“Mülteciler davul zurna ile döner mi” sorusu tartışıldı: AKP ile mülteci kaşıtlığı üzerinden yarışan muhalefet kaybeder
EMEP'in açtığı sohbet odasında ‘Mülteciler davul zurna ile geri döner mi’ sorusu tartışıldı. AKP'nin oluşan rüzgarı yedeklemek için belirli sayıda mülteciyi göndermeye hazırlandığı vurgulandı.
Fotoğraf: DHA
Son süreçte mültecilerin geri gönderilmesi tartışmaları ülke gündeminin üst sıralarında yer alıyor. 'Düşmanlığın kışkırtılması, sosyal medyada mülteciler nasıl tartışılıyor, işçiler ve sendikalar bu tartışmaların neresinde, Suriye’de durum ne, geri dönüş mümkün mü?' gibi konular Emek Partisi’nin ‘Mülteciler davul zurna ile geri döner mi’ başlığıyla açtığı sohbet odasında tartışıldı. İletişimci Yazar Ayşen Şahin, DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan, Akademisyen Begüm Başdaş, Suriye’de yaşayan Gazeteci Sarkis Kassargian ve EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in konuşmacı olduğu tartışmada mülteci sorunu birçok boyutuyla tartışıldı. Nefret söylemlerinin tehlikesine dikkat çekilen tartışma, çözüm önerileriyle son buldu.
"SOSYAL MEDYA KULLANICILARININ GÖRDÜĞÜNÜ TEYİTLEME DURUMU ÇOK DÜŞÜK"
İletişimci Yazar Ayşen Şahin, “Şu an çok tehlikeli bir süreçteyiz. Yol ayrımındayız” dedi. Sosyal medya tarafında ciddi bir anti kampanya döndüğünü ifade eden Şahin, “Toplum olarak zaten ayrımcılığa biraz fazla teşneyiz. Bazı hassas noktalar kaşındığında tüm toplum için çok tehlikeli bir yere gidebilecek bir noktadayız. Bunların arkasında bir kasıt ve provokasyon olduğunu düşünüyorum. Bizim ülkemizde bir dijital okur yazarlık eğitimi maalesef yok. Dolayısıyla sosyal medya kullanıcılarının da gördüğünü teyitleme ya da kaynağına inme gibi, kaygı gösterme gibi durumları çok düşük. Herhangi bir tepki yaratacak içerikte, şiddet içeren ya da bazı duyguları harekete geçirebilecek içeriklerde insanlar olumluya göre çok daha fazla etkileşim veriyor. Bu da hızlı bir yayılmaya sebep oluyor” diye konuştu.
"AYNI FABRİKADA ÇALIŞIYORLAR FAKAT KOŞULLAR FARKLI"
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan, sınıfsal gerçekliğe dikkat çekerek Soma işçinin sözlerini hatırlattı. Maden işçisinin “Aşağıda yani madende ölüm var yukarıda açlık. Aşağıda ölüm olasılık, yukarıda açlık kesin” sözlerini aktaran Aslan, “Çatışmaların olduğu bölgelerde ölüm de var açlık da var. Burada da açlık ve ölüm var. İkisi de olasılık olmaktan çıkmış gerçekliğe dönüşmüş. Ülkede gerçekten ırkçı propaganda dalgası sürdürülüyor. Ankara, Adana ve birçok bölgede göçmenlerin yaşadığı mahallelere yapılan saldırılara tanık olduk” dedi.
Suriyelilerin çalıştığı bir fabrikadan örnek veren Aslan, “Aynı fabrikada çalışıyorlar fakat koşullar çok farklı. Servisler ayrı yemekler ayrı. Suriyelilere fazla çalışma karşılığında mesai ücreti ödenmiyor. Bu gibi örnekler çokça var. Aynı fabrikada yaşamalarına rağmen egemen propaganda burada birlikte mücadele etmelerinin önünde engel. Örgütlenme meselesine geldiğinde birbirine karşı bir güvensizlik söz konusu ama kendiliğinden gelişen bir güvensizlik değil” ifadelerini kullandı.
“SENDİKALARIN SORUNUN ESAS KAYNAĞINI GÖSTERME KONUSUNDA CİDDİ BİR ÇALIŞMA ÖRGÜTLEMESİ GEREKİYOR”
1 Mayıs’ın önemine dikkat çeken Aslan, “Sendikaların bu sürece müdahale ederken sorunların esas kaynağını, esas sorumluların kim olduğunu gösterme konusunda ciddi bir çalışma örgütlemesi gerekiyor. Ne oluyor, ne bitiyor bunu Türkiye işçi sınıfına anlatmak, kardeşleşme mücadelesinin altyapısını oluşturmak gerekiyor. İşin temelinin sınıfsal olduğu gerçeğinin bir kez daha altını çizerek; burjuva sermaye partilerinin, burjuva sermaye aygıtlarının ne dediği değil bizim ne yapacağımız meselesini tartışmak ve bu konuda ilerlemeler sağlamamız gerektiğine inanıyorum” sözleriyle ortak mücadele çağrısı yaptı.
Akademisyen Begüm Başdaş, ise kendisni göç alanında araştırma yürüten İnsan Hakları Savunucusu olarak tanımladığını belirterek şunları söyledi; “Çok büyük bir yüzdenin mültecilere, sığınmacılara karşı bir istememe, hiçbir gerekçe göstermeden istememe hali olduğu durumuyla karşı karşıyayız. Kimse uyum politikaları hakkında bir şey duymak istemiyor. Kimse ırkçılık hakkında ders dinlemek istemiyor. Çok azız aslında. Türkiye’de insanların hükümete, adalete vesaire kaybettikleri bütün güven duygularının, bütün tepkileri bir şekilde mülteci bedenlere yönelmiş vaziyette. Hatta mültecilerle ilgili dayanışma gösteren bizlere yönelmiş vaziyette. Bu dönemde vicdan, iyilik, ayrımcı olmamak gibi çözümden ziyade efektif ve sürdürülebilir uluslararası politikayı nasıl yürütmemiz gerektiğini düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum.”
“GERİ GÖNDERMENİN ÖTESİNDE ALTERNATİF YOLLAR DA VAR”
Avrupa Birliği’nin iki yüzlülüğüne de değinen Başdaş, “Özellikle son yıllarda AİHM kararlarına da baktığımız zaman AB, mülteci ve sığınmacıları koruma konusunda özellikle sınırlarda şiddeti, AB sınırlarına ulaşmama konusunda her yolu mubah kılıyorlar. Türkiye aslında insan haklarını savunarak mültecilerin de masada yeri olmasını sağlayacak şekilde AB ve diğer varlıklı ülkelerle masaya oturabilme kapasitesine, gücüne sahip. Geri göndermenin ötesinde başka alternatif yollar da var. Mültecilerin büyük kısmı artık Türkiye’de kalmak istemiyor” dedi.
Suriyeli Gazeteci Sarkis Kassargian, Irak göçünü hatırlatarak şöyle konuştu; “Biz Suriyeliler olarak bu mülteci sorununun detaylarını iyi bilen insanlardanız. Çünkü 2003’te Suriye yaklaşık 1 buçuk milyon Iraklı mülteci konuk etti. Yüzdeyle bakarsak 17 milyonluk Suriye’nin 1 buçuk milyon Iraklı konuk etmesi bugünkü Türkiye’nin konuk ettiği mülteciden çok daha büyük orandan söz ediyoruz. Türkiye’nin yaşadığı bu sorunların aynısı değil ama birçok sorunu Suriye yaşadı. Gelen Iraklıların ev kiralarını yükseltmesi, daha az ücretle çalıştıkları için Suriyelilerin iş bulmakta zorluk çekmesi. Belki de Iraklı mültecilerin farkı vardı Türkiye’den. Aynı dil ve nispeten aynı geleneklerden oluşan insanlardı onun için entegre sorunu o kadar büyük olmadı. Mülteciler öyle kolay dönmez. Suriye’ye gelen Iraklılar 2012’de savaş başladıktan sonra bile Suriye’de kaldı. Irak’a dönen çok çok az oldu. Dışarıya gitme yolunu bulan gitti, gidemeyen Suriye’de kaldı. Savaşa rağmen mültecinin iltica ettiği ülkede kalması büyük bir kanıt ki mülteciler kolay dönmeyecek.”
“SURİYELİLER DÖNMEYİ DEĞİL DE AVRUPA’YA GİTMEYİ DAHA ÇOK İSTİYOR ARTIK”
‘Göndereceğiz, göndermeyeceğiz’ iki söylemin de gerçekçi olmadığına inandığını belirten Kassargian, “Mülteci sorunu siyasi bir sorun. Siyaseten başladı bu sorun. İktidar 2011’de mülteci teşviki siyaseti uyguladı. Bu kadar geniş ve büyük dalgalarla olmazdı eğer bu teşvik siyaseti ya da açık kapı siyaseti uygulanmasaydı. Suriye’de şimdilik gelme şartları yok. Türkiye’de ekonomik kriz yaşıyorsunuz. Yaşadığınız kriz Suriye krizinin yüzde 10’u. Türkiye’nin bugünkü yaşadıklarını biz 2015’te yaşadık. Şimdi şartlar çok çok daha zor. İktidarın gönüllü geri dönüş derken Suriye’nin kuzeyinde demografiyi değiştirmek üzere bir planı var. Mülteci tekrar mülteci olmak istemeyecektir. Şam’dan giden mülteciyi şimdi Afrin’e yerleşmesi için nasıl teşvik edebilirsiniz. Kendini yine mülteci hissedecek. Suriyeliler dönmeyi değil de Avrupa’ya gitmeyi daha çok istiyor artık. Ekonomik faktör var doğru ama başka bir faktör de var kendilerini güvende hissetmiyorlar” sözleriyle gönüllü geri dönüş koşullarının mümkün olmadığını ifade etti.
EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, gelecek kuşaklara dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı; “Evde, sokakta, dolmuşta konuşulan her şey travmatik olarak çocuklara geçiyor. Gelenin uyum ya da uyumsuzluğu tartışılıyor ama burada doğan 800 bin bebek bu söylemlerin arasında nasıl büyüyorlar acaba? Nasıl bir dışlanma yaşıyorlar? Yeni jenerasyon hem yerli hem göçmenler arasında çok daha çetin bir kırılma ya da ayrışmaya doğru gidebilir bunun üzerinde özellikle durmak gerekiyor.”
“AKP İLE SAĞ KULVARDA YARIŞ YAPARAK KİMSE KAZANÇ ELDE EDEMEZ”
Geri dönüşün psikolojik ve sosyolojik boyutları olduğunun altını çizen Akdeniz, “Orada yaşayan topluluklar bu insanlara, ‘Siz savaşmadınız kaçtınız hangi yüzle geliyorsunuz’ diye benzer bir dışsallaşmayı yaşatmayacaklar mı? Bunları konuşan yok. Kardeşin kardeşi vurduğu topraklarda psikolojik sosyolojik hazırlık olmadan nereye gönderiyorsunuz? Davul zurna ile giderler mi? Davul burjuva muhalefet, tokmak da AKP’nin elinde olur. AKP ile mülteci düşmanlığı üzerinden yarış yapılamaz. Baskıcı otoriter bu anlayışla sağ kulvarda göçmen düşmanlığı üzerinden yarış yaparak da kimse bir kazanç elde edemez. Avrupa’da Macron denedi olmadı. Belirli bir hazırlık var. Muhalefetin bağırıp çağırmasına gerek yok. Seçimden önce bir operasyon olacak. Daha önce oldu. AKP’nin elinin en rahat olduğu dönemde böyle bir operasyon sürpriz olmaz. Muhalefetin oy devşiririz diye yüklendiği yerden zayıflayarak çıkabileceği bir ortamı da doğurur” dedi. (HABER MERKEZİ)