“Yeşil Enerji” iklim krizlerine çözüm olabilir mi?
Çözümü bireysel mücadeleye indirgeyenlere inanmamak gerekir. Bugün yaşanan iklim krizlerine karşı örgütlü bir şekilde mücadele etmek gerekmektedir.

Tıbbi atık çöplüğü | Fotoğraf: Gürkay Gündoğan/DHA
Enes KAAN
Kayseri
2020 yılında ilk defa, fosil yakıtların elektrik üretimindeki payı, yeşil enerjiye göre oransal bakımdan geriye düştü. 2020 yılında fosil yakıtların elektrik üretimindeki payı %37 iken yeşil enerjinin elektrik üretimindeki payı %38’e yükseldi. Bu elbette sevindirici gözükse de öte yandan başka problemleri de beraberinde getiriyor. Yeşil enerjinin kapitalistler tarafından bu denli yaygınlaştırılmasının altında gerçekten büyük patronların doğaya olan sevgisi mi yatıyor, yoksa burada bir çıkar ilişkisi mi var? Bu soru, sorulmaya değer bir noktada yer alıyor. Birkaç örnekle yeşil enerji nedir ve tercih edilmeli midir sorusundan başlayarak yeşil enerji olarak anlatılan bu hikâye hakkında bizlere burjuva medyasında anlatılmayan şeylerden bahsedeceğiz.
“YEŞİL ENERJİ” DÜNYA’DA YAYGINLAŞIYOR
Yeşil enerji en basit anlamıyla yenilenebilir yani kullanıldıktan sonra doğada tükenmeyecek olan enerji üretim yollarıdır. Öncesinde bahsettiğimiz bilgilerle birlikte, Avrupa çapında yeşil enerji ile elektrik üretimi fosil yakıtlara nazaran ilk defa yüzde bakımından öne geçti. Avrupa gibi sanayisi gelişmiş bir kıtanın bu denli bir ilerleyişi söz konusu olması, elbette değerli. Hatta sanayi bakımından en gelişmiş ülke olan Almanya özelinde de bu durum geçerli. Görünen o ki ilerleyen zamanlarda yenilenebilir enerjinin hızlı bir artışı gözlemlenecek. Amerika Birleşik Devletleri yeni başkanı Joe Biden da arka arkaya çevreci gözüken kararnameler imzalıyor. Özellikle yeni açılacak veya hali hazırda faaliyet gösteren kömür ocaklarına desteği kesti. Yeni yapılacak olan boru hatlarının da yapımını durdurdu. Bu ve benzeri gelişmeler, çevreci kesimler açısından her ne kadar sevindirici bulunsa bile altında yatan ve hiç de yeşil durmayan fikirlerin irdelenmesi gerekir. Bizlerin nasıl da “Yeşil ve Temiz Enerji” söylemleriyle yanıltıldığımızı inceleyeceğiz.
HANGİSİ DOĞRUYU SÖYLÜYOR?
Bu tartışmalar yapılırken her daim bir kargaşa var olmuştur. Çevreci veya yeşilci olarak tabir ettiğimiz aktivist topluluklar bunların yaygınlaşmasını söylerken, bir diğer görüş ise yenilenebilir enerjinin fosil yakıtların yerini asla alamayacağını savunuyor. Aslında bu iki görüş de kendi içerisinde çıkmazlar ve hatalar barındırıyor. Çevreci topluluklar, yenilenebilir enerjinin daha fazla yaygınlaşması gerektiği yönünde bir tavır alıyorlar ve bu süreci yalnızca ekolojik çerçevede değerlendiriyorlar. Böyle bir değerlendirme elbette yetersiz kalacaktır. Bizim bu yazıda değerlendireceğimiz ve üzerine konuşacağımız nokta da bu söylemlere cevap niteliğinde olacaktır. Birçok devlet ve büyük tekeller sözde çevreci politikalara geçiş yapmış durumdalar ve bu tarz kararların alınması da sıklaşıyor. Bu durum, fosil yakıtların kullanımının azalması bakımından gayet tabii ki kayda değerdir. Ancak yeşil enerjinin göründüğü gibi çok da yeşil olmadığı gerçeği ile de yüzleşmek gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun da benzer bir söylemi olmuştu. Güneş enerjisini yaygınlaştıracağız diyerek burjuva demokrat çevreci akım ve söylemler içinde kendine yer bulmuştur. Öte yandan çevre meselelerine duyarlı olanlardan oy almak gibi niyeti olduğu da ortadadır. Bunlarla birlikte sırasıyla bu konuların üzerine gideceğiz.
FOSİL YAKITLAR VE NÜKLEER ENERJİ BİR SEÇENEK DEĞİL
Bu konuları konuşurken fosil yakıtların savunulacak hiçbir yanının olmadığı da söyleyelim. Özellikle kömür gibi yakıtlar bunlara dâhil. Çünkü ne baca filtresi ne de benzeri önlemler kömürün yarattığı doğa tahribatını önlemiyor. Bacalara takılan filtrelerde biriken “coal ash” yani kömür külü, yer altı su kaynaklarına aşırı derecede zarar veren bir maddedir. Yer altı sularına zarar veren bu madde, toksik ve aşırı zehirli bir çamur oluşumuna neden oluyor. Baca filtreleri de sanki kömürün yarattığı zararı önleyici gibi dursa da başka bir sorun daha ortaya çıkmasına neden oluyor. Nükleer enerji de maalesef çok yararlı bir enerji üretim biçimi değil.
Nükleer santraller, savaş ve çatışma durumlarında açık bir hedef haline geliyorlar. Ukrayna-Rusya arasında devam eden emperyalist savaşta bile Rusya’nın bu üretim yerlerinin vurmak üzerinden yaptığı tehditler olmuştu. Bu bağlamda nükleer enerjinin pek bir seçenek olmadığı açıkça görülüyor. Kömür ve nükleer enerji konularına başta değinmemizin sebebi “Yeşil enerji sağlıklı değil, o zaman var olan enerji üretim biçimlerini devam ettirelim” fikrini savunuyor olmadığımızı anlatmak ve bunların da doğaya verdiği zararın üzerinde durulmasının gerekliliğe inandığımız içindir.
Bir örnekle yeşil enerji meselesine değineceğiz. Hidroelektrik, akıntı halindeki suyun barajlar sayesinde elektrik enerjisi üretimidir. Hidroelektrik enerjisine baktığımızda, son derece sürdürülebilir ve yüksek verimli bir enerji kaynağıymış gibi bir algı ile karşılaşıyoruz. Ancak grafikleri incelediğimiz zaman dünya çapında kullanılan enerjinin ancak %15 civarını karşılamaktadır. Üstelik kuruldukları bölgede istisnasız bir şekilde doğa ekolojisine ya da tarihi ve kültürel dokuya zarar veriyor. Ayrıca siyasi ve askeri krizlere de olanak sağlamış oluyor. Çünkü nehirler, sınır ötesine kadar devam ediyor. Kurulan barajlar ise yalnızca kurulduğu bölgeyi değil nehrin ve çevresindeki ekosistemi tümüyle etkiliyor. Bu nehirlere örnek olarak Kongo, Nil, Nijerya ve Ren Nehirleri verilebilir. Bu nehirlerin her biri aşağı yukarı 10 ülkeden geçiyor. Yani kısacası bir ülkenin yaptığı barajlar diğerlerini de etkiliyor. Yani hidroelektrik, beşerî unsurlar sebebiyle pek sürdürülebilir olmuyor.
PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?
Açıkçası çözüm çok basit. Aşırı ve kâr amaçlı üretime dayalı kapitalizm, üretilen enerji ister yenilenebilir ister yenilenemez olsun, iklim krizinin çözülmemesine neden olmaktadır. Bundan dolayı en başta bireysel olarak tepki göstermeli ancak bu mücadeleyi de bireyle sınırlandırmamalıyız. Çözüm aslında ekonomik plan ve üretim- tüketim alışkanlığının değişmesi yönündeki fikirlerde yatıyor. Çözümü bireysel mücadeleye indirgeyenlere inanmamak gerekir. Tek başına doğada çöp toplamak yeterli değildir. Önemli olan doğaya o çöpleri bırakan ve doğayı zarar veren burjuvaziyi yıkmaktır. Bugün yaşanan iklim krizlerine ve insanların ölümü ile sonuçlanan kazalara karşı örgütlü bir şekilde mücadele etmek gerekmektedir.
Evrensel'i Takip Et