Canan Kaftancıoğlu davası siyasi bir davadır
Muhaliflerin iktidara söylediklerinin daha sertlerini iktidar temsilcileri her gün muhaliflere söyledikleri halde bunlar hakkında bırakın ceza vermeyi dava dahi açılmaz. Savcılar ifade özgürlüğü der.
Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Av. Kamil Tekin SÜREK
Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza Yargıtay tarafından onandı. Yargıtay’dan dosya Ağır Ceza Mahkemesine döndüğünde cezanın infazına geçilecek.
Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza “kamu görevlisine hakaret” gerekçesiyle verilmiş. Kaftancıoğlu’na verilen cezaya konu edilen sosyal medya paylaşımları 2013 senesinden başlıyor, 2015 senesine kadar devam ediyor.
Ceza verenler akıllarınca kurnazlık yapmışlar, 2013 senesi zamanaşımına girer diye zincirleme suç kabul etmişler yapılan paylaşımları ve 2015 senesini zamanaşımı için başlangıç senesi olarak almışlar. Zincirleme suç ile cezada da indirim yaparak kamuoyunun tepkisini azaltmayı hedeflemişler. Zincirleme suç kabul edilmeseydi, bazı fiiller zamanaşımına girecekti ama zamanaşımına girmeyenler mevcut cezadan daha fazla bir cezaya neden olacaktı. Gazetelere ya da başka sanıklara bu zincirleme suç nitelemesini yapmıyorlar. Buradan da anlaşılıyor ki “Canan Kaftancıoğlu’na 10-15 sene gibi bir ceza vermeyelim, 4-5 sene yeter. Böylece hem onu siyaset dışına iteriz hem de biraz yatıp çıkar, kamuoyundan fazla tepki almayız” diye düşünmüşler.
Kaftancıoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarının benzerlerini o tarihlerde milyonlarca kişi paylaştı. Bu kişilerin tümünü cezalandırmadılar. Zaten öyle bir şey mümkün değil. Seçiyorlar. Siyasi olarak cezalandırmak istediklerinin 2013’e kadar sosyal medya paylaşımlarını inceleyip dava açıyorlar. Oysa AKP’lilere yargı şöyle bir fiili af getirdi: 17-25 Aralık tarihine kadar “terör örgütü ile ortak çalışmak, yardım etmek, terör örgütü üyesi olmak” suç sayılmadı. Ama o tarihten önce AKP ve Tayyip Erdoğan’ı eleştirenler hakkında Canan Kaftancıoğlu davasında olduğu gibi davalar açıldı.
Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medyada paylaştığı eleştiriler o dönemde herkes tarafından yapılıyordu. Bugün iktidar ortağı olan Devlet Bahçeli, Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu’nun da en az Canan Kaftancıoğlu kadar sert sözler içeren paylaşımları vardı.
Esasen demokratik bir ülkede “Cumhurbaşkanı’na ve kamu görevlisine hakaret” diye suçlar olmaz. Bizdeki gibi devletin kutsallaştırılması baskıcı, despot rejimlerde olur. Devlet kutsal falan değildir. Devleti kutsal saymak trenleri kutsal saymak gibi bir şeydir.
Cumhurbaşkanı ya da bakanlar ve diğer devlet görevlilerine biri hakaret etmişse, diğer kişilere hakaret prosedürü neyse o uygulanmalıdır. Bence, hakaretin ceza yargılaması değil tazminat hukukunda yeri olabilir.
Devlet yönetimindekilere karşı hakaret fiilleri, normal yurttaşlara göre daha fazla hoşgörü görmelidir. Çünkü devlet görevlileri, yurttaşlara vekaleten görev yaparlar ve asil, vekaleti layıkıyla yerine getirmeyenleri daha sert eleştirme hakkına sahiptir. Pek çok ülkede cumhurbaşkanı, başbakan ve devlet görevlilerini hırsız, hayvan, eşek ve benzeri ifadelerle eleştirmek ceza yargısı ya da tazminat hukukunun kapsamına girmez.
Bir de işin çifte standartlı tarafı söz konusudur. Muhaliflerin iktidara söylediklerinin daha sertlerini iktidar temsilcileri her gün muhaliflere söyledikleri halde bunlar hakkında bırakın ceza vermeyi dava dahi açılmaz. Savcılar “İfade özgürlüğü” der.
Canan Kaftancıoğlu gibi diğer iktidar muhaliflerinin de cezalandırılmaması için demokrasi isteyen herkes güçlerini birleştirmeli ve mücadele etmelidir. Bu davaların Gezi günlerinde açılamayıp sekiz sene sonra açılması da kitlesel mücadelenin gerekliliğini göstermektedir.