Zafer bizimdir!
Faşizmin ve emperyalizmin önünde durmak için, başta bu yazının konusu olduğu gibi 8 Mayıs zaferi, gençliğe kendi seçeneğini örgütlemesi adına bir çağrı yapıyor.
Kaynak: Unsplash
Zehra ÖZÖCAL
İstanbul
Takvimler 8 Mayıs 1945’i gösterdiğinde burjuvazinin en kanlı, en terörcü ve en gerici yönetiminin arkasında bıraktığı yıkımın üzerine özgürlüğün bayrağını dikecek olan Sovyet halkının mücadelesi, arkasında yüzyıllar boyunca hatırlanacak bir hikâyeyle, faşizmi alaşağı ediyordu. Büyük Zafer Günü olarak anılacak bugün, özgürlüğe, barışa ve zafere doğru durmaksızın ilerleyen halklar için her defasında kendisinden dersler çıkarılacak, mücadeleye öncülük edecek bir kılavuzdu. Adı anılmayan milyonları iktidara taşıyacak zaferlerin en önemli muharebelerinden birini tarihe geçiriyordu.
8 Mayıs’a kadar geçen yedi yılda faşist hükümetlerin, tekelci burjuvazinin dünyayı sürüklediği paylaşım savaşının yürütme organı olarak nefes alıp veren Hitler’in soluğunu kesen bugün için tarihsel pek çok söylenebilir. Ancak söylenecek pek çok söze defa kez şöyle başlamak gerekir: Antiemperyalist antifaşist mücadelenin ön saflarında yürüyen gençlik…
ANTİFAŞİST ANTİEMPERYALİST MÜCADELEDE GENÇLİK
Başta emperyalist savaş ve işgal tehdidiyle ülkelerini korumaya çalışan milyonlarca genç için de antiemperyalist mücadele sürerken; içeride kapitalist dar boğazın çürümüşlüğüne merhem olması beklenen faşizm tehditlerine karşı antifaşist mücadeleyi sürdüren gençlik, bu iki cepheden de zaferle ayrılıyordu, hem de dünyanın pek çok yerinde. Kitlesel bir gençlik mücadelesi iki önemli görevi üstleniyordu: Bunlardan ilki, antifaşist birleşik cephenin, emperyalizme karşı istikrarlı ve tutarlı bir programın gençliğin birçok unsuru tarafından militanlık, ilericilik, yaratıcılıkla güçlendirilmesi, bu yolla çevikleşmesidir. İkinci ise antifaşist, antiemperyalist mücadelenin siyasal programı yoluyla garantörlüğü üstelenecek sınıf partisinin büyütülmesidir. Yani gençlik mücadelesinin siyasal taleplerinin en geniş ve merkezi mücadele hattında birleşerek yarattığı bu iki yönlü karakter, ön saflarda yürüyen gençliği zaferin büyük pay sahiplerinden biri yapmıştır. Antifaşist ve antiemperyalist mücadele karakteri gençlik kesimlerinin genel eğilim ve taleplerini, mücadele dinamiklerini çizmek ve geniş mücadele birlikleri yaratmak bakımından üstlendiği lokomotif görevini pek çok kez güçlü bir biçimde yerine getirmiştir.
FAŞİZME KARŞI İNSANLIĞIN ZAFERİ
Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm, kendine özgül bir devlet biçimi olan faşizmi ortaya çıkarırken, bu tanımından şöyle bir sonuca varılabilir: Faşizm esasında tekelci burjuvazinin iktidarından başka bir şey değildir. Devletin, tekelci kapitalistlerin çıkarlarına uygun olarak en gerici, en kanlı, en terörcü savaş makinesi biçiminde örgütlenmesidir. Bu durum, antifaşist mücadeleyi temel dinamiklerde, antiemperyalist bir mücadele perspektifiyle, faşizmin yenilgisini, kapitalizmin yenilmesi ufkuyla ele almayı gerektirir. Bu sebeple, devletin faşist örgütlenmesi karşısında gençliğin demokrasi ve özgürlük talebinin kazanılması ve faşizmin yenilmesi, siyasal iktidarın sınıfsal pozisyonunu karşısına alacak politik bir programın, burjuvazinin karşısında çıkacak bir sınıfın, nesnel bir güç bulunmasının ihtiyacını belirgin şekilde ortaya koyar. Gençliğin, kendi yaşam mücadelesini içine alan tüm talepler, siyasal iktidar en saldırgan ve terörcü biçimini aldığında, yaşamın her alanında saldırıyla karşılaşır. İlerici ve dinamik gücünü doğasından alan gençlik için kabul edilmesi güç bir hayatı tabağına sunmaya hazırlanır. Bugün Türkiye gençliği, tek adam yönetimi gerici faşist politik inşa sürecine giriştiğinden bu yana her güne yeni saldırılara uyanıyor. Mücadele ile geri püskürtülmeyenler yaşamının kapısında birikirken, adımlar bu tortunun yarattığı baskıyla ağırlaşıyor, gereken alan ve kuvvet sürekli olarak daha yüksek bir engeli aşmakla sınanıyor. Bu bir yandan da şu anlama geliyor. Gençlik mücadelesi kitleselleşemedikçe, taleplerinin siyasal içeriği ve konusu, mücadele örgütlerinde merkezileşemedikçe, hâkim olan baskı ve zor, geri adım atmayı, adeta çıplak bırakılan ve kaotik bir canhıraş hali içerisinde en belirsiz ve tek seçenek olarak görülen alana sığınmayı, buraya sıkışmayı doğuruyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında örneğin, barıştan yana olmayı canı gönülden isterken bir yandan Neonazi tehdidinin bertaraf edilmesi adına Rusya’yı haklı çıkarmak zorunda kalmayı veyahut sınır güvenliği argümanını, NATO’dan değil Rusya’dan ya da tam tersinden olmakla açıklamaktan başka çare bulamamayı doğuyor. Yani tahterevallinin iki tarafından birinde ağırlık oluşturduğunu ve bu ağırlığın ancak birlik içerisinde karşı tarafı yerinden edeceğini özümsememek, gençliğin burjuvazinin seçenekleri arasında tutarsızlıkla, tekelci kapitalizmin emperyalist ve faşist sömürü, savaş ve sopa tehditleriyle devamlı olarak sınayacağı bir geleceği mümkün hale getiriyor. Bunun önünde durmak için ise, başta bu yazının konusu olduğu gibi 8 Mayıs zaferi, gençliğe kendi seçeneğini örgütlemesi adına bir çağrı yapıyor. Bulgaristan’da faşizmin yenilmesi için, Vatan Cephesi’nin kurulmasında, örgütlenmesinde ve yönetilmesinde büyük payı olan Bulgaristan Komünist Gençliği, antifaşist gençlik cephesini ustalıkla yöneten RMS (İşçi Gençliği Birliği) ve BZM (Çiftçi Gençliği Birliği) tarihten muzaffer olarak çıkanlar adına, bu çağrıyı yapıyor. Reichstag binasında dalgalanan kızıl bayrak, bu çağrıyı yineliyor.
“8 Mayıs günü Alman Üst Komutası, Müttefik birlikler Sovyet başkomutanlık temsilcileri huzurunda 8 Mayıs saat 24:00’da yürürlüğe girmek üzere Berlin’de teslimiyet anlaşmasını imzaladı. (…) Şimdi Almanya’nın nihai mağlubiyetinin bu tarihi gününde bütün haklılığımızla söylebiliriz ki, Alman emperyalizmine karşı halkımızın büyük zafer günü gelmiştir.”
Zaferin gününde Stalin’in yaptığı bu konuşmanın ardından; giderek güçlenen sosyalizmin, Avrupa’nın pek çok yerine yayılan halk iktidarlarının antifaşist antiemperyalist gençlik mücadelesinin bağrında yeşermesi, bu çağrıyı yineliyor. Zafer bizimdir!