DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı: Bu 1 Mayıs güzel olacak!
"İnsanın yaşama ve özgürleşme hakkı önündeki tüm olumsuzluklara karşı topyekün bir ses verilebilmesi için 1 Mayıs alanında olunması gerektiğini ifade ediyoruz."
Memiş Sarı | Fotoğraf: Evrensel
Pandemi nedeniyle, bazen de gerekçesiyle iki yıldır alanlarda kutlanamayan 1 Mayıs için hazırlıklar sürüyor. 1 Mayıs’ın içeriğinin ve çalışmalarının önüne geçen konfederasyonların ayrı kutlama kararları ya da alan tartışmaları bu yıl eskisi kadar hacimli olmadı. Evet, iki büyük konfederasyon Türk-İş ve Hak-İş yönetimleri ayrı kutlama, 1 Mayıs’ı tatil moduna alma, savuşturma yönündeki tutumlarını sürdürüyor ancak başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin pek çok ilinde bu kısıtı aşmak için sendikalar, kitle örgütleri, sol, sosyalist partiler 1 Mayıs’ın en kitlesel şekilde kutlanması için çalışmalarını yoğunlaştırdılar.
Diğer tüm kentlerin aksine İzmir’de 1 Mayıs bu yıl da ortak kutlanacak. DİSK, Türk-İş, KESK, İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulundan oluşan tertip komitesi, “Birlikte değiştireceğiz” sloganıyla Gündoğdu Meydanı’nda yapılacak miting için hazırlıklarını sürdürüyor. Cumartesi Söyleşisi’nde bu hafta DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı’yla İzmir’in bu özgünlüğünü ve 1 Mayıs çalışmalarını konuştuk.
2022 1 Mayıs’ını üç hanelere çıkan enflasyon, cep yakan pahalılık, eriyen ücretler ve yüksek işsizlik rakamlarıyla karşılayan işçi ve emekçilerin talepleri neler? Emek örgütlerinin bu talepler için verdikleri mücadele karnesi nasıl? Yılın ilk üç ayında yükselen eylem dalgasına ne kadar nüfuz edilebildi? İktidarın hayat pahalılığı gerekçeleri ve sabır telkinleri tabanda nasıl karşılanıyor?
Memiş Sarı yanıtladı.
Önce, İzmir’in uzunca zamandır birleşik 1 Mayıs’ın kutlandığı tek yer olması hasebiyle soralım; İzmir emek ve demokrasi güçleri bu birlikteliği nasıl sağlıyor?
Evet, “Dünyanın bütün işçileri birleşin” şiarı üzerinden İzmir’de bu birlikteliği yaklaşık 20 yıldır sağlıyoruz. Daha önce Türk-İş ayrı bir kutlama yapmak istemişti, ama Türk-İş içinde bulunan mücadeleci sendikacıların karşı çıkmasıyla, yani 1 Mayısların Türk-İş’in ya da DİSK’in tekelinde olmadığı işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma gününde yan yana gelmemiz gerektiğini ifade eden tavırları neticesinde birliktelik sağlandı. Gündoğdu Meydanı’nın büyük ve geniş bir alan olması, dolayısıyla yer tartışmalarını da bertaraf etmesi, tüm zorluklara rağmen 1 Mayıs’ı birlikte kutlamanın zemini yaratılmış oldu. Bölge temsilcilikleri üzerinden 1 Mayıs’tan bir iki ay önce yan yana gelerek İzmir 1 Mayıs’ını Türk-İş, DİSK, KESK, TMMOB ayrıca yerele özel, İzmir Tabip Odası ve (dönemsel olarak değişse de) İzmir Barosunun da içinde yer aldığı bir tertip komitesi oluşturuyor ve 1 Mayıs çalışmalarına başlıyoruz.
İki yıl sonra alanlarda kutlama imkanına kavuşan 2022 1 Mayıs’ını önceki 1 Mayıslardan ayıran unsurlar neler? Pandemi, yüksek enflasyon, işsizlik yaşanan sorunları nereye taşıdı?
İfade ettiğiniz gibi bu 1 Mayıs iki yıl aradan sonra kutlanması bakımından da önemli. Kimsenin beklemediği bir pandemi koşullarıyla karşı karşıya kaldık, insanlardan kendimizi yalıttığımız bir sürece girdik. Her ne kadar ülkemizde pandemi süreci iyi yönetilmese de özellikle sağlık emekçilerinin iki yılda verdiği ve gerçekten çok büyük noktalara ulaştırdığı hizmet pandemiyi iktidara rağmen iyi atlatmamıza sebep oldu. Pandemide bir sağlıkçılar, iki belediye hizmeti veren hizmet işçileri çok büyük emek verdi. Buna rağmen patronlar “Çarklar dönsün, işçiler ölsün” mantığıyla iktidar eliyle çıkarmış oldukları KHK’lerle çarkların dönmesi ama insanların ölmesi konusundaki kayıtsızlığa da tanık olduk. Pandeminin ve ekonomik krizin tüm faturası emekçilere kesilsin üzerine kurulu politikalar kısa çalışma ödeneğinden tutun, asgari ücrete kadar işçileri yoksullaştırdı. Bugün mavi yakalılar, beyaz yakalılar diye bir ayrım kalmadan bütün çalışanların, bütün emekçi kitlesinin hem yoksullaştığı hem de elindeki varını yoğunu satarak yaşamlarını idame ettirme sürecine girdik.
Bu tablo taleplerde nasıl yansımasını bulacak, hangi talepler öne çıkacak?
Bizi kendi ellerimizden başkasının kurtarmayacağını, işçi sınıfının kendi kaderini belirleyecek mücadele hattını belirlemesi gerektiğini ifade eden “Birlikte başaracağız, bu düzen böyle gitmez” diyerek İzmir’de alanlara çıkacağız. Bunun alt talepleri olarak, iş cinayetlerinden örgütlenme özgürlüğüne, grev yasaklarından derin yoksulluğa kadar bir dizi talebi dillendireceğiz. Ki, sendikalar sadece ekonomik ve sosyal talepler içeren kurumlar olmamalı, aynı zamanda toplumsal muhalefetin de öncüsü olmalı. Kadın cinayetleri, doğa katliamları, yani insanın yaşama ve özgürleşme hakkı önündeki tüm olumsuzluklara karşı topyekün bir ses verilebilmesi için 1 Mayıs alanında olunması gerektiğini ifade ediyoruz.
Gerek işyeri, fabrika kutlamaları, gerek alandaki buluşmanın kitleselliği için nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
DİSK olarak geçtiğimiz ekim ayı itibariyle “Gelirde adalet, vergide adalet” kampanyası doğrultusunda “Yeter artık, geçinmek istiyoruz!” başlığı altında İzmir’de de Cumhuriyet Meydanı’nda çok kitlesel iki etkinlik yaptık. Ayrıca İzmir Emek ve Demokrasi Platformu bileşenlerini oluşturan yaklaşık 44 sendika, siyasi parti, dernek olarak toplumsal muhalefetin de bir parçası olmaya çalıştık. Yaklaşık bir aydır toplantılarımızı hem İzmir emek ve demokrasi bileşenleriyle, hem sendikalarla, Türk-İş’in de bulunduğu tertip komitesiyle toplantılarımızı yapıyoruz. Her türlü çalışmalarımızı başlattık. 1 Mayıs alanına gelecek her yapı şu anda alanlarda kendi sesleriyle 1 Mayıs’ta “Birlikte başarabiliriz, birlikte değiştirebiliriz” diyerek Gündoğdu alanına çağrı yapan bildirilerini dağıtmaya, afişlerini asmaya başladılar. DİSK adına söyleyeyim, işyerlerinde hem Genel-İş Sendikasının hem DİSK’e bağlı diğer sendikaların kendi hazırladıkları bildirileri, ayrıca konfederasyonumuzun hazırladığı 1 Mayıs bildirisini dağıtıyoruz. DİSK’in bildirisini sokaklarda, metro duraklarında, pazar yerlerinde dağıtıyoruz, konfederasyona bağlı sendikalar da kendi bildirilerini fabrikalarda, işyerlerinde dağıtıyor. Şubelerimiz sabah 06.00’dan gece yarılarına kadar tüm vardiyalarda fabrika önlerinde çağrılarını yapıyorlar.
DİSK’in “Gelirde adalet, vergide adalet” kampanyasından söz ettiniz, bu doğrultuda basın açıklamaları yapılıyor, bildiriler dağıtılıyor ancak kampanyanın işyerlerine, fabrikalara yeterince inmediği yönünde eleştiriler var. 1 Mayıs çalışması bunu kapatabilecek mi?
Buna katılmıyorum. DİSK Türkiye’nin 81 ilinde örgütlü olan tek konfederasyon. 10 kişilik örgütlülüğümüzün olduğu bir yerde bile, örneğin Ağrı’da beş arkadaşımız çıktı kampanya için kar yağışı altında basın açıklaması yaptı, bildiri dağıttı. Biz isterdik ki (Hak-İş’i bir kenarda tutarak) bütün işçi konfederasyonları dönemsel olarak mesela bir asgari ücret tartışmasında ya da işçi sınıfının temel gündem maddelerinde yan yana gelip ortak bildiri hazırladığında DİSK kadar sokakta eylem ve mücadele içinde olsun. Maalesef ki bu mücadeleden kendini geri çeken iki konfederasyon var. Tabii üst kademeden bahsediyorum, yoksa Türk-İş içindeki işçi sınıfı, emekçiler, emeğini harcayan üyelerden bahsetmiyorum. Keşke Türk-İş de alanda, meydanda bir bildiri dağıtsa. Örneğin asgari ücret belirlendiği süreçte, Türk-İş Genel Başkanı ya da yönetimi “Ben rakam vermem, benim ağzımdan rakam alamazsınız” diyerek gelecek teklifin önünü kesmesi gibi bir yola girmeseydi.
Nasıl bir yol izlemeliydi?
Şu olabilirdi, DİSK 19 Kasım’da asgari ücretin o dönemki yoksulluk sınırının 10 bin 500 TL olmasından yola çıkarak, iki asgari ücret bir evde çalışıyorsa yoksulluk sınırı kadar bir ücretin bir eve girmesi gerektiğini ifade ederek 5 bin 200 TL rakamını açıkladı. Türk-İş ve Hak-İş’in de kendi yaptırdıkları araştırmalar doğrultusunda bir rakam açıklaması gerekiyordu. Türk-İş her ay açlık ve yoksulluk rakamlarını açıklıyor, en son açıkladığı açlık sınırı 4 bin 924 TL, yoksulluk sınırı da 15 bin 500 TL gibi bir rakam. Biz açlık ve yoksulluk sınırını açıklarken aslında en asgari dediğimiz ücreti de bunun üstünde açıklamak zorundayız. Yani siz açlık sınırı 4 bin 924 TL diyeceksiniz, ama mikrofon uzatıldığında “Asgari ücret toplantısı yılda bir defa olur” demeyeceksiniz.
Türk-İş Başkanı geçtiğimiz günlerde şu açıklamayı da yaptı: “Enflasyon böyle devam ederse zammın bir özelliği olmaz!” Bu açıklama, ücretlerin yükselmesini talep eden, hatta bunun için mücadeleye hazırlanan işçilere nasıl etki eder? Ücretlerdeki kayıpların giderilmesi için nasıl bir mücadele yürütülmeli?
Bu mücadele şu şekilde yürütülür; bundan 12-13 sene önce bir emek platformu vardı eksiğiyle gediğiyle, bu ülkedeki tüm kurumlar gibi emek platformu da yok edildi. Bugün DİSK’in, Türk-İş’in, Hak-İş’in, KESK’in, sivil toplum örgütlerinin de içinde olduğu bir platform kurulursa bu ülkenin gerçeğiyle yüz yüze gelen insanların bir masada tartıştığı bir ortam olabilir diye düşünüyoruz. Ama emek platformunu da bir kenara atıp, sadece tek adamın imzasıyla bu ülkedeki asgari ücreti belirlenmesine gidildiğinde Türk-İş’in de o masada olmaması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden işçilerin haklı talepleri için sokak ve bununla birlikte genel grev, genel direnişin örgütlenmesi gerektiğini ama tek taraflı değil, bütün konfederasyonlarla birlikte bunun yapılması gerektiğini söylüyoruz. Yoksa bugün yüzde 50 artış yaparsınız ama enflasyon yüzde 100’e ulaşmıştır. Alım gücünüz bir ay öncesine göre yüzde 20 düşmüşse bunu talep etmek gibi bir sorumluluğumuz var. Biz hükümet ağzıyla “Asgari ücret komisyonu yılda bir kez toplanır” diyemeyiz. İlgili kanun, “Taraflar anlaşırsa bir araya gelebilirler, 6 ayda bir bunu revize edebilirler” diyor. Ama çağrı yapmaktan bile çekinen bir konfederasyon varsa o zaman bu ülkedeki derin yoksulluğun ve bütün ücretlerin asgari ücret düzeyine gelerek ortalama bir ücret haline gelmesini sağlayan bir örgüt haline dönüşür.
Nitekim Çalışma Bakanı Vedat Bilgin, ne asgari ücretin arttırılması ne emekli maaşlarına ve ikramiyelerine zam ne de EYT’lilerin taleplerinin gündemlerinde olmadığını söyledi.
Yapmayacaklar. Sadece seçim yatırımı için ufak tefek bir şeyler çıkarabilirler ki bunların da oyalama olduğunu söylüyoruz. O yüzden 15 Mayıs’ta EYT’liler İstanbul’da belki de en kitlesel mitinglerini gerçekleştirecekler. Sokakları mücadele hatlarıyla doldurduğumuzda iktidarlardan alamayacağımız hiçbir şey yoktur. Ama kolaycı ya da faydacı bir şekilde bakmamak gerekir diye düşünüyoruz. İşte seçim var, seçim üzeri biz bu etkinlikleri sürdürürsek oradan biz de fayda sağlarız dememeleri gerektiğini düşünüyorum. Hak taleplerimiz için özgür demokratik haklarımızı kullanarak bunları alabileceğimize olan inancımızı koruyoruz.
ÖRGÜTSÜZ İŞÇİLER SENDİKALARA MESAFELİ DEĞİLLERDİ
Yılın ilk üç ayında ücretlerin yükseltilmesi talebiyle en az 120 işyerinde fiili grev ve direnişler gerçekleşti. Ağırlığı sendikasız işçilerdi ve işçilerin sendikalara, sendikaların da işçilere olan mesafesi direnişlerin öne çıkan unsurlarından biri oldu. Eylemleri siz nasıl değerlendirdiniz ve sınıfın örgütsüz, hayat pahalılığından hoşnutsuz bu kesimlerini 1 Mayıs’a taşıma konusunda özel bir çalışma söz konusu mu?
Hiçbir işçi sendikalara mesafeli değildi. Göz önünde olmayan ama hemen yanı başımızdan geçen, evimize servis yapan, kargo taşıyan, bunun haricinde tekstil işçileri, çorap işçileri ya da inşaat işçileri ana gövdeyi oluşturdu. Birçok yerde direnişler kendiliğinden gelişmiş gibi gözükse de aslında haklı talepleri sendikaydı. DİSK bu konuda üstüne düşen yerlerde müdahalelerini yaptı. İzmir’den örnek vereyim, gemi söküm işçileri çalışma koşullarından, düşük ücretlerden, iş cinayetlerinden ya da işten çıkarmalarla ilgili yaşamış oldukları baskılara karşı 11 günlük bir direniş gerçekleştirdi. Herkes oradan bir pay kapma yarışına girdi. DİSK Bölge Temsilcisi olarak oraya gidip “Gelin bizim sendikamızda örgütlenin” demeyi işçi sınıfına ait bir tarz olarak görmediğim için gitmedim. Ama o direnişe şubelerimizin destek ziyaretleri yapmalarını sağlayarak şunu söyledik, “Kendinizin kurduğu komiteye ve komitenin aldığı kararlara uyacağız. Ve biz lojistik olarak ne gerekiyorsa bu desteği sağlayacağız ama bütün karar komitenin olsun.” Tercih işçilerin olmalıydı ama maalesef herkes “o pastadan pay almak” adına birden atladı oraya, bazı hukukçu grupları bile orada söz sahibi olmaya başladı. Oysa işçilerin kurduğu komitenin aldığı kararlara destek olsalardı belki bugün gemi söküm işçileri farklı bir şekilde işyerlerine dönmüş olacaklardı. Ama tabii mücadele 11 günlük bir mücadele değil ve bu mücadele sendikal örgütlülüğü sağlayana kadar sürecek.
Örgütsüz işçi ve emekçileri 1 Mayıs’a taşımak için İzmir’de nasıl bir çalışma yürütülüyor?
Mesela İzmir Şehir Hastanesinde çalışan örgütlü olmayan inşaat işçileri 1 Mayıs’a katılım sağlayacaklar. Tabii ki örgütsüz olan ya da direnişte olan, örgütlenmeye çalışan işçilerle ilişki ve temas içindeyiz. Bu işçi arkadaşlarımızın da bu 1 Mayıs’ta olacağını, bununla ilgili de herkesin kendi üstüne düşen görevi yaptığını biliyoruz, o yüzden diyoruz, bu 1 Mayıs güzel olacak!
ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİYE AÇIK OLUNMALI
Hayat şartlarının gün be gün ağırlaşması karşısında işçi ve emekçilerde büyük bir hoşnutsuzluk ve öfke hakim. Durum böyleyken iktidarın saldırılarını püskürtmek, örneğin zamların durdurulması için etkili bir mücadele neden ortaya çıkmıyor sorusuna sendikalar cephesinden nasıl yanıt verilebilir?
Mücadele hattı şöyle genişlemelidir diye düşünüyorum, insanların sözünü söyleyebileceği siyasal yapılar veya partiler, sendikaların eksiklerini gelip kendi mekanizmalarında oturup tartışmıyorlar. İnsanlar eleştiri ve özeleştiriye açık olmalıdır diye düşünüyorum. Örneğin bizim burada yaptığımız eylem ve etkinliklerde bir eksikliğimiz varsa gelip çok rahat bize söyleyebilirler. Biz de eksik taraflarımızı tamamlamaya çalışırız. Ama maalesef herkes bir tarafından çekiyor. Sınıf mücadelesinde olmadan sadece ajitasyon ya da sloganvari sözlerle sınıfın içinde yer almak bir alev gibi parlıyor ama sonra sönüyor ve dibinde bir kül de bırakmıyor. Oysa biz sınıf kardeşlerimizin hepsiyle yapabileceğimiz en iyi mücadeleyi vermek için çalışıyoruz. Tabii bunun önünde hukuksal engeller var, örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller var, güvenlik güçleri var, işverenler lehine çıkarılan iş kanunları var vs. Yani birçok hile hurdayla işçi sınıfının örgütlülüğünü küçültmek ve bu yöndeki mücadelelerin önüne set çekmek istiyorlar. İşçi sınıfının örgütlü ve kolektif bir şekilde yan yana gelerek, aynı amaç uğruna mücadele ettiğimiz tüm paydaşlarımızla o mücadeleyi ne kadar büyütürsek, işçi sınıfının örgütlenme önündeki engelleri de o kadar kaldırabiliriz diye düşünüyorum.
SÖMÜRÜNÜN KARŞISINDA DURULACAK BİR İKLİMİ YARATMAMIZ GEREKİYOR
Güvencesiz ve ucuz emeğin özneleri haline gelen mülteciler konusu şu günlerde “gönderilsin- gönderilmesin” ikilemine sıkıştırılarak tartışılıyor. Halkların birbirine düşmanlığı kışkırtılıp, emek sömürüsü süreklileştirilirken mülteci, sığınmacı işçi ve emekçilere dönük özel bir çalışma yürütebiliyor musunuz?
1 Mayıs’ta elbette tüm sorunlara ana başlıklar halinde değineceğiz ama mülteciler işçiler önemli. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra harabeye dönen Avrupa’ya Türkiye’den işçiler nasıl göç yollarına düştüyse, Türkiye’de yaşanan hikaye de biraz öyle. Her insanın yaşama ve çalışma hakkına saygı duyulması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu bizim 1 Mayıs bildirimizde de yer alacak. Patronlar daha ucuz işgücü, daha çok sömürüyü mültecileri de kapsayarak yürütüyor. Bunun karşısında durulacak bir iklim yaratmamız gerekiyor. Sınıf kardeşlerimizle vahşi kapitalizm dediğimiz bu sömürü düzeni içinde yan yana durmak ve onların da sesi olmak için birlikte mücadeleyi büyütmemiz gerektiğini ifade eden başlıklarımız var, bunu da Gündoğdu Meydanı’nda dile getireceğiz.
TÜM EMEK GÜÇLERİ AMASIZ FAKATSIZ BİR PROGRAM ÇERÇEVESİNDE YAN YANA OLMALI
Erdoğan hayat pahalılığına karşı sabır telkin ediyor, muhalefetin bir manipülasyonu olduğunu söylüyor, en son “çalışmak isteyen herkese iş var” dedi. Erdoğan, işsizliğin vardığı boyutları bilmiyor olamayacağına göre neden bu söylemlere başvuruyor? Ve bunun işçi ve emekçiler arasında karşılığı var mı?
Göbels’in “bana bir medya verin, size dünyayı vereyim” dediği bir hikayede, yani havuz medyasının olduğu bir ülkede bu söylemlerin örneğin İç Anadolu ve biraz daha tarımla uğraşan kırsalda geçerliliği var. Ama cebin hissettiğini ve gözün gördüğünü vatan, millet, din propagandası üzerinden kapatamazlar. 11 milyonu bulan işsizliği gizlemeye çalışsalar da ve muhalefet de pek bir şey yapmasa da halk gerçekleri görüyor. Dün AKP’ye, MHP’ye oy verenler açık açık pişman olduklarını söylüyorlar ama bu kesimlere iyi önderlik edecek siyasi partilere ihtiyaç olduğu görünüyor. Erdoğan’ın sanatçılara verdiği iftarlar, eski milletvekillerine verdiği yemekler, Beştepe’deki diğer faaliyetlerin hepsi bir gövde gösterisi. “Ben halen bu ülkenin tek adamıyım, reisiyim” mesajını veren, aslında halkından kopmuş, beşli çeteyi ihya etmeye uğraşan bunun da halk tarafından görüldüğü bir lider durumunda Erdoğan. İşçi ve emekçiler köprülere, hastanelere, otoyollarına değil, işçiye, emekliye, öğrenciye, çiftçiye garantili yaşam hakkını istiyoruz diye feryat ediyor. Ama buna önderlik edecek birileri gerekiyor, böyle bir siyasi parti çıktığında Erdoğan ve ekibinin artık yavaş yavaş tezkereyi alacağı görünüyor. Bunun için de tüm emek güçlerinin amasız, fakatsız bir program çerçevesinde yan yana olması ve bir mücadele birliğinin yaratılması gerekiyor.
İŞÇİ SINIFI TÜM SAVAŞLARA HAYIR DEMEK ZORUNDA
Rusya’nın Ukrayna işgaliyle başlayan savaş AKP iktidarı tarafından iç politika malzemesi yapılarak zamların, yoksulluğun örtülerinden biri haline getiriliyor, güvenlik kaygısı yükseltiliyor. İzmir Emek ve Demokrasi Platformu “savaşa hayır” sloganıyla itirazını dile getirdi ancak Türkiye’de de dünyada da en çok işçi ve emekçilerin etkilendiği savaşa karşı emek cephesinden tutarlı bir itiraz neden yükselemedi?
“Barış emekle gelecek” diye sloganımız hazır. Biz Ukrayna Rusya savaşı başladığında İzmir emek ve demokrasi güçleri olarak ilk tepkiyi ortaya koyan yapı olduk. Şunu ifade ettik, ülkemizde, bölgemizde, dünyada yaşanan her savaşta patlayan her bombanın, atılan her kurşunun faturası işçi sınıfına çıkar. Bunu ifade ettikten iki gün sonra petrol, gaz gibi enerji sektöründeki fiyatların kaç kat arttığını görmeye başladık. Marketlerde ayçiçeği yağı kuyruklarını görmeye başladık. İktidarın “şükredin biz savaşın dışındayız” demeleri bizi kurtarmıyor. Evet savaşın dışındayız, belki bombalar bizim ülkemizde patlamıyor ama sıkılan her kurşun her şeyden önce kardeşliği ve insanlığı öldürüyor. İşçi sınıfı tüm savaşlara hayır demek zorundadır ki biz de hayır diyoruz. Savaş politikalarına ayırdığınız her para işçi ve emekçilerden çalınan paradır diyoruz. O yüzden bütçeler savaşa değil, emekçiye, üreticiye ve halka ayrılmalıdır talebimizi haykıracağız.
1 MAYIS’IN TATİL GÜNÜ OLMASI BİR HANDİKAP YARATMAYACAK
1 Mayıs’ın arife gününe, ek olarak tatil gününe denk gelmesi nedeniyle katılım konusunda bazı tereddütler dillendiriliyor. Siz bunun bir handikap olacağını düşünüyor musunuz? İşçilerin fabrikalarda, işyerlerinde olmaması gibi pratik zorluklar nasıl aşılacak?
Hükümet dahil, “uzun bir tatil olacak, insanlar memleketlerine gidecek, 1 Mayıs zayıf geçecek” gibi yaklaşımları dillendirenlere inat 1 Mayıs’ı İzmir’de çok coşkulu, çok kitlesel kutlamanın bütün olanaklarını yaratmak için sözünü ettiğim çalışmalarımız yoğun bir şekilde sürüyor. Dolayısıyla öyle bir tereddüdüm yok. Şundan dolayı, iki yıldır insanları açlığa ve yoksulluğa iten politikalara hız verildi, işçileri, emekçileri, işsizleri mahvettiler. Sağlık emekçileri gerçekten perişan oldular, doktorlar bırakıp gidiyorlar. Doğru tarzda bir örgütlenme yapıldığında insanlar kendi hak ve talepleri için alana çıkacak. 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde niçin alanda olacağımızı anlatan güçlü bir çalışma yapılırsa ben İzmir Gündoğdu için söylüyorum, arife gününe ya da pazar gününe gelmesi bizi çok ilgilendirmiyor. Haklı taleplerimizi haykırmak için on binlerin olacağını ifade ediyorum. Bizim çalışmamız bu yönde. Kendimize güveniyoruz, öncesi var ama son iki yıldır her türlü yasaklara karşı sokakta olmaya çalışan, emekleri gasp edilen, örgütlenme özgürlüğü gasp edilen işçilerin, emekçilerin, kadınların, emeklilerin, gençlerin, yurt bulamayan öğrencilerin iyi bir motivasyonla Gündoğdu Meydanı’nı dolduracaklarına inancım tam.