Soykırım sadece geçmişin değil, bugünün ve yarının da meselesi
Öndercan Muti, yıl dönümünde Ermeni Soykırımı'nın güncelliğini yazdı.
Tarlada ölü çocuğun yanında diz çökmüş Ermeni kadın. (Fotoğraf: Wikimedia Commons)
Öndercan MUTİ*
“Bu kadar mıydı? E, bize Ermenilerin mağdur bir halk olması hakkında ne düşündüğümüzü sormadın!” Ben bir buçuk saatlik görüşme sırasında karşımdakileri yorduğumu sanırken görüşmeciler daha fazlasını anlatmak istemişlerdi. Berlin'deki Genç Ermeniler isimli yeni bir oluşumun üyesi üniversite öğrencisi zaman kaybetmeden devam etti: “Soykırımın tanınması benim için işte bu nedenle önemli: Ben artık soykırımla tanımlanmak ve benden sonraki kuşağın soykırımın inkârı ile bu denli karşı karşıya kalmasını istemiyorum. Soykırımı anmak tabii ki önemli ama ben biz Ermenilerin sadece soykırımla bağdaştırılmasını istemiyorum. Kadim ve zengin bir tarihimiz var, her daim tarihimizin en karanlık sayfasına dönmek zorunda değiliz, aksine sonunda o sayfayı çevirebilmeliyiz.”
Bu sözler, 2016’da gerçekleştirilen bir görüşmeden; Alman Federal Meclisi'nin 1915/16 yıllarında bir buçuk milyona yakın Osmanlı Ermeni’sinin öldürülmesini soykırım olarak tanımasından ve Osmanlı İmparatorluğu'nun müttefiki olarak Ermeni Soykırımı'nda Alman İmparatorluğu'nun taşıdığı sorumluluğu kabul etmesinden sadece iki ay öncesinden. Bu sözler iki açıdan çarpıcı: Önce Bellek ve Kültür Çalışmaları Derneği’nin araştırması sonra da kendi doktora çalışmam sırasında Almanya, Fransa, Ermenistan ve Lübnan'da Ermeni gençlerden benzer bir düşünceyi ve isteği dinlemiştim. Bir yanda Türkiye devletinin (ve büyük oranda toplumun) Osmanlı Ermenilerinin ve torunlarının yaşadığı acıları ve tarihi ve güncel sorumluluğunu inkâr etme çabaları, buna karşı Ermeni kuşakların soykırımı anma görevi ve devam eden adalet arayışı. Diğer yanda Ermeni olmanın, Ermeni tarihinin sadece soykırım sırasında ve sonrasında yaşanan kayıplarla acılarla tanımlanmasına, yalnızca 'mağdur' olarak görülmeye itiraz eden bir siyasal ve toplumsal özne olma isteği.
SOYKIRIMIN HAFIZASI HÂLÂ CANLI
Üzerinden bir yüzyıldan fazla zaman geçmişken, tehcir sırasında veya sonrasında yaşamını, yaşadığı yeri, bildiği şekliyle hayatını ve köklerini kaybeden Osmanlı Ermenilerinin büyük büyük torunları için soykırımın hafızası hâlâ canlı. Söz konusu genç kuşak için 1915'in anlamı ise bu iki keskin uç arasında şekillenmekte. Ermenistan'da, Türkiye'de ve diasporada Ermeni gençler yaşanan büyük felakete, hem ailelerinin hem de ait oldukları topluluğun yaşadığı kayıplara yarına dair beklentilerinin ışığında ve bugünün penceresinden bakarak yeni ve güncel anlamlar veriyor. Soykırımı, içine doğdukları dünya ile bugünün gerçeklerini ve mücadelelerini dikkate alarak anıyorlar. Yazının başında aktardığım genç öğrencinin sözlerinin benim için çarpıcı olduğu kadar aydınlatıcı olan ikinci yönü de bu: Geçmiş geçmişte kalmadığı gibi, toplumsal hafıza da sadece geçmişle ilgilenmiyor; toplumsal hafıza bugüne ve geleceğe bağlı olarak şekilleniyor. Her birey, her topluluk ve her kuşak geçmişi bugün bulunduğu noktadan hareketle tahayyül ettiği geleceğe göre yeniden anlamlandırıyor, yeni bir anlatıya ihtiyaç duyuyor.
“Artık tarihimizin daha aydınlık bölümlerinden de söz açılmalı.” 2015 Haziranı'nda başkent Erivan’daki bir STK’da görüştüğüm bir genç böyle söylemişti. Soykırımın yüzüncü yıl anmalarının getirdiği duygusal ağırlık ve soykırımın hem Türkiye'de hem de başka ülkeler tarafından tanınmasına dair büyük beklentilerin ardından söz Ermenistan'a ve Ermenistan'da genç olmaya gelmişti. Diğer görüşmeciler gibi ülkedeki yolsuzluk ve eşitliksizlikten dert yanmış, daha eşitlikçi ve özgür bir Ermenistan'ı yaratmak için 'ellerini kollarını bağlamayan' bir anlatıya ihtiyaç duyduklarını savunmuştu.
ERMENİ GENÇLİĞİ VE YENİ BİR ANLATI
Bu konuşmadan üç yıl geçmeden hem o yeni sayfa açıldı hem de yeni bir anlatı ortaya çıktı. Gençlerin ve öğrencilerin başını çektiği protestolar bir halk ayaklanmasına dönüştü, Ermenistan'da bir tek adam rejimi kurmak isteyen Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın 23 Nisan 2018 günü istifa ettiğini duyurmasıyla barışçıl ve demokratik bir 'Kadife Devrimi’ yaşandı. Aylar süren sivil itaatsizlik eylemlerinin, grevlerin ve kitlesel gösterilerin ardından gelen bu büyük toplumsal ve demokratik kazanım ertesi gün Ermenistan'da ve dünyanın farklı yerlerindeki soykırım anmalarına yeni ve benzersiz bir anlam kattı. Los Angeles'tan genç bir Ermeni 24 Nisan günü “Ermeni Soykırımı'nın uluslararası düzeyde kabulü için mücadelemiz süre dursun, Ermeni gençliği tarihimizin akışını mağduriyetten, güç ve yetki kazandırma (empowerment) yönüne kırıyor” diye paylaştığı sosyal medya mesajında modern Ermenistan'da ve diyasporada o gün yeni bir anlatının yazıldığını müjdeliyordu.
O yıl 24 Nisan ve sonraki günlerde sosyal medyada benzer mesajlar paylaşılırken hem Ermenistan'da hem de dünyanın farklı başkentlerinde yapılan soykırım anmalarına aynı duygu durumu hakim olmuştu. Berlin'deki resmi anmada Ermenistan büyükelçisi, yüzyıl aşkın süredir devam eden adalet arayışına değindikten sonra Ermenistan halkının ve gençlerinin başarısını överek yeni demokratik Ermenistan'a, umutlu ve güçlü bir geleceğe dair tahayyülünü katılımcılarla paylaşmıştı.
Ermeni gençler için soykırımın bugün taşıdığı anlama ve toplumsal hafızanın nasıl yeni biçimler ve içerikler kazanabileceğine dair bir örnek de kovid 19 salgını sırasında geldi. 25 Mayıs 2020 günü ABD'nin Minneapolis kentinde, salgın nedeniyle işini kaybetmiş siyah bir güvenlik görevlisi olan George Floyd'un beyaz bir polis memuru tarafından öldürülmesinin ardından tüm dünyada siyahları hedef alan ırkçılığa karşı gösteriler düzenlendi. İlk olarak Feminist bir Ermeni hesabı tarafından paylaşılan #ArmeniansForBlackLives (SiyahHayatlarİçinErmeniler) hashtag'i ile dünyanın farklı ülkelerindeki Ermeni gençler katıldıkları gösterilerden fotoğraflar ve ırkçılık karşıtı mesajlarını yaymaya başladı. Bu hashtag ile paylaşılanlar arasında Martin Luther King'in sözlerinin Ermenice tercümeleri, geleneksel Ermeni motifleriyle süslenmiş dijital bir George Floyd portresi ve siyahlarla dayanışma mesajları vardı.
Ermeni gençler sistematik ayrımcılığa ve polis şiddetine maruz kalan siyahlarla dayanışmayı çoğunlukla, bizzat soykırımda sağ kalmış insanların torunları olmalarının ve geçmişte sistematik ayrımcılığı ve toplu şiddeti tecrübe etmiş bir topluluğun üyesi olmalarının bir sonucu olarak görüyordu. O yaz, günümüzde ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı verilen küresel ve ulusal mücadeleler ile soykırıma rağmen ayakta kalmış ve bir asırdır adalet arayışı içinde olan Ermenilerin bu toplumsal mücadelelerdeki yeri üzerine bir dizi çevrimiçi etkinlik düzenlendi; gerek sosyal medyada gerek gazete yazıları aracılığıyla bu konu geniş bir katılımla tartışıldı.
GEÇMİŞLE YÜZLEŞME
Genç Ermeni kuşaklar için soykırım ve soykırım hafızası yeni anlamlar kazanırken Türkiye'ye ve Türkiye toplumuna bakış da aynı kalmıyor. Bilhassa sivil toplumun (her iki ülkeden çevrecilerin, insan hakları savunucularının ve LGBTİ+ örgütlerinin) çabalarıyla Türkler, Kürtler ve Ermeniler arasında canlı tutulmaya çalışılan kırılgan diyalogun esas meselesi de doğal olarak geçmiş ve geçmişle yüzleşme. Aslında sadece Ermeniler için değil, Ermeni olmayan ve soykırımın tanımasını, 1915 ve geçmişle yüzleşmeyi talep edenler için de soykırım geçmişin konusu değil.
Hrant Dink Vakfı'nın yürüttüğü bir değişim programıyla 2015 Nisan'ını İstanbul'da geçirmiş, soykırım üzerine akademik toplantılardan, kültürel ve politik etkinliklere ve farklı anmalara katılıp yerinde gözlemleme şansı bulmuş genç bir gazeteci gözlemlerini şöyle aktarmıştı: “Türkiye'deki insan hakları savunucuları için Ermeni Soykırımı daha büyük bir tartışmanın parçası, çünkü aynı şekilde Alevilerden, kadına karşı şiddetten, LGBTI+ bireylerin sorunlarından bahsediliyordu - yani bu konuların hepsi birbirine bir şekilde bağlı gibiydi.”
Türkiyeli Ermeni gençler için ise soykırımın inkârı, yaşadıkları ülkede kendi varlıklarının, kültürlerinin ve özne oluşlarının inkârı ile eşdeğer. Yani Ermeni Soykırımı birçok açıdan güncel ve bugüne ait bir mesele; ne tarihçilere ne de siyasal elitlere bırakılabilir. “Beni bugün devletlerin yaptığı pazarlıklar pek ilgilendirmiyor; ne Türkiye ne de başka bir devlete güveniyorum.” Türkiye'de Onur Haftası etkinlere de katılan Erivan'dan genç bir LGBTI+ aktivistine, geçmişle yüzleşme ve Türkiye devleti ve toplumundan taleplerini sorduğumda Hrant Dink'i de anarak sözlerini şöyle tamamlamıştı: “Devletler seviyesinde bir şeyler gerçekleşse de benim yaralarım nasıl iyileşecek? Adalet, tazminat, tanıma; bunlar büyük sözler, tepelerde bir yerlerde asılı gibiler. İşin özü bunları kişisel hayatlarımıza nasıl eklemleyebileceğimiz. Ermeniler, Türkler ve Kürtler olarak artık geleceğe yönelik nasıl adımlar atabileceğimiz.”
Bugün dünyanın farklı yerlerinde Ermeniler soykırımda yaşanan acıları, yok olan ve altüst olan hayatları anarken Türkiye’ye ve Türkiye toplumuna taşıdığı tarihsel sorumlulukları hatırlatıyor. Soykırımın tanınması geçmişle yüzleşmenin bir parçası; ama tamamı değil. Türkiye’de demokrasinin tesisi için ittifakların oluşturulduğu bu günlerde, nasıl bir gelecekte hangi değerler çerçevesinde beraber yaşamak istediğimiz sorusunu geçmişle yüzleşmeden, Ermeni Soykırımı'nın hem Ermeniler hem de Ermeni olmayanlar için taşıdığı anlamdan ayrı yanıtlamak imkânsız.
* Berlin Humboldt Üniversitesi