Ahmet Say'ın ardından | “Benim gideceğim yer cephenin ön saflarıdır”
Hakan Güngör, müzikolog ve yazar Ahmet Say'ı yazdı.
Hakan GÜNGÖR
1950’lerin ikinci yarısıydı.
Öğrenim görmek için Almanya’daydı.
Alman Sosyalist Öğrenciler Birliği üyesiydi. Bir yandan da dünyadaki gelişmeleri takip ediyordu. Onu en çok etkileyen Cezayir’de Fransa’ya karşı başlatılan bağımsızlık savaşıydı. Bu savaş Türkiye’de kimsenin gündeminde değildi, dahası Türkiye, Fransa’yı destekliyordu.
Sonunda kararını verdi. Cezayir’e gidecekti!
O günlerde Nâzım Hikmet, Almanya’ya geldi.
Almanya’daki görüşme bu genç öğrencinin, Ahmet Say’ın hayatını kökünden değiştirecekti.
NÂZIM’DAN SAY’A: SENİN MÜCADELE YERİN YURDUNDUR
Nâzım Hikmet, karşısındaki gencin şiir başta olmak üzere edebiyat bilgisini görünce hayli memnun oldu. Uzun uzadıya sohbet ettiler.
Sonra Nâzım birden şu soruyu sordu:
“Her şey iyi güzel de önümüzdeki yıllarda ne yapacaksın bakalım? Neler planlıyorsun gelecek için?”
“Cezayir’e gitmek istiyorum. Evet, bağımsızlık savaşı veriyor onlar.”
“Olamaz, yanlış” diye bağırdı Nâzım.
“Neden?” diye sordu Ahmet Say.
“Sen cephenin ön saflarına gitmelisin. Senin mücadele yerin yurdundur. Görmüyor musun yurdun halini? Emperyalizmi kapıdan kovduk bacadan girdi. Gitmelisin. Cephenin ön saflarına gitmelisin!”
Ahmet Say bir an düşündü ve “Tamam,” dedi, “cephenin ön saflarına gideceğim.”
Ziyaret sona erip Ahmet Say’ı uğurlarken Nâzım tekrar sordu:
“Anladın değil mi meseleyi?”
“Anladım, benim gideceğim yer, cephenin ön saflarıdır. Bunu hiç unutmayacağım.”
Unutmadı da. Bu görüşme Ahmet Say için hayatının ilk dönüm noktası oldu.
YAZMAYA ORHAN KEMAL’İN TAVSİYESİYLE BAŞLADI
Türkiye’ye döndü, Bingöl’e gidip öğretmenlik yapmaya başladı. Bir yandan da ufak teybiyle ağıtlar, türküler derledi. İstanbul’a döndüğünde bir vesileyle Orhan Kemal’le tanıştı. İşte bu tanışma, Nâzım Hikmet’ten sonraki ikinci dönüm noktasıydı onun için.
Orhan Kemal’le sohbet ederken ona heyecanla Anadolu’yu, Bingöl’ü ve çevresini anlatmaya başladı. Orhan Kemal basit ama sihirli sözcüklerle karşılık verdi:
“Bunları yazsana.”
Ahmet Say yazmak istiyordu ama nasıl yapacağını bilmiyordu.
“Bana anlattığın gibi yaz. Düpedüz yaz. Sakın edebiyat yapmaya kalkışma!”
Turgay Gönenç’e verdiği röportajında belirttiği gibi, aslında edebiyata hiç de uzak değildi, öncelikle iyi bir okurdu. Dahası Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Cengiz Bektaş, Önay Sözer onun İstanbul Erkek Lisesinden arkadaşıydı. Yazma konusundaki cesareti ise Orhan Kemal’in sözlerinden aldı. Öyküler yazmaya koyuldu.
4 KEZ HAPSE GİRDİ
Bir yandan da dergi çıkarmaya başladı. 67-70 yılları arasında Türk Solu dergisini çıkaranlar arasındaydı. Derginin oldukça güçlü bir yazar kadrosu vardı. Kadroda Hikmet Kıvılcımlı, İlhan Selçuk, Aziz Nesin, Uğur Mumcu, İlhami Soysal, A. Başer Kafaoğlu, Reşat Fuat Baraner, Mihri Belli vardı.
Derginin yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi, tabii davalar ardı ardına geldi. Hakkında 14 ağır ceza davası açıldı. 4 kez hapse girdi, toplam 17 ay hapis yattı. İşkence gördü. Orada yaşadıklarını hayatı boyunca unutmadı.
“Hapishaneden söz açınca yeryüzünün bütün mahpuslarını kucaklamak geliyor içimden” derdi. Yıllar sonra “Yargısız Adalet, Adaletsiz Hukuk” adı ile düzenlenen Uğur Mumcu’yu anma etkinliklerine cezaevi katliamlarının faili Hikmet Sami Türk katıldığında çıkıp “Hapishanenin içerisindeki silahsız, savunmasız, eli kolu bağlı insanları fosfor bombasıyla yakmıştır. Hikmet Sami Türk o dönemden birinci dereceden sorumludur. Çünkü Adalet Bakanıydı” diye haykırırken bu sorumlulukla hareket ediyordu.
Gerçek bir aydın sorumluluğuydu bu, susmuyor, yeri gelince muhatabının yüzüne haykırabiliyordu.
Mahpusluk döneminde de çalışmaya devam etti. Koğuştaki bir dolandırıcı dikkatini çekiyordu. Akıl almaz yöntemlerle insanları kandırıp paralarını alan adamın anlattıklarıyla Türkiye’nin son yıllardaki değişimini yan yana koyduğunda ortaya oldukça muzip ve bugün hâlâ saygınlığını koruyan Kocakurt romanı çıktı.
Cezaevinden çıktıktan sonra tamamladığı romanıyla Milliyet İlk Roman Yarışması’na katıldı. Tam 312 romanın katıldığı yarışmada mansiyon aldı. Kitap basıldı ve büyük ilgi gördü. Kübra Yeter’in 2018’de Posta Kitap’a yazdığı yazıda aktardığına göre, Kocakurt’tan kazandığı parayla oğlu Fazıl Say’a piyano aldı.
12 MART SÜRECİNDE İŞSİZ KALDI, ANSİKLOPEDİ SATTI
Hapisten çıktıktan sonra işsiz kaldı. Erdal Öz’ün teklifiyle Can Yayınları’nın çocuk kitapları serisine omuz verdi. Bir yandan da ansiklopedi satmaya başladı. Ansiklopedileri arabasına koydu, Anadolu şehirlerini gezip satış yaptı.
1977’de 6 yıl sürecek yeni bir maceraya atıldı. Cemal Süreya ile birlikte Türkiye Yazıları adlı, Türkiye’de oldukça ses getiren dergiyi çıkarmaya koyuldu.
Türkiye Yazıları, memleketin edebi ritmini oluşturan dergiler arasındaydı.
Bu büyük emek gerektiren sürece dair Ahmet Say şöyle diyecekti:
“Bir doğa kuralı olarak insan, çocuğu için nasıl her şeyini vermeyi göze alırsa, ben de bu yayınlar için işte öyle varımı yoğumu ortaya koydum. Varım yoğum ise şunlardı: Son derece kararlılık, başarı hırsı, günde 14 saat çalışmamı sağlayan bir enerji ve gençlik ve sağlık...”
ÖN SAFLARDA OLDU, ÖN SAFLARDA ÖLDÜ
Sonraki yıllarda üretmeye, çalışmaya devam etti.
İpek Halıya Ters Binen Kedi, Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi, Müzik Üzerine, İnsanoğlu İnsanlar ve diğerleri…
Evet, oğlu Fazıl Say’ın dünyanın tanıdığı bir piyanist olma sürecinde verdiği emekler de kuşkusuz çok önemliydi ama koca tarihindeki önemli emeklerinden sadece biri buydu.
Ahmet Say, bol keseden dağıtılan ve bazılarınca kendi kendilerine yapıştırılıveren “aydın” tanımının karşılığıydı.
Nâzım Hikmet’in önerisiyle memleketine dönüp ön saflarda mücadele etti. Orhan Kemal’in dediği gibi, “Edebiyat yapmaya kalkışmadan” kıymetli eserler verdi.
Hapse, işkenceye rağmen üretmeye devam etti.
Onun bu koca tarihi, bir “varını yoğunu” ortaya koyma tarihiydi.
Tam da bu nedenle “Ağaçlar Çiçekteydi” adlı anı kitabı, aynı zamanda bir mücadele tarihiydi.
Kaybı büyük; eserleri, dergileri, mücadelesi kadar büyük.
AHMET SAY: ‘SESİM DAHA GÜR ÇIKIYOR, EVRENSEL’DEYİM’
Aydın Çubukçu, Evrensel Kültür dergisi yayıma hazırlanırken Ahmet Say’ın kapısını çaldı. Ahmet Say hiç düşünmeden “Yazarım” dedi.
Uzun yıllar boyunca Evrensel Kültür’e yazmaya devam etti. “Hemen her sayı, hevesle yazdım durdum. Benim dergimdir o” diyecekti.
Daha sonra Evrensel gazetesinde yazmaya başladı. Hatta bu haberi, “Sesim daha gür çıkıyor. Evrensel’deyim” diye duyurdu. “Her gün getirdiği ‘söz’le gelişmeye yönelen bir gazetedir Evrensel” diye anıyordu Evrensel’i…
Evrensel'i Takip Et