Gandhi’nin tuz yürüyüşü ve elektriğin kullanım hakkı
"Bu ülkenin kaynakları şirketlere veya dağıtım tekellerine değil bu ülkenin yurttaşlarına aittir."
Fotoğraf: WikiImages / 1175 Bilder
Hasan ASLAN
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun yüzüncü yılına yaklaşırken milyonlarca vatandaş tarihinde ilk sefer faturalarını ödeyememesi yüzünden günlük hayatın artık vazgeçilemez ihtiyaç kalemleri olan elektrik, doğal gaz ve su kesintileriyle karşı karşıya. Geldiğimiz noktada gerek bahar aylarına girmemiz gerekse de bazı belediyelerin ödenmemiş faturaya rağmen suyu kesmemeleri hasebiyle elektriklerin kesilmesi, diğer kalemlere nazaran insanların hayatlarını çok daha ileri düzeyde etkilemekte. Evet, 21. yüzyıl Türkiye’sinde milyonlarca yüz binlerce hanenin elektriği kesik. Milyonlarca yurttaş yaşaması için “şart” olan elektriğe ulaşamıyor.
Bu yönüyle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi evinin faturasını ödemeyerek meseleyi daha görünür kılması elbette kıymetli. Lakin zaten milyonlarca hane faturaları “ödememekte” değil, “ödeyememektedir.” Bu yönüyle halkın bu sorununun çözülmesi için herhangi bir yol haritası, bir eylem planı sunulmaması üzerinde düşünülmesi gereken oldukça önemli bir nokta.
Türkiye’de halkın elektrikten mahrum kalması; İngiliz emperyalizminin işgali altında Hindistan’da insanın beslenmesinde olmazsa olmaz bir yere sahip olan tuzundan mahrum bırakılmasını ve unutulmaz lider Mahatma Gandi’nin aldığı tavrı hatırlatmaktadır.
Ama önce mademki elektrik kesintileri “vatandaşların hayatını doğrudan etkileyen birinci derecede bir unsur haline gelmişse” o zaman toplumun yaşamını düzenlemekte ana metin olan anayasanın konuyla ilgili ne dediğine bir bakalım. Metnin 5. maddesinin bir bölümünde, “toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” ifadeleri yer alıyor. Buradan da anlaşılacağı gibi aslında her şart altında elektrik, su gibi temel hizmetlere ulaşmanın garanti edilmesi aslında devletin temel görevleri arasında yer almaktadır.
Şimdi Hindistan’a; Gandhi ve arkadaşlarının tuzu tekeline alan İngiliz emperyalizmine karşı aldıkları tavra gelebiliriz. Aslında Gandhi’nin İngiliz tekellerine karşı eylemleri tuz meselesiyle başlamış değil. Gandhi ve arkadaşları 1920’li yıllardan başlayarak yabancı mallara özellikle de İngiliz kumaşlarına karşı boykot başlatmış, bu kumaşlardan yapılmış giysilerini çıkartıp topluca yakmış ve yerel kumaşlardan yapılmış giysiler kullanarak İngiliz tekstil sanayine karşı harekete geçmişlerdir. Ancak tuz ile ilgili yaptığı uzun yürüyüş ve kesin ve net bir sonuç olması dünya tarihinde her daim hatırlanan bir eylem olmasına yol açtı.
Gandhi’nin dünya tarihine geçen bu eylemini kısaca yeniden hatırlatacak olursak; Hindistan’ı işgal eden İngiliz emperyalizmi, 1762 yılında Tuz Yasasını çıkararak tuz ile ilgili tekel oluşturmuş ve bütün bu minerali elde etme ve satma hakkını tekellerine almışlardı. İngiliz tekelleri, tuz gibi temel bir insanî ihtiyacı sömürü nesnesi yaparak inanılmaz karlar elde etmişlerdi.
Mahatma Gandhi, 12 Mart-6 Nisan 1930 tarihleri arasında yaklaşık 400 kilometre yürüyerek Hint Okyanusu sahilindeki Dandi köyüne gelerek İngiliz sömürge askerlerinin bütün engellemelerine karşın avuçlarıyla aldığı çamurlu kumu deniz suyuyla kaynatıp elde ettiği tuzu yoldaşlarına dağıtarak ‘Tuz Yasası’nı tanımadığını ilan etti. Gandhi’nin bu eyleminden sonra 60 binden fazla insan tutuklanarak hapse atıldı. Lakin bu eylem sonucunda “Tuz Yasası” tarihin çöplüğüne atıldı.
Bu ülkenin kaynakları şirketlere veya dağıtım tekellerine değil bu ülkenin yurttaşlarına aittir. Gandhi’nin tuz eyleminin bize öğrettiği, anayasada halktan yana var olan hükümler uygulanmıyor ve her adımda ülke kaynaklarını tekellere ve şirketlere devrediliyorsa; ülke kaynaklarının esas sahibi emekçi halkın da tekellere yapılan bu tahsisleri yok hükmünde sayıp fiili olarak kullanma hakkına sahip olduğudur.