Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza tek adam rejiminin azınlık temsiliyle devamı için
Kaftancıoğlu’nun ceza alması bir boy ölçüşme ve gücünü test etme provası. Kırılamayan zincirler takma, zincire zincir ekleme hamlesi. Görüldü ve anlaşıldı. O halde yürürüz zincirleri kıra kıra hey…
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Nuray SANCAR
CHP İstanbul İl Başkanlığının önünde birikenleri coştursun veya teselli etsin diye bir marş çalıyor: “Geliyoruz zincirleri kıra kıra hey, adaleti kura kura hey…” Aslında marşın CHP versiyonu bu. “Faşistlerin/burjuvanın, patronların kafasına vura vura hey…” diye devam eden biçimleri var.
Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen cezanın Yargıtay tarafından onanması üzerine bina önünde toplanan kalabalık, CHP’nin sadece İl Başkanı değil aynı zamanda “özgül ağırlığı” haline gelmiş bir siyasetçi için teyakkuzun boyutunu gösteriyor.
Sadece son bir haftada kullanılan zincirler düşünüldüğünde bile son derece anlamlı bu marş. Gezi davasında yargılanan tanıkların tutuklanması ve bu konuda yayın yapan televizyon kanallarına verilen cezaların üzerine, Canan Kaftancıoğlu’nun yıllardır ara ara sürüme sokulan tweet’ine kesilen faturayla tüy dikildi. Gezi döneminde, bundan 9 yıl önce atılan tweet’in hesabı soruluyor şimdi. Gezi davası da yap boz tahtasına çevrildiğine göre bu da prosedüre uygun. Bu göstermelik mahkemeler, İYİ Partili Metin Gürcan’a (Osman Kavala’ya ve Selahattin Demirtaş’a da) yapıldığı gibi, tutukluya tahliye kararı verip daha kapıdan çıkmadan geri almak, böylece dava süreçlerini sansasyon dizisi ve gösteri haline getirerek davanın hukuki içeriğini konuşulamaz hale getirdikçe, bir tweet’te paylaşılan taş atan yüzü maskeli kadının Canan Kaftancıoğlu olduğunu iddia etmek de mümkün oluyor. Kaftancıoğlu istediği kadar “O ben değilim” desin. Çıkan gürültü o kadar yüksek ki üzerine bir kez yafta yapıştırılanın sesi duyulmaz oluyor. Duyulsa da fark etmez “O sensin” demişse sensin!
Halbuki iktidarın üst düzey bürokratlarının kimler kimlerle yarenliği, bunu belgeleyen fotoğrafları var. Saymayalım şimdi ama ulusal ve uluslararası kara para trafiğinde seyrederken görülmüş, yakalanmış, hakkında iddialar bulunan bir dizi insan geçti bu fotoğraflardan. Hiçbir şey de olmadı. Çünkü aslında bu memlekette suç tanımı diye bir şey yok. İktidar yargısı, kes yapıştır, yalan yanlış iddialarla kurulan mahkemeler sayesinde ikili bir sonuç elde etti. Herkes işleyişi bildiği için gücüne dayanarak iktidarın kendi kadrolarına yönelik iddiaların yalan olduğu peşinen kabul edildi ve yargılama bile yapılmadı. Ama karşısındakinin güçsüzlüğüne dayanarak da uyduruk delillerle müebbetler kesilmeye başlandı. Kimileri yalancı şahitler, uyduruk deliller oluşturarak, dedikodular ve söylentilere dayanarak yargılanırken bazılarına hiçbir şey olmadı. Pişkin pişkin işlerine devam edebiliyorlar.
Canan Kaftancıoğlu’na ceza verilmesi, iktidarın önümüzdeki süreci nasıl bir cüretle yürütmeye hazırlandığını gösteriyor. Bir bakıma iktidarın, yargı eliyle kendi gücünü ve karşısındakinin neler yapabileceğini test etmeyi umduğu bir karar bu. Çıta biraz yükseğe çekildi. Yaklaşmakta olan seçimler için mıntıka temizliğine, yerel seçimlerde oy çuvallarının üzerine yatarak partisinin oylarını kollayan bir İl Başkanı’ndan başlanması gerçekten bir cürettir.
7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidara gelemediği için seçimleri zorla yenileten iktidar partisinin 1 Kasım seçimlerini kazanmak için yaptıkları, şimdi iyice gerilemiş oy oranı bir ölçü alınırsa, yapacaklarının teminatıdır. İktidar, kaybetmemek için elinden geleni yapacak.
Ama iğreti bir birlik halindeki ana muhalefetin kendi bileğine taktığı en büyük zincir bundan önce geçmiş günahları. Davutoğlu o zaman Başbakan’dı ve 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki süreç hakkında konuşmuyor, konuşamıyor. Kılıçdaroğlu kendisinin istikşafi görüşmelerle nasıl oyalandığını anlatmıyor. “Ver dört yüzü al Canan’ı” noktasına gelmişsek oralardan geldik. Seçilmiş HDP’li belediyeler kayyuma verilirken vaktinde çıkarılmayan sesin, iktidara hükümet muamelesi çekerken önüne teskere geldiğinde bunu devlet politikası kabul edip onaylamanın, kazandaki kurbağanın altındaki ateşi harlamak anlamına geldiğini unutmayalım. Şimdiye kadar bu zincirleri kırma konusunda pek bir şey yapmadı ana muhalefetler.
Ama buraya takılacak zaman değil. Memleketin önündeki tehlike büyük. Tek adam iktidarının azınlık temsiliyle devam etmesi için iktidarın hoşlanmadığı sesleri susturmaya çalışacağı görülüyor. Dünya ve jeostratejik ahval, sürekli artan enflasyon, yaklaşan ekonomik kriz, bunu daha da zorlaştırmakta. Ocak ve şubat aylarında bir parça zam yapılarak geri çektirilen işçi eylemlerini, tekerrür ettiğinde yatıştıracak kaynak yok. Çünkü hepsi sermayeye aktarıldı. Erdoğan en çok Gezi tipi bir kalkışmadan korkuyor ama çok daha derin bir kaynama ile yüz yüze. Dipten gelen dalga, Gezi gibi kolay söndürülebilir nitelikte değil. Çünkü söz konusu olan üretimden gelen güç!
Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza, bu yönüyle sadece seçimlere yönelik bir ön almayı amaçlamıyor sadece. Tek adam rejimi, muhalefet, genişletilmiş parlamenter sistemi getirmek için bir araya gelmesine rağmen onlar da biliyorlar ki artık devletin biçimi haline gelmiş durumda. Parlamenterlere verilen yetkinin artırılmasıyla halledilebilir bir sorun değil. Dünya ekonomik parametreleri önümüzdeki sürecin daha da kötüye gideceğini, siyasi veriler de Ukrayna’dan itibaren çok sert kapışmaların yaklaştığını gösteriyor.
Sert paylaşım savaşlarında masadaki ve sahadaki pastadan her zaman pay iddia eden iktidar, içerdeki cephe gerisini süt liman haline getirmeden bu süreçten istediğini elde edemez.
Canan Kaftancıoğlu’nun ceza alması basit bir şey değil. Bir gözdağı. Bir boy ölçüşme ve gücünü test etme provası. Ona yapılan, halkın iyi kötü tırnakla kazandığı demokratik kırıntıların tasfiyesine yönelik bir uygulama. Kırılamayan zincirler takma, zincire zincir ekleme hamlesi.
Görüldü ve anlaşıldı. O halde yürürüz zincirleri kıra kıra hey…