20 Nisan 2022 19:39

Medet umulanların vadettiği gelecek

Yoksulluğa karşı çıkarken İBB’de zam savunuculuğu yapan muhalefet, sermaye partilerinin ekonomide sermaye programını uygulama noktasında aynılaştıklarını bir kez daha gösteriyor.

Fotoğraf: @ekrem_imamoglu'nun Twitter hesabından alınmıştır

Paylaş

Murat DOĞU

İstanbul

 

İstanbul’da toplu ulaşım hizmetlerine gelen yeni zamlarla birlikte “yoksulluğun yaratılması”na dair olan tartışmalar biçim değiştirmeye başladı diyebiliriz. Bu güçlü değişimin potansiyelini, CHP ve İYİ Parti’nin yoksulluğa karşı açıklamalar yaparken bir yandan da İBB’de zam savunuculuğu yapması oluşturuyor. Bu yazı içi tartışmalarda öne çıkan başlıkları, özellikle CHP politikaları üzerinden değerlendirmeye çalışmak faydalı olacaktır. Bu noktada hepimiz için kısaca zam sürecini hatırlatmakta fayda var.

1 Ocak 2022’de ulaşım ücretlerine %36 zam yapılmıştı. Hemen ardından, nisan ayında Ekrem İmamoğlu UKOME’ye %50’lik yeni zam teklifi getirdi. UKOME meclisi AKP ve MHP çoğunluğundan oluşan bir meclis. Buradan %40’lık bir zam kararı alındı. Ulaşım için halkın ödediği paranın, ulaşım hizmetlerinin ancak %30’unu karşıladığı yapılan zammın gerekçesiydi. Yine açıklanan bir diğer veride, mazota yapılan zammın senelik olarak İBB’ye yansımasının 3 milyar lira olacağını söylediler. Belediye bütçesinin 110 milyar lira olarak belirlendiğini de hatırlatalım. Zamların sonrasında, kısa süre içinde 79 lira olmuş olan öğrenci abonmanı 109 liraya çıktı ve öğrencilerin yaygın olarak tepkisiyle karşılandı. Bunun üzerine UKOME’de, öğrenci kartına sahip olanların bu zamdan muaf tutulması önerildi. Ekrem İmamoğlu, bu kararı veto ederek öğrencileri de bu zam kapsamının içinde tutacağını açıkladı. Bu süreçte özellikle merkezi noktalarda kart denetimlerinin yaygınlaşması da dikkat çekti. Çünkü toplu ulaşım bedelini ödemekte güçlük çeken insanlar, çevrelerindeki öğrencilerin kartlarını alıp onlara da cep harçlığı vererek çözmeye çalışıyor. İBB de artık bu eğilimi biliyor. Bu tartışmalar sürecinde ulaşım kartında 25 yaş kısıtı ve İSKİ zamları da tartışıldı ancak yazının odağı ulaşım zamlarında olacağı için buraları açmıyorum.

SADECE KONUŞMAYLA MUHALEFET ETMENİN SINIRI

Tek adam yönetiminin, yerel yönetimleri hem idari hem de mali yönden kıskaca aldığı ve muhalif belediyeleri bu kıskacı sıkarak köşeye sıkıştırdığı, onları iş yapamaz hale getirmek istediği gerçeğini unutmadan bu tartışmayı sürdürmekte fayda var. CHP de bir noktada bunu yapıyor ama hayatta ne söylediğiniz kadar ne söylemediğinizin de önemli olduğunu hatırlamak gerekiyor. AKP’nin muhalif belediyelerin gelirlerine el koyduğu, bazı kültürel etkinliklerin bile iznini kendine bağladığı, sürekli olarak bu belediyelerde verilmiş kararları yargıya taşıyarak alan daraltmaya çalıştığı çok yıkıcı bir gerçek. Ancak bahsettiğimiz belediyelerin bağlı oldukları partilerin ürettiği politikalar bu gerçeklikle uyuşmamakta. AKP de muhalefetin ürettiği politikaların bu gerçekliği kapsamadığını görüyor ve saldırılarını bundan dolayı fütursuzca yapabiliyor.

Enflasyon rekor seviyelere geliyorken, temel maddelerde yaşanan zamların üstüne bir de vergiler biniyorken, belediyelerin ekonomik gelirlerine çökülüyorken CHP sessiz kaldı demek yanlış olur. Ancak denebilir ki sessiz de kalınsa bundan çok farklı bir etki yaratmazdı. Çünkü meclis kürsüsünden çıkıp konuşmayla sınırlı kalan bir muhalefet ortaya koymak, planlı mitingler yapacağını duyurup onu da yapmamak, zamlar karşısında ezilen halkı AKP’ye karşı kışkırtmak yerine, halka dönüp “sakin olup seçimi bekleyin” demekle sıradan bir burjuva siyaset halkın lehine hiçbir sonuç almadı, alamıyor da.

İKTİDAR VE MUHALEFET HALKA KARŞI NASIL AYNILAŞIYOR?

Bugün gençliğin büyük bölümü de buraya dair umut beslememekte zaten, oy vereceğini söyleyen gençlerin bile önemli bölümü sorunların önemli bölümüne Millet İttifakı’nın çözüm getirebileceğinden, arzu ettikleri yaşamı elde edebileceklerinden şüpheli. Ama alternatif sunamayan CHP’nin bugün için dönüştüğü noktanın altını da çizmek gerekiyor.

- Özel güvenliklerle durak başlarında bekleyip kendi alternatifini yaratan halkın peşine düşmek oldu. Öğrenciler cep harçlığı çıkartmak uğruna ulaşım hakkını satan bir pozisyona geriletilmiş! İşe gidip patrona kazandırmak için maaşının 7’de 1’ini ulaşıma vermek istemeyenler kendi “yaratıcı” çözümlerini geliştirmiş. Bunun hesabını sormak bir yana CHP’nin bugün için takındığı tablo özel güvenliklere başvurmak.

- Sene başından bu yana yapılan zamlara tepkisini ortaya koyanlara cevaben Ekrem İmamoğlu’nun “İBB’yi batırmaya çalışıyorlar” çıkışını unutmamak gerekiyor. Aynı dönemlerde AKP’nin de Türkiye ekonomisini eleştirenlere dönük olarak “ekonomi terörü” ifadesinin İBB başkanına ilham vermiş gibi duruyor!

- İBB’ye dönük eleştirileri savuşturmak için olsa gerek, geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu İstanbul gezisinde yeni yatırımlara, enflasyona rağmen devam ettiklerini vurgulamayı ihtiyaç olarak hissetmişe benziyorlar.

Anlaşılan o ki algıya dayalı, itirazlara sert cevap vererek ortadan kaldırma yöntemi ve kontrol ve denetimle işleri çözme eğilimi giderek CHP yönetimindeki belediyede de en görünen olma eğilimde. Tıpkı AKP’nin de bunu bir tercih değil alternatifsizliğe sıkışmışlık olarak yaptığını hatırlatarak, halkın taleplerine “ama”lı cümleler kuran her anlayışın ekonomi darlaştıkça bu yöntemlere saplanıp halk düşmanlığına dönüşecek çıkılmaz bir yola gireceğini hatırlamak gerekiyor.

GÖZÜMÜZÜ HALKIN KENDİNİ YÖNETME ARAÇLARINA DÖNMELİYİZ

“Halk kendi kendini yönetemez çünkü…” dar görüşçülüğünden çıkıp, bunun tam da şu an bizi yönetenlerin kendileri için istediği uygun ortam olduğunun farkına varmak ve buna göre hareket etmek zorundayız. Ayrıca halkın kendini yönetme araçlarına, bu süreçlerde edindiği olumlu veya olumsuz deneyimlere gözümüzü daha çok dönmek zorundayız. Bugün için üniversitelerde halkçı ulaşım politikalarına dönük teknik tartışmaların yaygınlaştırılmasından tutalım da zam kararı alanlara dönük protestoların yaygınlaştırılması ve onları zam dışında başka yol bulmaya itmeye kadar, her atılacak adımın halkın kendini yönetme sürecine dahildir ve bunun için de örgütlü bir yaşam tarzı tercih değil zorunluluktur. Yoksa bütün sermaye partilerinin ekonomide sermaye programını uygulamak noktasında temelde bir farkı olmadığını her seferinde tekrar deneyimleyeceğiz. Her iktidar değişiminde benzer söylemlerle yapılan zamları benzer söylemlerle savunan partilerin birinden ya da öbüründen medet umarak geçen günlerimiz krizin yükünü sırtımızdan atamadığımız günler olarak kalmaya devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

Sinop’ta kara gerdanlı dalgıç ölüsü bulundu, kuş ölümleriyle ilgili inceleme başlatıldı

SONRAKİ HABER

Yetersiz bakiye sesleri eşliğinde otobüs yolculukları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa