyor. Düşünmek, Emek Gençliği için aynı zamanda değiştirmek için harekete geçmektir. Türkiye gençliği için artık kaybedecek bir an dahi yoktur. Tüm isteklerimiz ve özlemlerimiz için 1 Mayıs’ta alanlara, emeğin saflarına!

*Bertolt Brecht, Çeviren:Asım Bezirci

 

ÖNCEKİ HABER

Kılıçdaroğlu: Erdoğan, sen Kaşıkçı davası ile bu devletin memleketin egemenliğini sattın

SONRAKİ HABER

Eskişehirli kadınlardan KYK yurdunda tacize tepki: Güvenli barınma hakkımızı istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa