Soma Katliamı’nın 8. yıl dönümü: Katiller dışarıda avukatlar tutuklu
Soma Katliamı'nın üzerinden 8 yıl geçti. 8 yılda tutuklu hiçbir sanık kalmazken, davanın iki avukatı ise tutuklu.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Dilek OMAKLILAR
Manisa
Manisa’nın Soma ilçesinde 301 maden işçinin yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden 8 yıl geçti. Yıllarca madenci ailelerinin ve avukatların yürüttüğü Soma davasında 301 işçinin ölümünden sorumlu olan tutuklu hiçbir sanık kalmazken davanın avukatlarından ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay ise çeşitli gerekçelerle tutuklu. Soma’da yaşamını yitiren madencilerin aileleri bu adaletsizliğe tepki gösterirken mücadelelerini ise sürdüreceklerini söylüyor.
Soma Katliamı’nda oğlu Uğur Çolak’ı kaybeden Soma 301 Madenciler Sosyal Yardımlaşma Derneği Başkanı İsmail Çolak, “Adalet ölen çocuklarla birlikte 13 Mayıs 2014’te göçük altında kaldı” dedi. Yıllar geçse de verdikleri mücadelenin bitmeyeceğini dile getiren Çolak, “Can Gürkan’a sadece 2 yıl 6 ay kadar daha ceza çıktı. Kabul edilebilir değil. Biz davayı Anayasa Mahkemesine taşıdık. Oradan da umutlu değiliz ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar götüreceğiz” diye konuştu.
"ÇOCUKLARIN TRAVMASI BÜYÜYOR"
Yıllar geçse de madenci çocuklarında katliamın etkilerinin sürdüğünü dile getiren Çolak, “Kendi torunumdan pay biçiyorum. İsmail Ayaz o zaman 2 yaşındaydı, şimdi 10 yaşında. Artık sorgulamaya başladı. Babasının ölümünü kabullendi ama neden öldüğünü, sorumluları sorgulamaya başlıyor. Travmalar baba hasretiyle büyüdükçe daha da artıyor” dedi.
Çolak “8 yıl geride kaldı. Gün geçtikçe acıların azalması lazım ama yara kabuk bağladı, için için acımız devam ediyor. Unutmak mümkün değil” diye konuştu.
Soma davası avukatlarından Selçuk Kozağaçlı’nın ve Can Atalay’ın tutuklu olduğunu hatırlatan Çolak, “Bizim avukatlarımız içeride, sanıklar ise ödül gibi cezalar alıyor. 301 insanın katilleri içeride değil ama bu davayı savunan, hiçbir şey beklemeden, karşılıksız bu davaya bakan Selçuk Kozağaçlı, Can Atalay içeride. Onlar evladımız gibiydi. Yargının olmadığı bir ülkede suçsuz yere tutuklandıklarını düşünüyorum. Ama bir gün adalet yerini bulacak ve bu kararları verenlere de bir gün adalet gerekli olacak. Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay’a sizin aracılığınızla selam gönderiyoruz” diye konuştu.
SERMAYE SİYASET İLİŞKİSİ VE SENDİKAL BÜROKRASİ
Soma’da 13 Mayıs 2014’te yaşanan madenci katliamı, siyasetle sermaye arasındaki rant ilişkisini ve sendikal bürokrasinin rolünü tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermişti.
- Yörede tarımın bitirilmesi ile madenlere mahkum edilen emekçilerin, madende çalışabilmek için önce AKP’ye üye olmalarının şart koşulduğu ortaya çıkmıştı. İşçiler mesai saatlerinde işyerinden çıkarılıp AKP’nin Manisa’daki mitinglerine götürülmüşlerdi. Bunun karşılığında şirket yeni ihaleler almıştı.
- Soma kömürlerinde işe alımların tarımdaki gibi “dayıbaşı”lar, yani taşeronlar eliyle yapıldığı, kendileri de madende çalışıyor görünen bu “dayıbaşı”ların çıkan kömür miktarı üzerinden prim aldığı, işçiler üzerindeki “Hadi hadi” şeklindeki üretim baskısının bunlar eliyle yapıldığı da öğrenilmişti.
- Bir başka çıkar grubunu da zamanında binasını işçilerin kendi elleriyle yaptığı Maden-İş Sendikası yöneticileri oluşturuyordu. Patron eliyle örgütlenip, işçilerin şikayetlerine kulak tıkayan sendikacılar, her seçimde işçilerin ellerine zarf tutuşturup istedikleri yöneticileri seçtiriyorlardı.
- Katliamın kamu ayağındaki sorumluları ise hiç yargılanmadı. Devlet bürokrasisi ve hükümet içindeki sorumluların mahkeme hatta Danıştay kararlarına rağmen yargı önüne çıkmaları amirleri tarafından engellendi. Hesap vermediler.
SOMA DAVASI ANAYASA MAHKEMESİ'NE TAŞINDI
Soma davası, üyeleri değiştirilen Yargıtayın düşük cezaları onamasından sonra Anayasa Mahkemesine taşındı. Karara şerh düşen Yargıtay üyeleri madenin patronu Can Gürkan’a olası kastla öldürme suçundan ceza verilmesi gerektiğini ifade ederken ceza bilinçli taksirle verildi. Yargıtayın onama kararıyla birlikte, 2020 yılındaki infaz düzenlemesinden yararlanan Gürkan, yaklaşık iki buçuk yıl daha hapis yatacak. Gürkan’a verilen 20 yıllık cezanın infazı yarı yarıya indirilerek 10 yıla düşürülecek, 3 yıl denetimli serbestlik ve Gürkan’ın hapiste kaldığı 4.5 yıl da düşülecek. Cezanın 2 yıl 6 aylık infazı kalacak. Gürkan, 301 madencinin her biri için 8 gün hapis yatmış olacak. Bu karara karşı aile avukatları Anayasa Mahkemesine başvurdu. Öte yandan Soma Katliamı davasının avukatlarından Selçuk Kozağaçlı hâlâ tutukluyken, geçtiğimiz haftalarda Gezi davasında verilen skandal kararla davanın avukatlardan Can Atalay da tutuklandı. Soma Katliamı’nın sorumlularına verilen cezalar ödül niteliğini taşırken avukatlara verilen hapis cezalarına da tepkiler sürüyor.
"İNSAN İSTER İSTEMEZ YERİN ALTINDA TEDİRGİN OLUYOR"
Soma Katliamı’nın ardından bölgede yer alan madenlerdeki kötü çalışma koşulları da gündeme gelmişti. Madenciler zaman zaman eylemler düzenleyerek çalışma koşullarının iyileştirilmesini istemişti. İmbat Madencilik işçileri baskı ve idari cezalara karşı eylem yaparken Ege Linyitleri İşletmesine (ELİ) bağlı açık ocaklardan Sarıkaya panosunun özelleştirilip davet usulüyle Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) firmasına verilmesi kararı üzerine de eyleme başlayan maden işçileri kararı geri çektirmişti. Bir yandan da halen 2013 yılında kapatılan Uyar Madencilik AŞ’ye ait maden ocağında işten çıkarılan işçilerin bir kısmının tazminat hakları için mücadeleleri sürüyor.
Yaklaşık 3 bin işçinin çalıştığı Polyak Madeni’nden bir işçi katliamdan sonra denetimlerin ve “ufak tefek” önlemlerin artırıldığını söylüyor.
Sadece çevre illerden değil Konya’dan dahi çalışmaya gelen madencilerin olduğunu söyleyen bir başka işçi, fazla mesailerden şikayet ediyor. İşçi, bayramda da çalıştıklarını ifade ediyor. Maden işçisi, “Çok mesai var. Mesailerle ücret de artıyor. Bayramda 4 gün çalıştım. Üzülmedim. Çünkü hayat şartları bunu dayatıyor. Bir markete girdin mi 300-500 TL artık kurtarmıyor” dedi.
"İMBAT’TA KÖLE GİBİ ÇALIŞIRDIK"
Daha önce İmbat’ta, şimdi başka bir madende çalışan bir işçi de “Oradaki şartları çok iyi biliyorum. Konteynerlerde çalışırdık, orada kölelik yapardık. İmbat’tayken gece vardiyasını hiç sevmezdim, vardiyaya gitmek istemezdim psikolojik baskıdan kaynaklı” dedi.
Benzer bir katliamın bir daha yaşanmayacağının söylenemeyeceğini belirten başka bir işçi de “Çok riskli. İnsan zaten ister istemez yerin altına girdiğinde tedirgin oluyor. 850-1000 metre yerin altına giriyoruz, nasıl olmasın? Ama Soma davasındaki cezalara da bakarsak, kim inanıyor ki Türkiye’de adaletin olduğuna? Aynı çanakta kaşık sallamış insanlardan ne beklenir? Türkiye siyaseti de ortada. Aslında onların ömür boyu çıkmamaları gerekirdi” diye konuştu.
"ŞİRKETLER YETER Kİ KÖMÜR ÇIKSIN DİYOR"
Bir başka maden işçisi de “Bu 8 yılda yaşananlar, işçinin canının, emeğinin yönetenler gözünde ne kadar kıymetsiz olduğunun göstergesidir. 8 yıl sonra Soma’nın kömür ocaklarında şirketler daha çok söz sahibi olmuş, pervasızca harita üzerinde sahaları paylaşmış, gelecek 50 yılın kömür rezervlerini ipoteklemiş durumdalar” dedi.
Soma’da binlerce işçinin madenlerde çalışmak mecburiyetinde olduğunu söyleyen işçi, “Binlercesi de sırada beklemekte. Mecburuz, başka seçeneğimiz yok. Herkesten önce patronlar da farkında bunun. O yüzden de işsiz kalma korkusu her işçide var. Bunda ekonomik krizin de payı var zaten. Bu krizi fırsata çeviren şirketler yeter ki bantlardan kömür akmaya devam etsin diye bakıyor. E kömürün tonu piyasada 4 bin TL olmuş. Ocaklardan çıkan kömürler daha havada kapılıyor, kömür borsası oluşmuş, taşı bile siyaha boyayıp satacaklar neredeyse, böyleyken kim işçiyi düşünür” diye konuştu.
"İŞÇİ ÖRGÜTLENMEDEN BU CENDEREDEN ÇIKILMAZ"
“Özel şirketi, taşeronu, onun taşeronu, nakliye şirketleri, torbalama şirketleri kazandıkça kazanırken olan işçiye oluyor” diyen bir işçi de şöyle devam ediyor: “Maden işçisi mücadele örgütleri aracılığıyla, kaderini kendi eline almadan, bu cendereden çıkamaz.”
Bir başka işçi de “İktidarın her türlü müdahalelerinin olduğu davada bugün itibariyle şirket sahiplerinden, sorumlu kadrolardan cezaevinde yatan kimse kalmadı. 301 yalnızca bir sayı olarak kaldı, bir de şirket üzerinde hiçbir yaptırımı, sorumluluğu, yetkisi olmayan ELİ çalışanı iki mühendise 12’şer yıl ceza verildi. Onlar kurban seçildi bence. Bunlar unutulmamalı” dedi.