İran’da yasaklı 1 Mayıs ve işçi mücadeleleri
1 Mayıs'ın yasaklı olduğu İran'da işçiler, rejimin tüm baskılarına ve tutuklanma tehlikesine rağmen hakları için mücadele etmeyi sürdürüyor.
Fotoğraf: Ksazmandeh.com
Sadi Piruz
Mihri Roodi
E. Ava
İstanbul
İran’da 1 Mayıs kutlamak yasak. Dünya genelinde mücadele günü ya da işçi bayramı olarak kutlanan 1 Mayıs, İran rejiminin sert müdahalesi ile işçi ve öğrencilerin şiddet gördükleri ve tutuklandıkları bir güne dönüşmüş durumda. Örneğin son yıllarda “1 Mayıs’ı kutlama suçu” ile tutuklanan işçi ve öğrenciler ile farklı kesimler, çok ağır hapis cezalarına çarptırılıyor. Bu baskıcı koşullara rağmen son bir yıl içerisinde yüzlerce işçi eylemi gerçekleşti. Kimi zaman tekil eylemler kimi zaman genel greve dönüşenler, sınıf mücadelesinin farklı biçimlerini oluşturdu. Her gün daha da yoksullaşan halk kitleleri sınıf mücadelesinde yer aldı.
Bu bağlamda son bir yılda bir yandan petrol, gaz ve çelik başta olmak üzere sanayi işçileri, öğretmenler, toplu ulaşım işçileri, sağlık emekçileri, kuryeler ve başka birçok kesim protesto eylemleri gerçekleştirdi. Diğer yandan da İran’ın güney, güneybatı ve güneydoğu şehirlerinde kent-kır yoksul ayaklanmaları kapitalist molla rejimini derinden sarstı. Bu yazıda yer alan eylemler İran işçi sınıfının durumuna ve ezilenlerin ayaklanmalarına yönelik genel bir tasvir sunmayı amaçlıyor.
BELUÇİSTAN’DA EZİLENLERİN AYAKLANMASI
İran Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) 22 Şubat 2021’de İran’ın güneydoğusunda olan Saravan’da sokağa dökülen halka ateş açarak karşılık verdi. Devrim Muhafızları, İslam Cumhuriyeti’nin ekonomik, askeri ve ideolojik bir aygıtı. Dini Lider Ali Hamaney’in doğrudan emri altında olan IRGC, zulüm, baskı ve suikastların en büyük faillerinden biri.
Saravan, Sistan ve Beluçistan ilinin bir ilçesi. Burası yıllardır yapısal yoksulluk, sistematik ayrımcılık ve yoksunluğun normalleştirilmesi ile mücadele ediyor. Örnek olarak Saravan’da yaşayan halkın temiz içme suyuna erişimi nerdeyse yok. Çocukların ise eğitime erişimi yalnızca geçici çadırlarda mümkün. İstihdam ve gelir yaratacak ekonomik altyapının olmaması, Saravan’da yaşayan vatandaşları kendi ülkelerinde ‘yabancı’ konumuna getirmiş durumda. Bu kapsamlı ayrımcılığın bir diğer boyutu da bu bölgede yaşayan halkın ait olduğu mezhepsel ve etnik özelliklerin, merkezi devlet ile örtüşmemesi. İran devletinin Şii ve Fars değerleri üzerinde kurulmuş olması, Sünni ve Beluçler gibi farklı kimliklere sahip olanların ayrımcılığa maruz kalmasına yol açıyor.
Bu koşullar özellikle son yıllarda derin yoksulluk biçimleri ortaya çıkardı. Gençler ve bazen çocuklar, yaygın işsizlik karşısında geçinebilmenin bir yolu olarak Pakistan’a yürüyerek veya küçük araçlarla geçerek, az miktarlarda benzin veya mazot kaçakçılığı yapmaya mecburlar. Bu insanlara “yakıt taşıyıcıları” deniyor. Bu ‘yakıt taşıyıcıları’ düzenli olarak sınır polisi ya da İran Devrim Muhafızları tarafından vurularak öldürülüyorlar.
22 Şubat 2021’de Devrim Muhafızları, Saravan-Şamsar sınırını kapattı. Bu sınır, akaryakıt taşıyıcılarının ana yollarından biriydi. Bu gelişme, hayatta kalmanın tek yolunu kaybeden Saravan halkının büyük tepkisine neden oldu. Devrim Muhafızları biber gazı ve gerçek mermilerle bu protestolara karşılık verdi. Protestoların ilk saatlerinde aralarında 16 yaşında Hassan Mohammadzehi’nin de bulunduğu en az 10 kişi öldürüldü. Akaryakıt taşıyıcıların bastırılması ve öldürülmesiyle eş zamanlı olarak İslam Cumhuriyeti, Sistan ve Belucistan’da protestolar sırasında interneti kapattı. Hükümet bu taktiği, özellikle ülke genelindeki Kasım 2019 ayaklanmaları sırasında çeşitli protestolara yanıt olarak yoğun bir şekilde kullanmıştı. Saravan’da protestoların yoğunlaşmasıyla birlikte Zahedan ve Iranshahr halkı, ilin iki büyük kentinde de greve başladılar. Halk, bazı ana yolları kapattı. İnternetin kapatılması ve hükümet tarafından şehirlerin ve köylerin kuşatılması, yalnızca kanlı bir baskının devam ettiği anlamına geliyordu. Bu protestolarda en az 48 kişi öldürüldü.
KURYE GREVLERİ
Haziran 2021’de Tahran’da “Snappfood” şirketinde bazı kuryeler greve çıktılar. Snappfood, İran’ın en büyük Startup şirketi olan Snap’ın bir bileşeni. Son yıllarda başka ülkelerde olduğu gibi İran’da da e-ticaret girişimleri sayıca arttı. Bu gibi işler serbest ve esnek çalışma koşulları adı altında emek gücünü taşeronlaştırıyor. Kuryelerin sorunlarını düşük ücretler, güvensizleştirme ve işyeri güvenliği gibi özetleyebiliriz. Snappfood çalışanlarının en temel sorunu da ücretlerinin asgari ücretin bile altında olması. Ayrıca, işçilerin günlük masrafları da kendilerine ait. Bunlar, yakıt, yağ değişimi, lastik değişimi ve araç sigortası dahil olmak üzere araçların bakım maliyetlerinin yanı sıra internet paketi olan bir cep telefonu, giysi ve yiyecek masraflarından oluşuyor. Ek olarak kimi kuryelerin çalıştıkları motosikletler kiralık olup yeni masrafları ortaya çıkarıyor.
Snappfood firması esnek istihdam için geçerli olan iş kanunlarından tam olarak yararlanarak çalışma koşullarının iyileşmesini hiçe saydı. Bu husus işçiler ile şirket arasındaki iş sözleşmelerinde açıkça görülüyor. Snappfood kuryelerinin bir diğer sıkıntısı ise iş güvenliğinin olmaması ve yoğun iş kazaları. Bu çalışma koşullarına karşı kuryeler greve gitti. Kuryelerin 2021’deki grevi bir öncekine göre önemli konuları gündeme getirdi. Örneğin, temsilci belirlemenin önemli bir adım olduğu ortaya çıktı. Patronlarla iş birliği içinde olup tavizler veren temsilcilerin derhal açığa alınabilmeleri gündeme getirildi. Bunlarla beraber bir diğer önemli husus ise kuryeler arasında yeni dayanışma ağlarının oluşmasıydı.
GÜNEYDEN KUZEYE PETROL VE AĞIR SANAYİ GREVLERİ
2021 yılında, İran’da petrol, gaz ve enerji santrali projelerinde ülke çapında gerçekleşen işçi grevleri büyük etkiler yarattı. İran, devrimden sonraki süreçte bu boyutlarda bir grev ile karşılaşmamıştı. 2021 seçimlerinin hemen ertesi günü ülke çapında patlak veren işçi grevleri, aynı zamanda bütün işçi sınıfının gücünün bir göstergesi oldu.
İran işçi sınıfının en istikrarsız, parçalanmış ve güvencesiz kesimlerinden biri olan petrol, gaz ve enerji işçilerinin üst üste iki yıl genel grev organize etmiş olmaları, işçi hareketinin son yıllardaki en önemli dönüm noktalarından biri. Bu doğrultuda, 2021 yılında petrokimya fabrikalarının genel greve katılma hızı 2020 yılına göre önemli ölçüde arttı. Bunu 2020’de yaşanan işçi direnişlerinden bağımsız görmek mümkün değil. Grev, binlerce işçiyi birleştirmek ile kısıtlı kalmayıp aynı zamanda (a) ülkenin birçok noktasında (kuzeyden güneye: Tahran’dan Buşehr’e) (b) en korunaklı ağır sanayi bölgelerinden birinde ve (c) geçici ve istikrarsız bir şekilde çalışan işçileri bir araya getirerek patronlara karşı direnmelerini mümkün kıldı.
Öte yandan son yıllarda İran hükümetinin ve büyük kapitalistlerin işçi sınıfını bölmek için kullandığı en önemli araçlardan biri işçileri sözleşmeli ve sözleşmesiz olarak ikiye ayırması. Bu ayrımın temel nedeni ise işçilerin birlikte mücadele edebilmelerini engellemek.
2020 yılında proje bazlı çalışan işçilerin ülke genelinde gerçekleştirdikleri grevlerde ücret artışı temel talep olarak ön plandaydı. Ancak, 2020’de grevi organize eden aynı örgütler 2021’de yıllık ücret artışı taleplerini yineleyerek, “çalışma saatlerinin azaltılması” talebinin de altını çizdiler. Projelerin çalışma koşulları ayda 24 iş günü ve 6 gün izin şeklindeydi, fakat işçilerin seyahat süreleri buna dahil değildi. Buna istinaden, 2021 yılındaki grevlerin temel talebi, çalışma şartlarının 20 iş günü olmasına ve 10 gün izinli olmalarına yönelikti.
Petrol, gaz ve petrokimya sektörlerinde çalışan işçiler arasında istikrar ve iş güvenliği açısından bir hiyerarşi söz konusu. Buna göre, en altta proje işçileri, en üstte resmi petrol işçileri yer alıyor. İran devleti bu hiyerarşik yapıyı sadece petrokimya sektöründe değil, bütün diğer sektörlere de dayatmışt durumda. Bu baskılar ise farklı rafinelerde grevlerin oluşmasına yol açtı.
Örneğin, 2021’de Asaluye’nin ardından Abadan Rafinerisi’nde de işçiler, ücretleri artırmak ve vardiyaları azaltmak için greve gitti. Rafinerilerde, enerji santrallerinde ve petrol kuyularında çalışan işçiler, amaçlarına ulaşmak için art arda işi bırakma eylemleri yaparak talepleri gerçekleşene kadar işe dönmeyeceklerini belirttiler. Bu gelişmelerin etkisi ile grevler başka stratejik sektörlere de sıçradı.
Çelik fabrikalarının greve katılmasıyla birlikte İran rejimi farklı baskı yöntemlerine başvurarak ilk olarak Fulad Ahvaz Çelik Fabrikası’nın işçilerini işten atıp ardından onları tutukladı. Fakat rejimin bu hamlesinin işe yaramadığının en belirgin tezahürü ise grevin 3. gününde iş bırakan fabrika sayısının 25’e çıkması oldu. Güney kentlerinin yanı sıra İsfahan’daki çelik ve çimento fabrikalarının da greve dahil olması, grev dalgasını daha da genişletti. Bu sırada ülkenin birçok yerinde grev yapan işçilere karşı İran hükümeti harekete geçti. Örneğin İran Petrol Bakanlığı, Tahran Petrol Rafinerisi projelerinde çalışan ve maaşlarına zam için greve çıkan işçilerden 700’ünü işten çıkardı.
Toplamda ise 10’dan fazla kentte 100’ü aşkın fabrikada greve gidildi. Bir bütün olarak bu süreç, İran işçi sınıfı mücadelesi açısından, korku eşiğinin aşılması, tehditlere karşı koyulması, işçiler arasında mali yardımlaşmanın şekillenmesi ve fabrikalar arasında iletişim ağlarının gelişmesi şeklinde değerlendirilebilir. Sosyal medya ağlarından işçi toplantılarına, işçiler birçok deneyim kazanıldı.
Ancak işçilerin bir yanıyla ideolojik zayıflıkları, İran rejiminin baskıları ve tehditleriyle bir noktadan sonra işlere geri dönmelerini mecbur kılsa da çoğu bölgedeki işçiler, grev sırasında taleplerinin az da olsa bir kısmını kazandılar. 2 yıl boyunca yükselen işçi grevlerinin birikimini de bu günlerde başlayan yeni grev dalgalarında görmemiz mümkün.
Örneğin son olarak 25 Nisan’da Bushehr Petrokimya 1. Sitesi, Petrokian Şirketi ve Kangan Petrokimya Şirketi’ndeki petrokimya işçileri iş durdular ve eş zamanlı grev kararı aldılar.
İRAN’DA ÖĞRETMENLERİN GENEL GREVİ
İşçilerin yanı sıra öğretmenler de farklı protesto ve grev dalgalarına katıldılar. Öğretmenler konusunda mesleki “sınıflandırma” (ücret artışı) adlı plan talebine karşı devletin manipülasyon ve sekteye uğratma çabaları yönetimin kemer sıkma politikalarının bir tezahürüydü.
2022’de de devam eden öğretmen protestolarının genel greve dönüşmesi hem protestoların niteliğine dair bir fikir sundu hem de öğretmenlerin İran meclisinin kurnaz oyunlarına tahammüllerinin kalmadığını gösterdi. İran’daki öğretmenler 2018 yılında her biri iki gün süren üç aşamalı genel grevi örgütlemişlerdi. Son grevler ile son üç sene içerisinde vuku bulan benzer grev deneyimlerini karşılaştırdığımızda birkaç önemli husus ile karşılaşırız:
2018’deki grevlerde farklı taleplerin öncelik ve aciliyet gibi vurgular yapmadan öne sürülmüş olması öğretmenlerin sloganları ve pankartlarında geniş bir çeşitliliğe yol açtı. Örneğin, “ücretsiz eğitim” ve “öğretmenlerin gayri resmileştirmesinin durdurulması” gibi daha yapısal taleplerin oluşmasına neden oldu. Fakat bu husus aynı zamanda grev temsilcilerinin (koordinasyon kurulu) konumunu devlet ile pazarlık anlamında daha kaygan bir zemine taşıdı. Zira devlet nezdinde çok boyutlu olan bu taleplerin gerçekleşmesi kısa vadede imkân dahilinde değildi. Buna karşın, öğretmenlerin yeni grev dalgasının odağında “sınıflandırma” talebinin acil ve hızlı bir biçimde hayata geçmesi ve aynı zamanda kanun teklifinin mecliste güncel bir şekilde tartışılıyor olması, devlet ile pazarlık sürecinde öğretmenlerin elini güçlendirdi. Fakat vurgulamak gerekir ki her ne kadar bu grevlerin temeli ücret artışı mücadelesine dayansa da “Koordinasyon Kurulu” ve ilerici öğretmenler isabetli bir biçimde ücretsiz eğitim, sözleşmeli öğretmenlerin durumu, ana dilinde eğitim vb. temel, sınıfsal ve demokratik taleplerini grevlere dahil etmişlerdir.
Hem 2018 hem de 2021 genel grev deneyimleri kontrollü ve sınırlı (2 günlük) olmalarına rağmen 2018’den bu yana vuku bulan protestoların sıklığında ve sayısında ciddi bir artış görüldü. 2018 eğitim yılında ortalama olarak her iki ayda alevlenen protestolar, 2021 eğitim yılında ortalama her iki haftada bir kez ortaya çıktı. 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleşen protestolar ile 2021 yılında gerçekleşen protestoları karşılaştırdığımızda, protestoların sıklığı ve dağılımının kayda değer artışına (protestolara katılan kentlerin sayısı iki katına çıkmıştır) ek olarak protestolar haritasında yeni yoğunluk noktalarının oluşmasını görürüz. Örneğin Kürdistan iline ilaveten Fars ilinde de protestoların şekillendiği gözlemlendi.