6 Mayıs 2022 00:45
/
Güncelleme: 6 Mayıs 2022 01:57

Kum: ‘68 önderlerinin beni en çok etkileyen yanları paylaşımcılığı ve dayanışmasıdır’

Burhan Kum “1972-Meşaleyi Yakanların Öyküsü” isimli çizgi romanını anlattı.

Kum: ‘68 önderlerinin beni en çok etkileyen yanları paylaşımcılığı ve dayanışmasıdır’

Fotoğraf: Burhan Kum kişisel arşivi 

İsmail AFACAN
İstanbul

’68 devrimci gençlik hareketini anlatan filmler, belgeseller çekildi, romanlar, öyküler, şiirler yazıldı. Ressam Burhan Kum ise bu dönemi çizgi romana taşıdı. “1972-Meşaleyi Yakanların Öyküsü” isimli çizgi romanda gençlerin eski bir fotoğraf makinesinin peşine düşerek ’68 gençliğinin mücadelesini araştırmaları ve bu yolculuk sırasında yaşadıkları dönüşüm anlatılıyor. Kum’la çizgi romanı ve ’68 devrimci gençlik hareketini konuştuk.

Bu dönemi neden çizgi romanla anlatmayı tercih ettiniz?

Gerek bugün yirmili yaşlarda olan çocuklarımla, gerekse Akdeniz Üniversitesinde ders verdiğim yıllardaki öğrencilerimle gençlik yıllarım üzerine yaptığım konuşmalarda günümüz gençlerinin ’68 hareketi hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediklerini fark ettim. Aralarında politik bilince sahip olanlar bile sadece Deniz, pek azı da Mahir gibi efsane isimleri duymuşlar ancak Ulaş, Sinan ya da diğer birçok devrimciden haberleri yok. ’ 68lilerin meseleleri ya da dönemde yaşananlardan bahsetmiyorum bile. Görsel dünyaya doğmuş bu neslin, özellikle de kalın tarih kitaplarını okumadığını biliyorum. Toplumsal bellekte oluş(turul)muş bu boşluğu nasıl gideririm diye düşünürken 2022’nin Denizlerin idamının ellinci yılı olduğunu fark ettim. Bu vesileyle kurgulanabilecek bir çizgi romanın gençlere ’68 Devrimci Gençlik Hareketini anlatmada etkili olacağı düşüncesiyle işe koyuldum.

Çizim: Burhan Kum

Okurlar nasıl bir çizgi romanla karşılaşacak. Biraz hikayesinden bahseder misiniz?

’68 hareketi hep (Deniz, Yusuf, Hüseyin ya da Mahir, Hüseyin, Ulaş gibi) üçlü isimler üzerinden anılır. Bu düşünceden hareketle günümüz gençliğini temsil eden üç arkadaştan yola çıktım. Bir Kürt kızı olan Rojda, onun sevgilisi Deniz ve Müslüman arkadaşları Halil Nurhak’ta buldukları bir fotoğraf makinesi üzerinden elli yıl öncesine gidiyorlar. Siyah beyaz başlayan öykü, gençler geçmişe doğru gittikçe eski fotoğraflarda olduğu gibi sepya rengine dönüşüyor, ’68 gençliğinin meseleleri anlaşıldıkça da renkleniyor.

"68 GENÇLİĞİ ÖNEMLİ BİR BİRİKİM ARMAĞAN ETTİ"

Hikayeyi özellikle bugünün gençliği üzerinden kurmanızın nedenlerini nasıl açıklarsınız?

’68 Gençliği bu topraklara önemli bir birikim armağan etti ve onların mücadelesini anlatan oldukça zengin bir külliyat var. Temel amacım günümüz gençliğini var olan bu zengin külliyatı merak etmeye yönlendirmekti. Nurhak’ta buldukları fotoğraf makinesi tamamen gerçek bir anlatıya dayanıyor. Tuncer Sümer Erikler Çiçek Açınca adlı anı kitabında 1971 mart ve nisan aylarında Nurhak’ta geçirdikleri süreyi bir fotoğraf makinesi ile kayıt altına aldıklarını, ancak Sinan, Alpaslan ve Kadir’in öldürülmelerinden sonra kaçarken makineyi dağda bir yere gömdüklerini anlatır. Gençlerin, devrimcilerin elli yıldır aradığı ancak bir türlü bulunamayan bu fotoğraf makinesini “bulmaları” ile başlayan öyküsü, geçmişle bugünün benzer veya farklı noktaları aracılığıyla günümüz gençliğini ’68 Hareketine bağlıyor.

Sadece 68 devrimci gençlik liderleri değil, Che gibi, Ho Çi Minh gibi dünya devriminin simge isimleriyle de karşılaşıyoruz. Bu isimleri hikayeye eklemenizin nedenleri nelerdi?

’68 tartışmasız bir dünya hareketidir. Üstelik zannedildiği gibi sadece bir gençlik değil, topyekün halk hareketidir. Dünyada ’68 ruhunun oluşumunda Küba devriminin hiç şüphesiz çok büyük bir etkisi var. Bu devriminin simgesi ise Che Guevara’dır. Vietnam direnişi ise yoksul bir halkın örgütlenerek muazzam bir askeri gücü yenme efsanesidir. Her iki olay da dünya halklarına kapitalist blokun lideri ABD’nin yenilmez olmadığını kanıtlaması açısından önemlidir. Türkiye’de de toprak için ayaklanan köylülerin, 15-16 Haziran’da sendika için sokağa dökülen yüz binlerce emekçinin peşinden giden devrimci gençlik de dünyada olup bitenden haberdardı ve ABD emperyalizmini ülkeden kovabileceklerine olan inancı Küba ve Vietnam’da aldılar. Che ve Ho Çi Minh’siz bir Türkiye ’68 Hareketi eksik olur.

Bir yanda çizgiler, diğer yanda hikaye… Çizgi romanı hazırlarken sizi en çok neler zorladı?

Açıkçası hikayeyi kurmada çok zorlanmadım. Toplu savunmalarında Hüseyin İnan’ın okuduğu (Çizgi romanımda da yer verdiğim) 1970 yılı Türkiye tahlili bölümüne bakın, elli yıldır Türkiye’de değişen tek şey artan nüfus. Yetmişlerde THKO’nun tespit ettiği, abartısız, tüm sorunlar artan şiddetiyle geçerliliğini koruyor. Dolayısıyla, öykümü kurgularken geçmişle günümüz arasında bağlantı noktaları bulmada hiç sıkıntı yaşamadım. Ancak bu sorunları çizerken döneme ait görsel bulma konusunda oldukça zorlandım. Örneğin internette Deniz Gezmiş’in yüzlerce fotoğrafı mevcutken, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga gibi devrimcilerin fotoğraflarını bulmak neredeyse imkansız. Bir de çok önemsediğim, Denizlerin fidye için Balgat Amerikan Üssünden kaçırdıkları Jimmy Finlay Ray’in devrimcilerle geçirdiği o geceye dair çok az bilgi olmasına açıkçası üzüldüm. Devrimcilerin hepsi kısa süre sonra öldürülüyor ama kimsenin aklına o günden geriye kalan tek tanık Jimmy Ray’i bulup da konuşturmak gelmemiş.

"DENİZLER İDAM EDİLDİĞİNDE EVDEKİ SESSİZLİK HAFIZAMDADIR"

O dönemde çocuktunuz. Deniz Gezmiş ismini ilk ne zaman, nasıl duydunuz? 68 Devrimci gençlik hareketini nasıl hatırlıyorsunuz?

1962 doğumluyum. 12 Mart’ta ilkokul öğrencisiydim, sokaklarda devriye gezen askerleri hatırlıyorum. Beşiktaş’ın Nişantaşı’ya en yakın mahallesi olan Muradiye’de bir kapıcı odasında yaşıyorduk. Mahirler Efraim Elrom’u kaçırdıklarında, Elrom’u bulmak için İstanbul’da bir gün sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, polis ve askerler bizim evi de aramışlardı. Annemin odaya giren bir askere “Ayakkabılarınızla mı gireceksiniz?​” dediği için terslendiğini hatırlıyorum. Türkiye’deki politik ortamla ilk kez o gün tanıştım. Bir yıl sonra Denizler idam edildiğinde evdeki sessizlik de hafızamdadır. Ardından Darüşşafaka’ya girdim ve ’68 Devrimci gençlik hareketinin devamı içinde buldum kendimi. ’68 önderlerinin beni en çok etkileyen yanları dürüstlükleri, karşılık beklemeden gösterdikleri fedakarlık, tutkulu inanç, paylaşımcılık ve dayanışmadır. Yalnızca Kızıldere bile bunu kanıtlamaya yeter.

50 yıl geçmesine rağmen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesi genç kuşaklar tarafından sahipleniliyor. Çeşitli sanatsal biçimlerle anlatılıyor. Denizlerin mücadelesinin güncelliğini yitirmemesini nasıl açıklarsınız?

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri neredeyse sadece sermaye destekli sağ iktidarlar tarafından yönetildi. Üstelik bu iktidarlar kendilerini devrimcilerden çaldıkları eşitlik, özgürlük, adalet, bağımsızlık gibi kavramlar üzerinden pazarladılar. Süregelen geleneği en pervasız biçimde yürüten siyasal İslamcılar ise bu kavramların içini boşaltıp, utanmazca tam tersini uyguluyorlar. Genç kuşaklar mevcut çürümüşlüğün farkında ve bu kavramları dürüstçe savunan ’68 kuşağı devrimcilerine saygıyla yaklaşıyor. Ancak Denizlerin mücadelesini gençliğe aktarabilmek için daha yapılması gereken çok iş var.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et