Mücadele Mayıs’ı bağımsızlık ve sosyalizm talep ediyor
Bize yol öğretenlerin kendi durdukları yerin uzağında olduğumuz söylenebilir, ancak ortada başka yol yoksa onların durdukları yerden daha da ilerisine gitmekten başka hiçbir çıkışımız yoktur.
Evrensel
6 Mayıs’ın üzerinden yarım asrın geçtiği günlere tanıklık ediyoruz. Denizlerin mücadele bayrağını taşımanın 50. yılı gençliğinin ilk yıllarına denk gelenler, geçmiş yılların biriktirdiklerini yeni başlangıçlara taşıyacak zamanların ayak seslerini duyuyor. Yarım asır, dilin bir çırpıda söylemesine bakılmadan, hatalarından öğrenen, yenilenerek güçlenen gençlik mücadelesinin, değişen işçi ve emekçi kuşakların, daha iyi bir yaşam mücadelesinde miras bıraktığı uzunca bir yolu, bitmeyen yürüyüşü ifade ediyor.
Hayat, zaman zaman aksi mümkünmüş gibi gözükse de istikrar ve karalılığa sahip olmayanın kök salmasına geçit vermiyor. Süreklilik ve çaba, üzerine geçirildiği ne varsa onu yavaşlıktan, cansızlıktan sıyırıyor. Ancak tek başına bu yeterli olmuyor. Yaşam yenilenmeye, değişirken bir yanda da kendini sürekli hale getirme kabiliyeti göstermeye bağlı işliyor. Uzun süreçlere tabi olan ve kesinlik ifade eden bu ilerleyiş doğa yasalarından toplum yasalarına gelince biraz dalgalanmaya, kimi zaman uzun kimi zaman sıçramalı halde karşımıza çıkmaya başlıyor. Günler her 6 Mayıs’a geldiğinde bu yasa kendisine üç adet yüz ediniyor: Yusuf, Hüseyin ve Deniz adında üç genç, kendilerinden bahsedildiğinde bugün yarım asırlık bir birikimle anılmayı da Türkiye gençliğinin tam da bugününe, tek adam yönetiminin, pandeminin ve ekonomik kriz koşullarının içinde kendisine bir yol arayan herkese cevap olmayı da başarıyor. Bunun nedeni, Yusuf, Hüseyin ve Deniz’in en önde yürüdüğü mücadelenin, tarihe ve dünyanın kendi gerçekliğine sıkı sıkıya bağlılığıdır. Dünyanın anlaşılmasındaki kılavuzunun hem sertliğe hem esnekliğe ihtiyaç duyduğunu bilmekte, militan bir gençlik mücadelesini bağımsızlık ve sosyalizm şiarıyla buluşturulmasındadır.
Her bir sene geçerken, Denizleri anmanın, bugünün mücadelesini taşımak olduğunu söylenir, bu eksiksiz doğrudur, ezberlenmiş bir sözden çok daha fazlasıdır hem de. Zira Denizlerin antiemperyalizm talebi, bugün Türkiye gençliğinin karşısında sayısız saldırı ile çıkan tekelci burjuvazinin yenilmesi için sarınılması gereken talebin başında gelir. Her yeni koşul ve dönem kendi ihtiyaçlarına yaratıcı, özgün müdahale ve hazırlık gerektirir. Ancak bunun yanı sıra kendi tarihinden öğrenmenin, farklılıklarla yenilenmenin ve sınıflar mücadelesinin alanı olan tarihin içinde saf tutmak, istikrarın ve uzun soluklu geçecek mücadele günlerinin nefesidir. Tek adam tek parti yönetiminin kararlı bir gençlik mücadelesiyle karşılaşmadan, kendi hakları için talep eden, kazanmak için örgütlenen, siyasal taleplerini ortaya koyan özneler olarak birleşmemişken yenilmesinin olanağı yok denecek kadar azdır. Dünyanın dört bir yanında şoven ve ırkçı politikaların arttığı koşulların, barış ve eşitlikten yana çözümünü bulmak için tutarlı bir mücadele programı etrafında birleşmeden, ekonomik kriz ve savaşın yükünü emperyalistlere ödetme hedefiyle ona sunulanı aksini örgütleyerek reddetmeyen gençlik mücadelesinin kendi geleceğini kurtarması mümkünün sınırlarını aşmaktadır. 50 yıl sonra bugün, Denizlerin bıraktığı mücadele, bir ruh ve karakterden daha fazlasıdır, Türkiye gençliğine talep etmek ve inşa etmek için, bundan daha fazlasını, giderek yaklaştığı hedefe varmak için bir işaret fişeği bırakmıştır. Sosyalizm ve bağımsızlık adına mücadele bayrağını en önde taşıyan bu üç gençlik önderi Türkiye gençliğine, işçi sınıfının iktidar mücadelesine, memleketin siyasal atmosferine müdahale edebilecek bir güç olarak birikebilmenin yollarını süzerek taşımıştır.
BUGÜNLER DE YARINLARA MİRAS KALACAK
68 sularında Türkiye’nin nüfusu yaklaşık olarak 36 milyondu. Bu 36 milyonun içinde, hala ağırlıklı bir kısım köylülükten oluşuyordu, birçok kentte ise kasaba demek yanlış sayılmazdı. Bugünden daha çetin koşulların olup olmadığı tartışması bir yana, öğrenci gençliğin mücadele haritasında çalkalanan dünyanın izler dolaşıyor, değişimi karşılayacak özgünlükte bir yol açmanın sancıları yaşanıyordu. Koşulların ve imkânların açtığı olanak her durumda kendine bir yol haritası çıkararak yola koyulmayı gerektiriyordu. O dönemde gençlik mücadelesini anılır kılan, işte bu kararlılık ve ufuktu. Yeniden başlamanın, bir yanındakiyle birlik olmanın tek yol olarak görüldüğü zamanlardı. Bugün, gerici-faşist bir siyasal yönetim kurmak üzere attığı adımlarda gençliğe özel önem veren tek adam yönetiminin saldırıları karşısında; bir başınalığın, dağınıklığın, kendi gücünü görememenin yarattığı umutsuzluk ve karamsarlığın tarihsel panzehiri işte oradadır, o zamanlardan seslenmektedir. Sıra arkadaşına güvenerek, onunla yola başlamak ve en acil talepler etrafında yan yana gelmek 68 gençlik hareketinin kendi sınırlarını aşmak zorunda olan gelecek gençlik kuşaklarına armağan ettiği bir pusuladır. Bize yol öğretenlerin kendi durdukları yerin uzağında olduğumuz söylenebilir, ancak ortada başka yol yoksa onların durdukları yerden daha da ilerisine gitmekten başka hiçbir çıkışımız yoktur.