Eğitim Sen İstanbul 2 No'lu Şube Yöneticisi Sevgi Yılmaz: Yarınlarımız için 1 Mayıs’ta Maltepe’deyiz
"... İlk adımını Maltepe’de 1 Mayıs’ta buluşarak atalım, biz birleşmezsek her şey daha da kötü olacak. Gezi’de ne demiştik: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam."

Fotoğraf: Evrensel
İLGİLİ HABERLER

Eğitim Sen İstanbul 4 No'lu Şubeden 1 Mayıs'a çağrı
Sevgi YILMAZ
Eğitim Sen İstanbul 2 No'lu Şube Yöneticisi
Her yıl mart ayı önce 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü, ardından 21 Mart Newroz ile kışın ağırlığını üzerimizden attığımız, evlerimizden sokaklara, alanlara, meydanlara kitlesel olarak akmaya başladığımız bir zaman döngüsüdür. Cemreler bir de böyle düşer üzerimize. Mart’la başlayan bu akış nisanda 1 Mayıs’ın startı ile devam eder. Bu yıl da takvim böyle işledi, işliyor.
Nisan başında sendikalar, emek meslek örgütleri, siyasi partiler İstanbul’da da 1 Mayıs takvimini toplantılarla başlattı. Bu yılki çalışmaların belki de en önemli ve olumlu yanı İstanbul’da toplanılacak alanın erkenden belirlenmesi ve planlama komitesine Diş Hekimleri Odasının ve baroların da dahil olmasıydı. Bir yandan genel organizasyon planlaması yapılırken öte yandan hem sokaklarda hem de işyerlerinde bildirilerimizle, afişlerimizle toplantılar yapmaya ve saati, yeri, güzergahı belirlenmiş alanlara çağrı yapmaya başladık.
1 Mayıs çalışmalarına bir nevi iki yıllık pandemi arasından sonra bu yıl zamların, giderek otoriterleşen siyasi iktidarın baskısının her alanda arttığı koşullarda başladık. Otobüste, metrobüste, markette, okulda, hastanede her yerde kimi zaman kısık sesle kimi zaman yeter artık isyanıyla birbirimizle konuşup duruyoruz.
1 Mayıs çalışmalarıyla bir yandan elimizde megafonlar, bildirilerle sokaklarda, işyeri önlerinde bu yakınmaları, isyanları Maltepe Meydanı’nda birleştirme çağrısı yaparken öte yandan işyerlerimize dağıldık.
Okullarda öğretmenler odalarında dar zamanlarda toplantılar yaptık, öğretmenlerle, İŞKUR’dan gelen işçilerle dertleştik, tartıştık, ortak bir mücadeleyi nasıl öreriz sorusuna yanıt aradık.
Peki ne diyor, ne diyoruz, en çok neyi konuşuyoruz?
Türkiye pandemide okulları en fazla kapatan ülke oldu. Bunun getirdiği döneme özgü sorunlar hem eğitim emekçilerinin çalışma koşulları hem de eğitimin genel sorunları madde başı. “Mesai saati sınırlaması kalmadı, Whatsapp mesajlarına cevap vermeye hatta mesajları okumaya yetişemiyoruz, öğrencilerdeki öğrenme kayıplarını telafi edemedik üstelik müfredatta hiçbir değişiklik yapılmadı. Başarı oranlarımız çok düşük, yazılı kağıtları bomboş. Her sınıftan en az beş, altı öğrenci devamsızlıktan kaldı, bu çocuklar nereye gitti bilmiyoruz. Öğrencilerimiz ne derse ne de okul kurallarına uyum sağlayabiliyor, disiplin olayları arttı. Öğretmenler mürebbiye gibi olduk. Bir yandan veliler öte yandan okul müdürleri sorunların kaynağı öğretmenlermiş gibi bütün sorumluluğu üzerimize yıkıyor. Öğrencilerimiz okula aç geliyor, sınıfta uyuyor, derse konsantre olamıyorlar, sınıflar kalabalık, çocukların nefes alıp oyun oynayabilecekleri okul bahçeleri bile yok. Bu yakınmaların ve “çaresizliğin” yanına kendi sorunlarını ekliyor öğretmenler, destek personelleri.
Meslek lisesi öğretmenleri daha da dertli. 9. sınıftan itibaren fabrikalara, atölyelere, işletmelere ucuz işgücü olarak gönderilen öğrencilerin geleceklerinden, yaşayacaklarından kaygılılar ve çalışma koşullarına yansıyan sonuçlarından. “Bu böyle giderse biz bakanlığın değil fabrikaların elemanı olacağız” diyorlar. Koordinatörlükler, işletmeden işletmeye koşuşturmalar. “Bu uygulamanın derhal durdurulması lazım, dava mı açarız, görüşme mi yaparız bilmem ama mutlaka bir yolu bulunmalı, ne çocuklarımız ne de biz bunu hak ediyoruz” diyor öfkeyle bir meslek lisesi öğretmeni.
“Kira artış zamanı geldi, ev sahibi ile anlaşamıyoruz” derken biri, diğeri, “Biz Kurtköy’e taşınacağız, babamın evi var orada, uzak ama yapacak başka bir şey yok” diye ekliyor. Arabası olanlar artık arabayla gelemediklerini, ulaşım zamları ve yemek fiyatlarındaki artışlara karşı evden hazırladıkları sandviçlerle günü geçirdiklerini ama gerçekten, yarın ne olacak, başımıza ne gelecek kaygısıyla yaşamaktan yorulduklarını sıralayıp duruyorlar.
“Benim oğlum bu yıl bitirecek üniversiteyi, gitsin yurt dışına diye yol arıyoruz, gitsin, kurtulsun” diyor bir başka okulda bir öğretmen arkadaş.
Sendika yöneticileri olarak önceki yıllarda da okul ziyaretleri yapardık, öğretmenler odalarına girip kendimizi tanıttığımızda önce bizi dinlerdi öğretmenler, bizim gündemimizi merak ederlerdi, bazı arkadaşlarımız hiç dinlemez hatta odayı ter ederdi. “Sendikalar ne işe yarıyor ki, hepiniz aynısınız” diyenler de olurdu. Bu sene tam tersine Eğitim Sen’den geliyorum dediğim zaman kendi aralarındaki sohbetleri kesip, yüzlerini dönüp dikkatle dinlediler ama daha çok konuştular, sordular, sitem ettiler.
“Neden tek sendika yok, neden örneğin doktorlar gibi birleşmiyor öğretmenler, meslek kanuna karşı ne yapıyorsunuz?” en çok sorulan sorular oldu.
Anlattık, konuştuk. Son iki günde Gezi kararını da İstanbul Sözleşmesi’ni de bağımsız yargıyı da gelecek seçimleri de okulları kuşatan tarikat, cemaat, vakıfları ve laikliği de…
Bu sorunlara karşı öncelikle Eğitim Sen’de örgütlenmeye başka sendikalara üye iseler sendikalarını mücadeleye çağırmaya ama en önemlisi işyerlerinde birlikte mücadeleye çağırdık bunun mekanizmalarını oluşturmalıyız dedik. Bunun ilk adımını Maltepe’de 1 Mayıs’ta buluşarak atalım, biz birleşmezsek her şey daha da kötü olacak. Gezi’de ne demiştik: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.
Bu yıl 1 Mayıs sloganınız ne diye soruyorum öğretmenlere:
“Çürümüş düzeninize mahkum değiliz.”
“Emekçi çocuklarını mafya düzenin torbacısı yaptırmayacağız.” “Laik eğitim vazgeçilmezimizdir.” “Özgür kadın geleceğin güvencesidir.” “Adil yönetilmek hakkımızdır.” diyorlar.
1 Mayıs 2022 mücadelenin devamı, o halde sloganlarımızla, taleplerimizle haydi 1 Mayıs’a!
Evrensel'i Takip Et