Bora
“Yaşamak mutluluktu ama önce insanın kendi kodlarında mutluluk olması lazımdı.” Yazdığı gibi insanın kodunda olmalıydı her şey, dışarıdan pek de değişmiyor insan. Değiştirilemiyor.

Kaynak: Unsplash
Mete ÇEBİ
Orta şekerli kahve yapmıştı kendine Bora. Salonu sarmıştı kahve kokusu, masaya kahveyi koyup oturdu uzun uzun düşünüyordu ne zamandır. Sevdiği her şeyi tüketmiş gibi hissediyordu. Yazacağı her şeyi bitirmiş gibi, zihni durmuştu sanki önceden bir çayın bardakta çıkardığı dumana bile şiir yazabilirdi şimdi ne oldu da bir kelime bile atamıyordu.
Masanın üzerindeki kahve gittikçe soğuyordu. Zihninden akanlar omuzlarında yük olmuştu, ağırlık çökmüş gibi ayağa kalktı. Yine yazamamıştı, kahveyi o bunaltısı ile alıp döktü. Kendini kaybetmişti ne zamandır, sebebini düşündükçe bulamıyordu. En iyisi bir duşa gireyim iyi gelir diye düşündü.
Duştan çıkmış üstünü giyiyordu serinlik omuzlarına vuruyordu, duvarlar üstüne doğru geldiğini düşündü sabretti az sonra geçer diye düşündü. Eline uzun zaman beklettiği kütüphanede bekletildiği için ona küsen kitabı aldı, okumadan önce hissetmek istedi, elinde kitabı çevirdi arkasını okudu kokladı, en son eline alıp ilk sayfayı açtı okumaya başladı dakikalar geçti güneş günlük görevini tamamladı. Telefonun zil sesine uyandı, kitap yere düşmüş, nerede kaldığını bile unutmuştu, sahibine küsen kitap sonunda intikamını almıştı sanırım. Arayan Jale idi muhakkak dışarı çağıracaktı diye düşündü bekletmeden açtı telefonu Jale’nin tok sesi duyuldu, beklediği gibi dışarı çağırıyordu itiraz etmeyip kabul etti yarım saat sonra evinin önünden alacaktı.
Jale liseden arkadaşıydı, iyi tütün kullanıcısıydı sesinin tokluğunun sebebi çevresi arasında biliniyordu. Neşeli ve hoş sohbetliydi, tek kötü huyu vardı, günün bir saatinden sonra ruh değişir gibi olurdu, çehresi bile farklı bir hal alırdı anlam vermek zor olurdu.
Gökyüzü ağlamaya başladı bara girdiklerinde, iki bira söyleyip muhabbet etmeye başladılar, Jale Bora’yı iyi tanırdı bir şey olduğunu gözlerinden sezdi ama sustu, oysaki susmalarımız en yüksek çığlıklarımızdı. Bora konuşacak halde değildi fakat bir türlü tutamıyordu kendini, konuştukça rahatlıyor zihninin sisi kalkıyor gibiydi. Biraların sayısı sayılmayı unutulmuştu, sokaklar insanları silmiş, sessizliği ile kendini dinliyordu. Sokağın sessizliğini Bora ve Jale’nin ayak sesleri bozdu. Yağmur tam dinmemesine rağmen ıslanmak istediler herhalde, Jale sadece dinliyordu bu gece, duyduklarına anlam vermeyi bırakalı olmuştu biraz, belli ki konuşarak bir şeyleri saklama çabasıydı bu. Kapının kilidini üç kez çevirdi Bora, kapı açıldığı an uyumak istedi ama yapamadı, bu gece izin vermiyordu zihni uyuyup yarı ölüme kavuşmasına. Masasının başına geçti yazmaya çalıştı, gözü yazmaya başlamadan saate gitti, saat 4’e geliyordu yağmur tamamen dinmişti.
Yağmur bu gece sadece beni ıslattı
Islattığı ile kaldı öyle tenim
Damlaların ritmik vuruşlarını saydım bedenime
Her damlada zihnimde bir düğüm açıldı
Grilikler silindi, kendim olduğumu hatırladım uzun zaman sonra
Yağmura minnet duydum bu gece
Kendimi ona ait hissettim sadece
O yağdı, yeryüzü ve zihnim temizlendi
Aidiyetimin sonsuz sorunlarını unuttum sayesinde.
Yazdığı vakitler onun en zevk aldığı zamanlardı, diğer insanların günlerini nasıl geçirdiğini düşünürdü hep, boş vakit bolluğu yaşıyordular ona göre ve vakitlerini fütursuzca harcıyorlardı. Uyumak istemiyordu ama göz kapakları artık ağırlaşmaya başlayıp ışığı kapatıyordu, zihninin barbarlığı bitmişti, uyuması için izin veriyordu artık, sabah yazdığını tekrar okuyacağını düşünerek gözlerini kapadı.
İki odalı, tavanı alçak izbe bir sokağın en sonundaydı ev. Alkol bağımlısı bir baba ve baskı ile büyümüş fakat çocuklarıyla ilgisiz bir anne. İlgisizlik yüzünden ilk iki kızlarını toprağa verdiler, toprak bile utandı baba utanmadı, cenazeye bile katılmadı. Bu korkunç evde ilgisizlikten tek sağlam Bora çıkmıştı, şans mı dersin yoksa bahtsızlık mı? Erginlik dönemi boyunca keşke iki ablam gibi bende toprağa kavuşsaydım bari toprak koynunu açardı bana diye düşündü. Yaşamak mutluluktu ama önce insanın kendi kodlarında mutluluk olması lazımdı. Yıllar geçti o izbelik içinde. Karanlığın en derin saatlerinde bir gece evden kaçtı Bora ve artık hayat ona eskisi gibi davranmadı.
Çoktan uyanmıştı, yataktan çıkmak istemedi. Uzun süre yattı sonra kalkıp duşa girdi, dehşet başı ağrıyordu. Duş aldıktan sonra çöl toprağı gibi olan dilini hissetti, nefes almadan uzun süre su içti, midesinin boşluğunu hissetti kahvaltı yapmalıydı, Jale’yi aradı kahvaltı için sözleştiler. Bir kafenin en ücra köşesinde oturmuştu Jale, hemen gidip yanına oturdu. İki kişilik serpme kahvaltı söyledi Bora, bu mekanın reçellerini Jale çok severdi bilirdi ondan burayı sürekli seçiyordu.
Kahvaltı esnasında bolca konuştu yine Bora, karşı taraf yine dinledi. Çevre masadakiler dikkatli bakmaya başladılar, karşı tarafın sessizliği merak uyandırıyordu, insan hiç mi cevap vermez diye düşündü çapraz masadaki alımlı kadın. Anlatarak düğümlerini birer birer açtırıyordu, dinleyen tarafta tam tersi düğümleniyordu ama sabırlıydı. Bir an boşluğa düştü nerede olduğunu anımsadı kendine geldi. Kahvaltı ona iyi gelmişti. Kahvaltı sonrası ayrıldılar, Bora biraz kitapçı dolaşmak istedi sonrası eve gidip aklındaki roman üzerine çalışacaktı, sokaklarca yürüdü kitapçılar gezdi, kendine hediye çiçek aldı, belki Jale’ye hediye ederim diye düşündü.
- Her okunan metnin gerçekçiliği nedir? Ölçütünü kim belirler? Doğruluk payı nedir? Metnin üreticisinin itirafı; Bu metnin her satırında bir yalan yatıyor.
Masaya oturdu gün boyu çalıştı, gri bulutlar yerini karanlığa bıraktı, gökyüzü bugün ağlamadı, gece şaşırtıcı derecede aydınlıktı, zihni barbarlığını unutmuş ses çıkarmıyordu. Şarap açtı kendine Jale’yi aradı, gelemeyeceğini duyunca üzüldü ama devam etti kendi başına, gece güzeldi. Bora bazı şeyleri tamamlamaya başladığından mutluydu.
Bora hep böyleydi, kendini kabul etmez, tanımlayamazdı bile. Kiminle tanışsa uzun sürmezdi ilişkisi. Ters gitmek vardı kodlarında Bora’nın, herkesle tartışmak vardı. İnsanlar da haliyle kaçıyordu ondan. Bugün yeni öyküsünü okurken şoke oldum, bu kadarını da beklemezdim. Kim oğlunun böyle bir kurgu ile öykü yazacağını düşünür ki. Her cümlesinde biraz daha ağırlaştı yüreğim. Bora’nın iki ablası da yaşıyor, bendeniz Vildan hukuk mezunuyum, fakat mesleğimi icra ettiremedim, eşim Yavuz Edebiyat öğretmenidir, okuduğunuz gibi izbe bir yerde değil gayet nezih bir sokakta yaşıyoruz yıllarca, ilgisizlik de neyin nesi, büyük kızım Şebnem doğduğunda aşırı ilgi göstermemizden insanlar aklımızı kaçırdık sandılar. Bora ile ailecek yıllarca konuşmuyoruz, benim oğlum ile konuşma şeklim yazdığı dergiyi düzenli olarak alıp okumam. Hayatının neresinde olduğunu yazılarından öğreniyorum. Bugün oğluma tekrar küstüm, biliyorum annenin oğluna küsmesi çok zordur fakat bizi böyle göstermesi kalbimi incitti, okurlarının bunun bir kurgu olacağını düşüneceklerini bilsem de yine de gerçeği bildiğim için bize inat neden böyle yaptığına şaşırıyorum. Bora en küçüğümüz şuan 32 yaşında çocukken mahallede oynadığı tek arkadaşı Jale’nin amansız ölümü sonrası Bora iyice yalnızlaştı, 13 yaşında baş gösterdiği yalan söyleme huyu yüzünden çok çektik, haftada en az bir kere okula giderdik, elbet bir yalan bulurdu. Bir süre sonra herkes alıştı. Fakat biz bir ruh doktoruna göstermek istedik eşimle, sonuç ikimizi de yıktı. Mitomani* teşhisi konuldu. Bora bir mitomandı. Bunu kabullenmemiz zor oldu. Sürekli Jale’ye mektup yazıp annesine teslim ediyordu, utanıyordu insan her hafta acılarını hatırlatmak en son taşınmaları ile bitti bu çile. Bora bir türlü inanmamıştı gittiğine. Gözlerinin önünde arabanın çarpışını, havaya uçmasını, kan içinde sokağın ortasında uzandığını hatırlamıyordu. İstemiyordu daha doğrusu. Uzun zamandır Jale’yi hatırlatacak yazılar yazmıyordu. Unutmadan söyleyeyim yazdığı gibi bizi terk etmedi, kendi isteği ile ayrı ev tuttuk ve orada yaşamaya başladı. Biz oğlumuzu kazanmak için her şeyi denedik ve yaptık, fakat bu yalan dolu metinde yazdığı tek sözde haklıydı. “Yaşamak mutluluktu ama önce insanın kendi kodlarında mutluluk olması lazımdı.” Yazdığı gibi insanın kodunda olmalıydı her şey, dışarıdan pek de değişmiyor insan. Değiştirilemiyor.
Merak ediyorum! Neden Jale? Kim bu Jale?
*mitomani
RUHBİLİM TERİMİ
ad
1.
kişinin, ruhsal nedenlerle, gerçekleri çarpıtmayı, değiştirmeyi hastalık durumuna getirmesi.
Evrensel'i Takip Et