26 Nisan 2022 09:04
Son Güncellenme Tarihi: 27 Nisan 2022 00:10

Kitle ve meslek örgütlerinden Gezi davası kararına tepki: Gezi’yi savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz

Çok sayıda kitle ve meslek örgütü, skandal Gezi Davası kararına tepki gösterdi, mücadele çağrısı yaptı.

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

Paylaş

Gezi davasında verilen kararlara tepki büyüyor, çok sayıda kitle ve meslek örgütü skandal Gazi davası kararlarına karşı açıklamalar yapıyor.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı odalar tarafından Gezi Davası’nda verilen cezalarla ilgili yapılan ortak açıklamada; “Hiçbir hukuk dışı karar gezi direnişinin meşruiyetini gölgeleyemez” denildi.

Gezi Davası'nda verilen karara tepki gösteren Türkiye Barolar Birliği ise "Gezi Davası kararı yargının kara lekesidir" açıklaması yaptı.

Diyarbakır ve Dersim Barosu yazılı bir açıklama yaparak karara tepki gösterdi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti de karara tepki göstererek "Yargının siyasallaşması büyük tehlikedir" açıklaması yaptı.

DİYARBAKIR BAROSU: KARARLAR KAMU VİCDANINI YARALAMIŞTIR

Diyarbakır Barosu, skandal Gezi Davası kararına tepki gösterdi. Baro tarafından yayımlanan açıklamada "Gezi Davası kararı kamu vicdanını yaralamıştır" ifadeleri kullanıldı.

Gezi Parkı eylemlerinin düzenlenmesinin, organize edilmesinin ve katılım sağlanmasının suç delili olarak değerlendirilmesinin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “AİHM 10 Aralık 2019 tarihli kararıyla; Kavala’nın tutukluluğunun makul suç şüphesi olmaksızın gerçekleştirildiğinin tespitiyle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edildiğine hükmederek derhal serbest bırakılmasını istemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. Maddesine atıfla Kavala’nın tutukluluğunun siyasi saik taşıdığını, muhalif kesimlerin yargı tehdidi altında olduğu vurgulanmıştır. AİHM Büyük Dairesi, karara itiraz eden Türkiye’nin başvurusunu reddederek kararın nihai olduğuna hükmetmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararına rağmen Kavala’nın tutukluluğunun devamı üzerine 2 Aralık 2021’de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ihlal prosedürünün ilk aşamasını başlatma kararı almıştır” denildi.

Diyarbakır Barosu açıklamasında, “2 Şubat 2022’de sürecin ikinci aşaması başlatılmış ve Türkiye’nin ihlalinin tespiti için dosya AİHM’e gönderilmiştir. AİHM’in kararın uygulanmadığına yönelik tespitiyle birlikte üye ülkenin Avrupa Konseyi’ndeki bazı haklarını kısıtlamaktan üyeliğin askıya alınması şeklinde bir dizi yaptırıma karar verme hakkı olduğu bilinmektedir” ifadelerine yer verdi.

Bu yargılama neticesinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karar verilmesiyle, yargılananların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiği vurgulanan açıklamada, “Hukuksuz bir şekilde ve kamu vicdanında büyük bir rahatsızlığa sebep olan ağır hapis cezasının aksine, AİHM’nin ihlal kararının derhal uygulanarak Osman Kavala ve bugün hüküm ile birlikte tutuklama kararı verilenler hakkında devam eden temel hak ve hürriyetleri ihlal edici uygulamaya derhal son verilmelidir” denilerek karara tepki gösterildi.

DERSİM BAROSU: YARGI ÖÇ ALMAYA DÖNÜK ARAÇ OLARAK KULLANILDI

Dersim Barosu Yönetim Kurulu yaptığı yazılı açıklamayla Gezi davasında verilen tutuklama kararlarına tepki gösterdi.

Gezi davası kararı yargının kara lekesidir denilen açıklamada tutuklama kararlarının yargının öç almak ve gezi parkı eylemlerini itibarsızlastirmaya dönük olduğuna dikkat çekildi.

Açıklamada şunlara değinildi, " 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı oy kullanan üyenin şerhinde de ifade edildiği üzere 'karara esas alınan dinleme kayıtlarının kanuna ve hukuka aykırı delil niteliğinde' olduğu, dolayısıyla 'hükme esas alınamayacağı', 'aksi kabul edilse dahi kayıtlarını destekleyen somut kanıtlar olmadığı ve tek başına dinleme kayıtlarının sanıkların üzerlerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeter olmadığı', yargılanan kişilerin 'üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığı' dosya kapsamından açıkça görülmekteyken hükmü olunan bu karar, yargının Gezi Parkı eylemlerini itibarsızlaştırmak, suçla ilişkilendirmek ve öç almaya yönelik bir araç olarak kullanılmaya çalışıldığını bir kez daha ortaya koymaktadır.Ceza kararını veren heyetin bir üyesinin, davada müşteki konumunda bulunan siyasi iktidar sahiplerinin mensup oldukları partiyle açık organik ilişkisinin bulunması, tarafsızlık görüntüsünü ortadan kaldıracak sosyal medya paylaşımları yapmış olması, yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir yargı organı tarafından adil yargılanma ilkelerine uygun olarak yürütüldüğü konusunda ciddi şüpheler doğurmakta ve kamu vicdanını, adalete güven duygusunu zedeleyecek bir sonuca yol açmaktadır" denildi.

Gezi Parkı yargılamalarının çok sayıda hukuki ilkeyi çiğnediğine vurgu yapılan açıklamada, "Uluslararası pek çok hukuk raporuna ve nihayet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Osman Kavala ile ilgili verdiği karara yansımışken, AİHM’in tutukluluk tedbiriyle ilgili olarak 'somut ve meşru delillere dayanmadığı' değerlendirmesi ortadayken, AİHM’deki dosyayla ilgili olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ihlal süreci başlatmışken, yeni bir delil değerlendirmesi söz konusu olmadan verilen cezalar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan temel niteliklerini ve özellikle insan haklarına saygılı, hukuk devleti olma niteliğini bir tartışma konusu haline getirecek sonuçlar doğuracaktır. Buna hiçbir makamın veya organın hakkı da yetkisi de bulunmamaktadır.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı demokratik tüm haklarını kullanan insanların ve onları savunan avukatların vazgeçilmez hakkıdır. Bu hak insan hakları mücadelesinin vazgeçilmez temelidir. Savunma bu mücadelede vardır ve hep var olacaktır. Dersim Barosu olarak yurttaşların adil yargılanma hakkına riayet eden, bağımsız ve tarafsız bir yargının inşası için mücadele etmeyi sürdüreceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız."

İZMİR GAZETECİLER CEMİYETİ: YARGININ SİYASALLAŞMASI BÜYÜK TEHLİKEDİR

İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Gezi davasından verilen cezalara ilişkin yazılı açıklama yayımladı. “Gezi Davası sanıklarının aldığı cezalar, Türkiye’nin demokrasi karnesine vurulan yeni bir darbe olmuştur” diyen İGC, ifade özgürlüğüne dikkat çekti.

Açıklamada, “Özgür düşünceyi ömür boyu demir parmaklıklara mahkum etmek çözüm üretmek değil, demokrasiyi mahkum etmektir. Yargının siyasallaşması başta gazeteciler olmak üzere muhalif düşünce açıklayan her meslek grubu, kişi ve kuruluş için büyük tehdittir. Tüm muhalif düşünenlere göz dağı vermek amacıyla alınmış bu kararlarla; yargılanan kişiler değil, özgür düşüncenin ta kendisidir. Asli amaç düşünceye gözdağı vermek olmamalıdır. Ancak adalet arayışımız, inancımız ve mücadelemiz bitmeyecektir” denildi.

EKOLOJİ BİRLİĞİ: GEZİ’Yİ SAVUNUYORUZ!

Ekoloji Briliği de yayımladığı açıklamada "Gezi bir suç değildir, kararı bir hukuki karar olarak görmüyoruz. Karar, siyasi iktidarın Gezi’ye yönelik rahatsızlığının sonucudur ve siyasidir. Hukuk sisteminin geldiği nokta açısından ülkemiz adına üzülüyoruz. Gezi, suç değildir, kentin ortak yaşama alanına, demokratik haklara sahip çıkma amacıyla, karar süreçlerine katılma isteğinin haykırıldığı, şiddetsiz muhteşem bir demokratik tepki hareketidir. Gezi, öncesinde on yıllardır yaşanan kent, çevre ve ekoloji mücadelesi deneyiminin izlerini taşır. Gezi’de yirmi üç yıl önce Konak’tan Aliağa’ya kadar el ele oluşturdukları insan zinciriyle ilk kömür yakıtlı termik santralının engellenmesi, Türkiye ekoloji hareketinin başlangıcı olarak nitelendirebileceğimiz Bergama Köylü Hareketi, Artvin Carettepe’den Kazdağları’na, Munzur’dan Yuvarlakçay’a, Karadeniz’den Akdeniz’e ülkenin her yanında devam eden yaşam alanlarını yağma ve talandan koruma mücadelesinin izleri vardır. Gezi, kökenleri, inançları, yönelimleri, görüşleri, siyasal yaklaşımları farklı farklı yurttaşların, eşit, özgür, demokratik, yaşanabilir bir ülke özlemiyle buluştuğu bir yerdir. Gezi suç değildir, hepimiz oradaydık. Tüm bileşenlerimizi ve ekoloji örgütlerini bu hukuk dışı karara karşı sesimizi yükseltmeye çağırıyoruz. Gezi’yi savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz." dedi.

PEN YAZARLAR DERNEĞİ: ADALET VE DEMOKRASİ PEK YAKINDADIR

PEN Yazarlar Derneği tarafından yapılan açıklamada "Anayasamızı, bağımsız yargıyı yok sayanlar hesap versin. Yolsuzluklar yapıp üstünü örtenler hesap versin. Ormanları  yok eden,  kentleri yaşanmaz hale getiren, denizleri dolduran,  gölleri akarsularımızı kurutanlar hesap versin. Gerilimden, ayrışmadan, kavgadan, intikamdan beslenenler hesap versin" denildi.

Açıklama şöyle:

"Vicdansızlara değil, vicdanlılara sesleniyoruz. 
Despotlara değil, demokratlara sesleniyoruz.
Hukuk tanımayanlara değil, hukuk saygısı olanlara sesleniyoruz.
Kul köle olanlara değil, yurttaşlara sesleniyoruz.
Anayasa’yı çiğneyenlere değil, insan haklarına dayalı laik demokratik sosyal hukuk devleti tanımını ciddiye alanlara sesleniyoruz:

Gezi çevreci ve insan haklarına saygılı demokrasi isteyen yurttaşların barışçıl ve anayasal tepkileriydi, tepkilerimizdi. Gezi biziz. Gezi umuttur. Gezi dayanışmadır.  Gezi düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Gezi yaşam tarzını seçebilmektir. Gezi farklılıkların bir arada var olabilmesidir. Gezi zenginliğimizdir.  Gezi yaşıyor, yaşayacak. Çünkü demokrasi ve hukuk talebimiz sapasağlam duruyor. 

Gezi Davasında  ceza alan tüm dostlarımızın  yanındayız.  Gezi davasında verilen cezalar bağımsız yargı  ve kuvvetler ayrılığının olmamasındandır;  hukuka düşürülmüş yeni bir kara lekedir. 

Biz PEN Yazarlar Derneği olarak ülkemizin bunca ciddi sorunları varken, bunları görmezden gelip, hak hukuk ve adaleti yok sayıp, milyonların katıldığı on yıl önceki bir direniş hareketinden intikam almaya yönelik bu cezalar karşısında şunu diyoruz: 

Anayasamızı, bağımsız yargıyı yok sayanlar hesap versin. Yolsuzluklar yapıp üstünü örtenler hesap versin. Ormanları  yok eden,  kentleri yaşanmaz hale getiren, denizleri dolduran,  gölleri akarsularımızı kurutanlar hesap versin. Gerilimden, ayrışmadan, kavgadan, intikamdan beslenenler hesap versin. Bugün terör estirenler bilsin ki,  ”YARIN”  ve “UMUT” , “ADALET” ve “DEMOKRASİ” bu güzel ülkemizde pek yakındadır."

TTB: GEZİ DAYANIŞMADIR!

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi tarafından yapılan açıklamada ise "Gezi, bu ülkenin demokrasi ve özgürlük talebindeki kararlılığın tarihsel kanıtı, aydınlık geleceği için umuttur. Hiçbir yargılamanın ya da mahkeme kararının bu tarihsel gerçekliği değiştirme şansı yoktur" denildi.

Açıklama şöyle:

"2013 yılında İstanbul’un son yeşil alanlarından birisinin daha betonlaştırılmasına karşı başlatılan tepki milyonların eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebi ile birleşmişti.

Bir toplumun sağlığı için her zaman savunduğumuz, olmaz ise olmaz dediğimiz, demokrasi, adalet, özgürlük talebi GEZİ’de milyonları buluşturmuştur. Başlangıcında 128 meslek odası, sendika, dernek, siyasi parti ve inisiyatiften oluşan ve sayısı her geçen gün artan Taksim Dayanışması’nın 'sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent' talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiştir.

Ardından hem 2014 yılında hem de 2019 yılında açılan davalarda tüm yargılananlar beraat etmesine rağmen oluşturulan kurgu iddianamelerle yeni bir dava yaratılmış ve dün bir kere daha hukuksuz bir karar ülkemizin tarihine geçmiştir.

Gezi, bu ülkenin demokrasi ve özgürlük talebindeki kararlılığın tarihsel kanıtı, aydınlık geleceği için umuttur. Hiçbir yargılamanın ya da mahkeme kararının bu tarihsel gerçekliği değiştirme şansı yoktur. Taksim Dayanışması suç örgütü değil; doğasına ve kentine sahip çıkarak onurlu bir yaşam kurmaya çalışanların özgürlük mücadelesinin dayanışma örgütüdür!"

İHD VE TİHV: KARAR, YARGININ İKTİDARIN BASKI AYGITINA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ GÖSTERDİ

İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), kararın, yargının iktidarın baskı aygıtına dönüştüğünü açık bir biçimde gösterdiğini belirterek “Baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermeyelim” çağrısı yaptı.

Açıklamada şunlar ifade edildi:

“Bu kabul edilemez kararla sadece yaşadığımız ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle
zulmedilmiştir. Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Çünkü adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır. Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de ‘dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını’ karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir.

Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığına, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiğine ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını ısrarla dile getirmektedir. Daha da ötesi AİHM, Osman Kavala hakkında suç olarak iddia edilen konuların tümüyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğunu belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiştir. Ayrıca AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun bir tedbir olmaktan öte, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen siyasi amaçlarla sürdürüldüğünü vurgulamaktadır.

Dün Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer insan hakları savunucularına verilen 'ceza', yurttaş olmanın gereği olarak yapılan toplumsal ve demokratik 'itiraz'ın cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı
aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir.

Gezi, nasıl ki yurttaşların hak ve haysiyet mücadelesinin ifade bulduğu tarihsel bir an ise; bu vahim karar da çok daha koyu bir karanlığa yönelişin tarihsel eşiğini oluşturmaktadır. Bu kararla birlikte zaten içinde yaşadığımız zor ve baskı ortamının daha da katmerleneceği ilan edilmiştir. Buna rağmen, şimdi acil görev ve sorumluluğumuz böylesi bir baskı ortamının bizleri teslim almasına izin vermemektir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz.

Bizler; insan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden kurumlar olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidara öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi’nin tüm hükümlerine uygun bir şekilde insan hakları savunucularını korumakla yükümlü olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Yanı sıra siyasal iktidarı yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere altına imza atılan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz.

Hak savunuculuğu cezalandırılamaz. Hak savunucuları üzerindeki baskı ve yargısal tacizlere derhal son verilsin!” (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Ankara'da Mimarlar Odasında adalet nöbeti: Gezi onurlu geçmişimiz, onurlu geleceğimizdir

SONRAKİ HABER

Erdoğan, Putin ile görüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa