Tersanelerin işçileri: Bu dünyadan tat alalım!
1 Mayıs’ı hayatlarında ilk kez çalışmak için geldikleri Tuzla Tersanelerinde duyan iki kardeş, bugün küçük bir odayı 6 işçiyle paylaşıyor. İkisi de iyi bir yaşam sürmek istiyor.
Fotoğraf: Evrensel
Hilal TOK
İstanbul
Tuzla’da İçmeler’de tersanelerde, Gemak’tan Torlak’a, Sedef’ten Kuzey Star’a, RMK’ya, Gisan’a kadar onlarca büyük tersane, bu tersanelere bağlı çalışan yüzlerce taşeron şirket var. İşçi sayısı ‘mevsime’ göre değişse de, yaklaşık 30 bin işçi buradaki tersanelerde çalışıyor. Oldukça kötü koşullarda, düşük ücret karşılığında çalışan işçiler için barınma koşulları da ayrı bir cehennem anlamına geliyor. Tersane çevresine konuşlanmış pansiyonlarda işçiler neredeyse ‘balık istifi’ gibi yaşamak zorunda. Neredeyse üst üste…
Bu pansiyonlarda kalan işçilerden ikisi çalışmak için Muş’tan Tuzla’ya gelen, bu pansiyonlar dışında kalacak yerleri de olmayan, ufak bir odayı kendilerinden başka 6 işçiyle paylaşan 24 yaşındaki İsmail Mert ve 20 yaşındaki kardeşi Sidar Mert.
"KENDİMİ 24 DEĞİL, 34 YAŞINDA HİSSEDİYORUM"
14 yaşından beri inşaattan, metale, metalden tersaneye kadar pek çok işkolunda çalışmış İsmail. 10 yıllık işçilik hayatında çalışmak için dolaşmadığı il kalmamış. Küçük yaştan beri süregelen bu hayatın şimdiki durağı Tuzla tersaneleri. 2 aydır burada çalışan İsmail yeni evlendiği eşini memlekette bırakıp gelmek zorunda kalmış. 6 kişilik odada, her katta 24 işçinin kaldığı, tek tuvaletin, tek banyonun, tek mutfağın olduğu bu pansiyonda kalıyor. Şimdiki yaşamını şöyle özetliyor:
“Az yevmiye alıyoruz. Ben günlük 180 lira alıyorum. Fazla mesailere kalıyoruz. Evimiz de yok, oda parası, yemek parası… İnsan hiçbir şey olmasa yemek yemek ister. Aileme göndereceğim, ihtiyaçlarımı karşılayacağım… Memlekete gideceğim bayramda, kazandığım hep yola gidecek. Mecburen çalışmalıyız. Çalışmazsak aç kalırız. Hiç para biriktiremedim bugüne dek. Kazandığımı aileme gönderiyorum. İsteyip de alamadığım çok şey var. Kendime ev almak hayalimdi. Şimdi imkansız. Devir öyle bir olmuş ki… Ben bu sene düğün yaptım. Borcunu ödüyorum hâlâ. Kendimi hiç 24 yaşında hissetmiyorum. 34 yaşından fazla hissediyorum. Bu dünyadan bir türlü tat alamadık, hep çalıştık. Sonumuz nereye kadar gider bilmiyorum.”
"1 MAYIS’I İLK KEZ BURADA ÇALIŞIRKEN DUYDUM"
Tersanede yardımcı olan İsmail, düzenli ve güvenceli bir işleri olmadığını, çıkan işe göre farklı tersanelere gittiklerini, sigorta girişlerinin düzensiz olduğunu, primlerinin de asgari ücret üzerinden ödendiğini anlatırken en çok ağrına gidenin ise “hor görülmek” olduğunu söylüyor:
“Bazen usta hor görüyor, insanın zoruna gidiyor. Sen de benim gibi insansın, hepimiz ekmek parası için buradayız. Yevmiyeler iyi değil, bu yüzden mecburen mesaiye kalıyoruz. Ama asıl çözüm, bunu arkadaşlarımızla konuşup birlikte el atmalı, birlik olmalıyız. Ama insanlar korkuyor elimizdeki iş gider diye. Gündeme getirmeliyiz ücretlerden memnun olmadığımızı. Hakkımı savunmasam, yarın başkası gelir sırtıma biner. Hakkımızı savunmak için de ne gerekiyorsa yaparız. 1 Mayıs’ı ilk kez burada çalışırken duydum. Arkadaşlarımın 1 Mayıs’a katılması için uğraşacağım. Böyle büyük yerlerde çalışınca haksızlığı daha çok görüyor, 1 Mayıs’ın önemini daha çok anlıyorsun.”
6 KİŞİ BİR ODADA, BİR YATAĞA 500 LİRA
Kaldıkları pansiyonu da şöyle tarif ediyor. 6 kişilik bir oda, tanımadığın insanlar… “Evin düzenli bir temizliği yok, sen yaparsan yaparsın, yoksa yok” diyor, “Yatak başı 500 lira. Mecburen kalıyoruz. Eve çıkacak, kira verecek, su, doğal gaz verecek kazancım yok. İnsanın kalabileceği yer değil.”
Sidar da 18 yaşından beri memleketi dışında çalışıyor. İki senedir evine gidemiyor, ailesini göremiyor. “Belki bir ev tutarız, o pansiyondan kurtuluruz diyordum” diyor, “ama” olmamış. Anlatıyor: “Ama bu bayramda memlekete gitmek zorundayım. Ev için biriktirdiklerim yola gitti. Pansiyonu hiç sevmiyorum. Değişik değişik insanlar geliyor. Hiç hayat yok, sabah gidiyorsun, akşam geliyorsun… Bıktım. Bir an önce o pansiyondan kurtulmam lazım, sabah akşam bunu düşünüyorum.”
20 YAŞINDA, HER GÜN BEL AĞRISI!
20 yaşında her gün bel ağrısıyla çalıştığını anlatıyor Sidar, “Tersanede her iş yapıyoruz, bugün hiç bilmediğim iş yaptım. Taş motoru aldım elime, az kaldı kendimi sakat bırakıyordum, elimden fırlayıp omzuma geldi. Geçen belim çok ağrıyordu, hurda taşıttılar, ‘Taşıyamam belim çok ağrıyor’ dedim, ‘Ya çalışır taşırsın ya da evine gidersin’ dediler. Mecburen taşıdım. Geçen bizim arkadaş merdivenden düştü, hastaneye götürdüler. Çok kaza oluyor tersanede. Çalışmasan da olmuyor, ekmek parası için. Her gün gözüme çapak kaçıyor. Geçen de demir kafama düştü. Baret olmasına rağmen epey canım yandı. Başımın ağrıdığını ustaya söyledim. Dedi, ‘çalışmaya devam et.’ Belim hep çok ağrıyor. Bazen 30 kiloluk malzeme bile taşıyoruz. İki üç gün bel ağrısından işe gidemedim. Yevmiyemi de alamadım. Geleceği hiç düşünmüyorum. Hayaller kurmak boş. Ben de kendime normal bir ev almak, huzurlu mutlu yaşamak istiyorum oysa” diyor ve ilk kez bu yıl duyduğu 1 Mayıs’a da tersanedeki genç işçilere çağrı yapıyor: “Hakkımızı savunmak için, bu da bizim bayramımızdır sahip çıkmalıyız 1 Mayıs’ta.”
İsmail de söze gidiyor mesele iş kazası olunca, “Bugün gözüme kaynak kaçtı. Sık yaşıyoruz bunları. Başımı eğerken demire çarptı, ustaya söyledim. Bana ‘Demire bir şey oldu mu’ dedi. Gemi malına zarar vermişim. Bu adama kalkıp ne dersin ki? Servis yok, tersaneden çıkarken bir işçi arkadaşımız geçenlerde kaza geçirip öldü. İş cinayeti sayılmıyor bu. Geçen demirlerin arasına sıkıştı ayağım… Beni suçlarlar diye söyleyemedim bile. Hakkımı savunmalıyım elbette, ama tek başımayken savunamıyorum.”
"HER GÜN İŞ KAZALARI OLUYOR"
Emek Partisi Tuzla İlçe Örgütü tersanelerde işçileri 1 Mayıs’a çağırıyor. Emek Partisi Tuzla İlçe Örgütü Üyesi Berkay Ergün, ‘Tuzla’nın tersane tablosu’nu şöyle özetliyor: “Bir tersane ustasının 10 yıl önce aldığı ücret asgari ücretin 4 katına tekabül ederdi, şimdi ise iki katını anca geçiyor. Yardımcıların yevmiyesi ise ile ayda eline geçen asgari ücrete anca denk geliyor. Ücretlerde inanılmaz bir erime var. Tersane işçisi bunun yerini doldurmak için saatlerce mesaiye kalıyor. Tersanenin kadrolu çalışanı daha temiz yerlerde çalışır. Asıl ağır yükü taşeronlar çekiyor aslında. Aynı yerde çalışmalarına rağmen tepelerindeki patron da, girdikleri kapı da farklı oluyor. İş kazaları da çok fazla. Hatta bazı kazalar işçilerce o kadar kanıksanmış ki, bu kaza olarak bile değerlendirilemeyebiliyor. Örneğin, her işçinin evinde göz damlası vardır, çünkü çalışırken mutlaka gözüne demir tozu kaçar. Büyük iş kazalarını geçirme sıklığı 2008’deki eylemler öncesi daha yoğundu. Ancak hâlâ iş cinayetleri sürüyor. El yanması, göze çapak kaçması, kaynak kaçması da var. Bunlar o kadar çok yaşanıyor ki maalesef işçiler tarafından garipsemiyor artık…”
"BİZ YALNIZCA BİRLEŞİRSEK KAZANABİLİRİZ"
“İnsanca bir yaşam istiyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz” diyen Ergün talepleri şöyle sıralıyor: “Tersane işçileri için geçinmek, sosyal hayatımızı yaşamak, yediğimizi içtiğimizi kısıtlamadan yaşayabilmek, ailemizi gurbette bırakmadığımız bir yaşam istiyor. Kaynakçılar, bugün yardımcılardan daha fazla alıyor olabilir ama bugün memlekette ‘iyiyim’ diyen bile düne göre çok daha aza kanaat yaşar halde. Kaynakçısı da yardımcısı da geçim zorluğu yaşıyor. Bugün tersane işçilerinin sigorta primlerinin yatması bile yevmiyeden ve asgari ücret üzerinden yatıyor. Yani bugününden çalıyorlar yetmiyor bir de geleceğinden, emeklilik hakkından da çalıyorlar. İş tanımı yok, yardımcı ne olursa yapmak zorunda. İSG eğitimleri formaliteden. Böyle bir tabloda ağır ve tehlikeli bir işte çalışıyorsun. İşçi haklarını bilmeden, tehlikelerini, risklerini bilmeden bir anda ağır bir çalışma alanında buluyorsun kendini.”
Ergün’ün tersane işçilerine 1 Mayıs çağrısı da şöyle oluyor: “Genel tablo; yokluk, yoksulluk, sağlık ve güvenlik koşullarının sağlanmaması…Biz Emek Partisi olarak diyoruz ki; bunlara karşı bizim birleşmekten başka şansımız yok. Biz yalnızca birleşirsek kazanabiliriz. Birleşirsek bugün, ekonomik taleplerimizi kazanabiliriz, primlerimizin düzgün yatmasını sağlayabiliriz. Sağlanmayan iş güvenliğini sağlayabiliriz. Ancak birleşmediğimizde bunların hiçbiri olmaz. Biz değiştirebiliriz. Bizlerin birlik olacağı gün, dayanışmamızın, gücümüzün büyüyeceği gün 1 Mayıs’tır. Bugün kendi taleplerimizle meydanları doldurmazsak, yarın başka hak kayıplarıyla karşılaşırız.”