Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent: İktidarın elindeki tek araç yasak
Peş peşe yasak kararlarına her gün yenisi ekleniyor. Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent: Parmak sallayan ve tehdit eden bir iktidarı yerinden etmenin yolunu birlikteliği örgütleyebilmekten geçiyor.
Fotoğraf: Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Peş peşe yasak kararlarına her gün yeni bir kent ekleniyor. İktidarın yasakçı politikasını değerlendiren Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent, giderek derinleşen ekonomik krizde hükümetin tutumunu işaret ederek, "Tabii bu sınıfsal tercihin yanında İslamcılığın bir mecburi yaşam formu olarak dayatılması gibi ideolojik motiflerin topluma giydirilmesi için de baskı ve zora ihtiyaçları var” değerlendirmesinde bulundu.
Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent, giderek normalleştirilmek istenen yasaklara ilişkin gazetemize konuştu. Rize ve Eskişehir’de getirilen yasaklar, Türkiye bakımından yeni de istisnai olmadığını söyleyen Demirkent, “Örneğin Van Valiliği’nin yasaklama kararlarına bakınız, neredeyse beş yıldır 15 gün arayla kesintisiz olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasaklanıyor. Hakkari Valiliği, Eskişehir ve Rize’yle aynı tarihlerde yine yasak yayımladı. Adana’da aynı gerekçeyle yasak getirildi. Diyarbakır Valiliği’nin Urfa Valiliği’nin açıklamalarını tarayın. 15’er günlük yasaklarla karşılaşacaksınız. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın günlük raporlarını geçmişe dönük taradığınızda her ay getirilen yasakları görürsünüz” dedi.
‘TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER ASKIYA ALINDI’
7145 sayılı Kanun ile İl İdaresi Kanunu’nun 11. Maddesine ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 6 ile 7. Maddelerine eklenen hükümler sayesinde yasakların olduğunu belirten Demirkent devamla şunları söyledi: “Peki 7145 sayılı kanunu nasıl biliriz? Onu da hükümetin 2018 yılında OHAL’in uzatılmamasının ardından fiili OHAL rejiminin bu kanun ile süreceğini açıklamasından biliyoruz. Dolayısıyla bu yasakların olma nedeni, Türkiye’de askıya alınmış diğer temel hak ve özgürlükler gibi toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını kullanılamaz hale getiren fiili OHAL rejimi sayesinde oluyor. Bu rejimin taşlarının nasıl döşendiğini Türkiye toplumu olarak hep birlikte yaşadık. 2017’de yeni rejim mühürsüz oyların geçerli sayıldığı meşruiyeti tartışmalı bir halk oylaması ile kabul edildi, hem de OHAL resmi olarak sürerken. İşte birinci sorunun yanıtı bu: Anayasayı askıya alan fiili rejim, fiili yöntemlerle egemenliğin gerçek sahibi olan halkın protesto hakkını engelliyor.”
‘ZORA DAYALI RIZA’
“Erdoğan ve Bahçeli’nin Haziran 2015’te rıza üretme kapasitesini yitirmesiyle saf zora dayanacağı ortadaydı” diyen Demirkent, bunun zemini OHAL aracılığıyla kurulan fiili yönetim biçimiyle, olağanüstü yönetim araçları kullanmakla yaratıldığına dikkat çekti. İktidar pandemi başta olmak üzere her olayı olağanüstü yönetim araçlarını geliştirmek için kullandığını söyleyen Demirkent, “Sokağa çıkma yasaklarının biçimi, alkol yasağı, müzik yasağı, iktisadi krizin idaresi… Türkiye toplumu, Korkut Boratav’ın verilerle serimlediği gibi bölüşüm ilişkilerinde cumhuriyet tarihinin en büyük el koymalarından birinin içinde. Sermaye sınıflarının geniş emekçi sınıflarının payına görülmemiş düzeyde el koyduğu bu dönemde, bu baskıcı düzenin sürmesi elbette sınıfsal bir tercih. Tabii bu sınıfsal tercihin yanında İslamcılığın bir mecburi yaşam formu olarak dayatılması gibi ideolojik motiflerin topluma giydirilmesi için de baskı ve zora ihtiyaçları var” ifadelerini kullandı.
İktidarın elindeki aracın yasaklar olduğuna vurgu yaparak buna yüklendiğini anlatan Demirkent, “AKP-MHP rejiminin beka stratejisini gündeme getirmesiyle başlayan 2015 Kasımından beri topluma vaat ettiği bir gelecek var mı? Nankörlük etmeyin diyor, simit yiyin diyor, gaz yoksa battaniye örtünün diyor. Demokratik haklarını kullanan işçiye, öğrenciye sokak ortasında işkence ile gözaltı vaat ediyor, cezaevi vaat ediyor, sansür vaat ediyor. Şimdi böyle bir iktidarın varlığı demokratik koşullarda sürebilir mi?” diye sordu.
Kriz koşullarının derinleşmesiyle, olağanüstü yönetim araçlarının da genişlettiğine dikkat çeken Demirkent, “Bu ortamda seçimleri iktidarın barışçıl biçimde el değiştirmesinin biçimsel bir prosedürü olarak görmek en hafif tabirle safdillik olur. Bu yasaklar ve zor, nasıl ki bu düzenin devamını sağlamak için geliştirilen araçlar nedeniyle varsa, seçim de iktidarın kurduğu düzenin sürmesi için yapılandırılıyor, bu zor araçlarının da seçimin yapılandırılmasında kullanılacağından şüphe duymuyorum. Burada sonucu belirleyecek olan halkın örgütlü, programlı güçlerinin seçimi bir prosedür olmaktan çıkarıp politik bir mesele haline getirip getiremeyecekleri. Çünkü, bir siyasal toplulukta örgütlenmiş bir halktan daha güçlü bir kişi, kurum olamaz” değerlendirmesinde bulundu.
‘YASAKLARA KARŞI BİRLİKTELİK ÖRGÜTLENMELİ’
Yasaklara karşı muhalefettin tutumuna dair soruya Demirkent, belli bakımlardan bu soruya yanıt vermekten kaçındığını ifade ederek, “Öncelikle muhalefet bir bütün değil. AKP-MHP’nin izlediği Türk-İslam sentezci politikaları sürdürmek ya da AKP’yi ve Erdoğan’ı yaratan neoliberal kurumları yeniden güçlendirmek ya da emekçilerin öfkesini ırkçı saiklerle yanlış hedeflere yönlendirmek isteyen çeşitli muhalefet biçimleri var. Bu muhalefet biçimlerinden mevcut yasaklara ilişkin nasıl bir tepki beklemeliyiz?” diye sordu.
Münferit olaylar için, muhalefetin, demokratik kitle örgütlerinin zorlamasıyla ancak, bu yasakları, zor araçlarını kınamalarını beklenebileceğini söyleyen Demirkent, “Yani demokratik toplumun gücü onları yönlendirdiğinde, kınamaya, tepki göstermeye zorladığında. Bu nedenle, AKP-MHP’nin halk sınıflarının çıkarlarına, geleceğine saldıran politikalarını ortadan kaldırmaya ve yerine emekçi sınıfların yararına iktisadi ve siyasal bir program koymaya; AKP-MHP’nin politikaları kapsamında insana ve doğaya karşı işlenen suçlarla hesaplaşmaya ve demokratik bir düzen yaratmaya odaklanan bir muhalefet yaratmak mümkün mü? Bu soru bir kişinin tek başına yanıtlayacağı bir soru değil, ancak örgütlenerek, birlikte karar vererek, yirmi yıldır herkesi kendisi gibi konuşmaya zorlayan bir adamın karşısında çok olarak, farklı tonlardan farklı seslerden konuşan insanların birlikte gelecek hayali kurabildikleri bir zeminle ancak mümkün. Yirmi yıldır parmak sallayan, bağıran ve tehdit eden bir iktidarı yerinden etmenin yolunu böyle bir birlikteliği örgütleyebilmekte görüyorum” ifadelerini kullandı. (İstanbulEVRENSEL)
BAZI YASAK KARARLARI
- Eskişehir’de valilik festival döneminde toplu etkinlik yasağı geldi.
-Adana'da Furkan Vakfı kurucusu Alparslan Kuytul’un gözaltına alınmasının ardından kent genelinde toplantı ve yürüyüşlere yasak getirildi.
-DEVA Partisi Antep mitingine önce izin sonra yasak.
-Rize Valiliği çay eylemini ‘milli güvenlik sorunu’ diyerek yasakladı
-Bölge illerinde de çok sayıda eylem yasağı zaten var…