07 Mayıs 2022 00:20

Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için 50 yıldır bitmeyen yürüyüşü sürdürmeye!

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ve Emek Gençliği MYK Üyesi Bilgesu Kiper’le ’68’den bugüne kalan mirası konuştuk.

Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel

Paylaş

Cem ŞİMŞEK

İlk gününde antiemperyalist mücadeleyi “tam bağımsızlık” ve “demokrasi” talebiyle kristalize eden ’68 devrimci gençlik hareketinin halk hareketine dönüşüm sürecini ve bugüne kalan dersleri aktarmaya çalıştığımız dosyamıza antiemperyalist mücadelenin bugünüyle devam ediyoruz. Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz ve Emek Gençliği MYK Üyesi Bilgesu Kiper’le emperyalist politikaların gençlik ve emekçi halklar üzerindeki etkisini; antiemperyalist mücadelenin biçimlerini ve olmazsa olmazlarını tartışıyoruz. Söyleşimize Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’le başlıyoruz.

"ONLAR HÂLÂ NATO’CU, SOSYALİSTLER NATO KARŞITI"

İktidarın söze “dış güçler” diyerek başladığı her propaganda “emperyalizm karşıtlığı” olarak yansıtılıyor. Bağımlılık ilişkileri göz önüne alındığında AKP’nin “emperyalizm karşıtlığı” ne anlama geliyor?

Denizler Amerikan askerlerini Dolmabahçe’de denize dökerken, bugünkü iktidar sahipleri 6. Filo önünde secdeye duruyorlardı. Bu memleketin bağımsızlığını düşünenlerin yüreği Dolmabahçe’de sıkılan o yumruklarda atıyor. Emperyalizmle iş tutmaktan öte yüreği olmayanlarsa hâlâ iş birlikçi politikalarla ülkeyi yönetiyorlar. Onlar hâlâ NATO’cu, biz sosyalistlerse ‘Türkiye emperyalist savaş örgütü NATO’dan çıkmalı’ diyoruz. 50 yıldır aramızda değişmeyen fark bu. Çünkü onlar ezen sömüren sınıfları, bizler işçi sınıfı ve ezilen halkları temsil ediyoruz.

Bugün ülkenin yağması, doğanın ve kentlerin talanı uluslararası şirketler ve yerli iş birlikçiler eliyle yapılıyor. Patron örgütlerinin, G20 zenginlerinin, palazlanan yandaş şirketlerin yanında durarak yurtseverlik olmaz. Emperyalizme karşı tutarlı mücadele tekellerin egemenliğine, sermaye düzenine, emperyalist savaşa karşı işçi sınıfı ve halkın çıkarlarını savunmayı gerektirir.

"ANTİEMPERYALİZM O YANA BU YANA SAVRULARAK OLMAZ"

Memleketteki sorunların müsebbibi olarak “dış güçler” işaret ediliyor. İktidarı eleştiren her çevre “yerli iş birlikçiler” diye suçlanıyor. Elbette bu taktik AKP’nin icadı değil. Nasıl oluyor da burjuva siyasete manevra alanı yaratıyor her seferinde?

Irkçılık ve burjuva şovenizm sadece bizde değil dünyada estirilen rüzgar. ABD’de Trump nasıl iktidara geldi? Fransa’da faşist Le Pen nasıl yükselişe geçti? Putin, Ukrayna işgalini Rus halkına rağmen nasıl gerçekleştirdi? Pandemi, ekonomik kriz ve savaş üçgenine sıkışmış yoksul kitleler bu rüzgarla maniple edilmek isteniyor.

Türkiye’de de bunun özgün örneği yaşanıyor. AKP’li yıllarda 200 bin işçinin grevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklandı. Alın size AKP vatanseverliği! Bu vatanda politikalar neden hep zengin sınıflar için? “Din kardeşi” Suriyeli mültecileri AB ile pazarlık konusu yaptılar. Türkiye, uluslararası sermaye için ucuz emek cenneti haline geldi. Emperyalizme bundan daha iyi hizmet mi olur?

“Dış güç”, yalanı hem tarihsel hem de bize özgü değil. Denizlere, Mahirlere de “dış mihrak” demediler mi? Özal’dan devralınan “Bir koyup üç alacağız” yalanları Erdoğan Hükümeti döneminde de sona yaklaşıyor. Ancak burjuva hükümetler bukalemun gibi çabuk renk değiştiriyor. Bu nedenle işçi sınıfı ve yoksul halk kendi partisinde ve bağımsız devrimci bir program etrafında birleşmek zorunda.

İçeride “dış güçleri” suçlayan AKP dış politikada emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak pastadan pay kapma arayışında. AKP’nin dışarıda tutmaya çalıştığı bu pozisyonu nasıl yorumluyorsunuz?

AKP hem iş birlikçilik hem pazarlık konusunda en maharetli partilerden biri. Kah ABD, AB kah Rusya karşıtı söylemleri demagojiden ibaret. Ukrayna savaşında da bunu gördük. Antiemperyalizm bir o yana bir bu yana savrulmakla olmaz. “Stratejik derinlik” düsturu ile Yeni Osmanlıcılığa yönelen AKP her çatışmada NATO’nun ya da bir başka emperyalist gücün payandası oldu. Başımız savaş maceralarından, ağır ekonomik siyasi faturalardan kurtulmuyor.

“Dünya 5’ten büyüktür” diyen Erdoğan, Afganistan, Libya, Suriye ve hatta Filistin’de o 5’liyle ortak hareket ediyor. Kirli emperyalist anlaşmalar ifşa edilmiyor, siyasi askeri bağımlılık anlaşmaları orta yerde duruyor, Türk askerine NATO kapsamında görev veriliyor. Topraklarımızda hâlâ Amerikan askeri üsleri bulunuyor.

"ESKİ DÜZENİN RESTORASYONUYLA OLMAZ"

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın son sözleri antiemperyalist mücadele açısından bugün de bir rehber gibi. Halkın her geçen gün yoksullaştığı, iktidarın baskı ve zora daha fazla başvurduğu bugün açısından antiemperyalist mücadelenin hattı ve öncelikli talepleri neler?

Deniz’in Yusuf’un Hüseyin’in bize bıraktığı miras, 50 yıldır devam eden bütün bu politikalara karşı mücadele bayrağını yükseltmek. Bağımsız, demokratik, laik Türkiye talebi eskimedi, yakıcı hale geldi. Dünya halkları ile barış ve kardeşlik temelinde bir araya gelmek, emperyalizme karşı ortak mücadele etmek ve işçi sınıfının enternasyonalizmini savunmak; yürünecek rota budur.

İşçi ve emekçilerin talepleri etrafında birleşik bir emek cephesini örmeye çalışıyoruz. Bir diğer konu demokrasi mücadelesinin yükseltilmesidir, ki tek adam yönetiminde bu daha elzem hale gelmiştir. AKP-MHP bloku otoriter faşist bir rejim inşa etmeye çalışıyor.

Bugün ne başkanlık sitemi ne de alternatif gibi sunulan güçlendirilmiş parlamenter sistem çıkış yolu olabilir. Bugünün ihtiyacı halka dayanan demokratik bir anayasa ve kurucu meclistir. Devrimci demokratik bir mücadele hattı ve program olmadan bu amaca ulaşılamaz. Eski düzenin restorasyonuyla bu iş olmaz. Denizlerin devrimci çıkışı burjuva parlamentarist, revizyonist ve darbeci anlayışlardan koparak mümkün olabildi.

Türk ve Kürt halklarının kardeşliği, ortak bağımsızlık mücadelesi de bir manifesto niteliğinde. Bu görevden kaçarak sosyalist olunamaz. Darağacındaki son sözlerinde Marksizm-Leninizm var. Kapitalizm çürüyor, kendi mezarını kazıyor, “milenyum” cilası da döküldü. Denizlerin bıraktığı yerden sosyalizm mücadelesi bütün dünyada yeniden ayakları üzerinde doğrulma evresine giriyor. İşçileri, gençleri ve halkımızı onların açtığı yoldan partili mücadeleye, EMEP’e davet ediyorum.


"GENÇLİKTEN ÇALINANLAR EMPERYALİSTLER İÇİN HARCANIYOR"

Emperyalist politikaların gençliğe faturasını, antiemperyalist mücadele biçiminin dönüşümünü ve taleplerini ise Emek Gençliği MYK Üyesi Emek Gençliği MYK Üyesi Bilgesu Kiper’den dinliyoruz.

Gençler emperyalizm olgusuyla nasıl yüzleşiyor?

Emperyalistler arasındaki paylaşım mücadeleleri, gençliğin içerisinde bulunduğu yoksulluk, geleceksizlik kıskacını büyütüyor. Gençlik barınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarına ulaşamıyor. Birçok genç okurken çalışmak zorunda. Silah harcamaları toplumsal zenginliğin büyük kısmını yutuyor. Gençlikten çalınanlar emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda savaş makinelerine yatırılıyor.

Tek adam yönetiminin emperyalistlerle yaptığı anlaşmalar, kurmaya çalıştığı askeri-politik birliktelikler Türkiye gençliğini ateşe atarken, temsil ettiği sermaye grupları kazançlı çıkıyor. Pandemide halk sağlığının korunması için önlem almayan tek adam yönetimi eğitim hakkını gasbeden politikalar uyguladı. Genç işsizliği yüzde 35’lere ulaştı. Gençlik açısından bu koşullardan bahsederken kapitalistlerin büyüme oranının azami ölçüde arttığı bir süreçten bahsediyoruz.

Sıraladığınız bu sorunlarla birlikte ele alındığında antiemperyalist mücadelenin olmazsa olmazları neler?

Emperyalistlerin bölge ülkelerine kendi çıkarları doğrultusunda darbeler, askeri operasyonlar aracılığıyla müdahale ettiği bir gerçek. Türkiye’nin dört bir yanında yabancı askeri üsler var. Tek adam yönetimi iş birlikçi politikalarla bağımlılık ilişkilerini derinleştirdi. Askeri ve ticari anlaşmalarla ülkenin yer altı ve yer üstü kaynakları ve emek gücü uluslararası sermayenin sömürüsüne açıldı.

‘Yerli’ Avrasya tünelinin kâr ortakları bile uluslararası sermaye gruplarından oluşuyor. Madenler, yaylalar, su kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor. Tarımsal üretim olanakları kotalar ve artan maliyetler ile uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda sınırlandırıldı. Türkiye samanı bile ithal eder hale geldi.

Tüm bunlar düşünüldüğünde gençliğin temel hakları uluslararası sermayenin ve yerli iş birlikçilerinin çıkarlarıyla sınırlanıyor.

Bu nedenle emperyalizme karşı mücadele acil talepler etrafında bir mücadeleyle iç içe geçmiş durumda. ‘Ey Amerika, Ey Putin’ diyenler özünde emperyalistlerle iş birliğini derinleştiriyor. Milliyetçi-şoven propaganda ise bu ilişkiyi gizliyor. Gerçek antiemperyalist mücadelenin hedefleri; NATO’dan çıkılarak yabancı askeri üslerin tamamının kapatılması ve gizli-açık tüm askeri-ticari anlaşmaların iptal edilmesi, ülkenin kaynaklarının gerçek sahiplerine teslim edilmesi olmalı.

"KRİTİK OLAN BİRLEŞİK GENÇLİK MÜCADELESİNİN ÖRGÜTLENMESİ"

’68’den bu yana talepler aynı kalırken mücadele biçimlerinin değiştiğini görüyoruz. Bugünün mücadele biçimleri neler?

Putin yönetiminin Ukrayna’ya yönelik işgalci müdahalesi karşısında hem Rusya’da hem de Avrupa’da savaş karşıtı, silahlanma karşıtı ve bu müdahalenin durmasını talep eden milyonlar sokaklardaydı. İtalyan liman işçileri Ukrayna’ya silah sevkiyatını gerçekleştirmeyi reddederek bunu savaş karşıtı bir protestoya dönüştürdü. Bu mücadeleler emperyalist politikalara karşı olsa da doğrudan emperyalist sistemi hedefleyen bir biçim kazanmıyor ya da savaş karşıtlığı ile sınırlı kalıyor.

Biz bu politikaların tamamının emperyalist-kapitalist sistemin özünden kaynaklandığını görüyoruz. Bu mücadelelerin sistemin özüne karşı da birleşik bir mücadele halini alması ve sosyalizm mücadelesiyle birleşmesi gerekiyor. Bu sistem insanlığa savaştan başka bir şey getirmiyor. ’68 devrimci gençlik hareketi bu yolu bize miras bıraktı. O günden bugüne mücadelenin koşulları değişti. ’68’de güçlü bir işçi ve köylü hareketi vardı. Üniversitelerde öğrenci birliklerinin kurulduğu, gençlik örgütlerine kitlesel katılımın olduğu yıllardı. Denizlerin mücadelesinin doğru anlaşılması bugünün koşullarında nasıl bir mücadelenin ihtiyaç olduğu sorusuna doğru cevaplar vermek ile mümkündür. Denizleri sahiplenen birçok politik gençlik örgütü ile Emek Gençliğini ayıran temel noktalardan bir tanesi budur.

Bugün ’68’in koşullarına göre hareket etmek, mücadeleyi o günün biçimleri ile sınırlamak yanlış. Her dönem açısından kritik olan ise birleşik bir gençlik mücadelesinin ortaya konulmasıdır. Yani o günlerde olduğu gibi bugün de gençlerin kendi talepleri etrafında birleşik bir antiemperyalist gençlik mücadelesi ihtiyaçtır.

Emek Gençliği 6 Mayıs’ı “Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolunda bitmeyen yürüyüş” sloganı ile karşılıyor. Bu slogan Denizleri anmanın ötesinde yenilenmiş bir mücadele çağrısı gibi…

Eşit ve özgür bir dünya için sosyalizm mücadelesi veren Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam edilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. O günden bu yana mücadele eden gençleri korkutmak, çerçevesini kapitalistlerin çizdiği eşitsizliklerle dolu yaşama mecbur bırakmak için baskı politikaları uygulandı. Bugün de üniversitelere müdahaleler, polis saldırıları, ifade alanlarının daraltılması bunu hedefliyor.

Bugün mücadele edenler, 6 Mayıs’a baktığında yalnızca idam edilen 3 genç devrimciyi görmüyor. 6 Mayıs ağır çalışma koşullarının karşısında mücadele eden işçi sınıfının, nitelikli ve bilimsel eğitim talebiyle yan yana gelen gençliğin kitlesel mücadelesinin sembolü haline gelmiş bir gün. Bayrağını üç fidanın taşıdığı sosyalizm mücadelesi bugün Emek Gençliğinin elinde. Gençliğin içerisinde bulunduğu koşullardan çıkabilmesinin anahtarı da bu mücadeleyi devam ettirmekte.

50 YILDIR BİTMEYEN YÜRÜYÜŞÜ SÜRDÜRMEYE!

Son olarak İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerde çeşitli etkinlik planlarınız var. Bu etkinliklere ilişkin bilgi verebilir misiniz?

Emek Gençliği Türkiye gençliğinin 6 Mayıs’ta kendi talepleri ile sisteme karşı bir mücadele örgütlemesi adına yıllardır kararlı bir çalışma sürdürüyor. İdam edilişinin 50. yılı dolayısıyla Denizlerin mücadelesini anlamak ve bugüne taşıdıklarıyla ilerletme hedefiyle İstanbul, Ankara ve İzmir’de kitlesel salon etkinlikleri düzenliyoruz. 7 Mayıs’ta İzmir Bornova Âşık Veysel Rekreasyon Alanı Açık Hava Tiyatrosunda; 8 Mayıs’ta ise İstanbul Kartal Meydanı’nda ve Ankara İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda etkinlikler düzenleyeceğiz. Bunların dışında da olanağımızın olduğu tüm il ve ilçelerde etkinlikler, açıklamalar düzenleyeceğiz. Tüm Türkiye gençliğini 6 Mayıs’ta “Bağımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm” şiarıyla alanlara, 50 yıldır bitmeyen bu yürüyüşü sürdürmeye çağırıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Sri Lanka’da ‘hükümet istifa’ grevi

SONRAKİ HABER

Danıştay, Uzundere’deki katı atık tesisinin yapımını iptal etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa