15 Mayıs 2022 00:40

Gonca ÖZMEN

Yazınsal çeviri yapan kişinin bir yaratıcı olduğuna inanıyorum çünkü yazınsal çeviri, yaratıcı bir yorumlama, anlamlandırma ve yeniden yaratma edimi. Birikimli bir yazın okuru olması beklenen çevirmen, öncelikle yazınsal metni çözümleyecek ve anlamlandıracak yani sökecek, ayrıştıracak, parçalayacak, yıkacak, metni yeniden kuracak ve yeniden yazacak. Yazınsal dil, canlı, esnek, devingen, değişken, metaforik, çok anlamlı, kurgusal, özgün ve oyunbaz bir dil. Nasıl ki her yazınsal yapıt biriciktir, her yazınsal çeviri de biricik ve kendine özgüdür. Yapıtın yarı yarıya ortağı olan çevirmen, özgün metni anlamsal yönden zihninde çözümleyip yorumlayarak, mevcut yapıyı bozup başka sözcük ve seslerle, yeni bir söz dizimi ve söyleyişle ana dilde yeniden üretecek; yani yeni bir yapı kuracak, metni yeniden yaratacaktır. Bu bağlamda Umberto Eco’nun “Çevirmen yapıtı yazardan çok okur” sözü oldukça anlamlı.

Her yazınsal çeviri, çevirmenin serbest adım yürüyüşüdür. Çeviri sürecinde karşılaştığı sorunlarla ilgili kararlar alma ve onları çözme çabasıdır. Özgün metnin yeni bir dile ve dolayısıyla yeni bir kültüre aktarımı olan çeviri, yazınsal metne bir yaklaşım denemesidir. Bu nedenle çevirmenin tarihten coğrafyaya, sosyolojiden psikolojiye, bitkilerden hayvanlara çeşitli alanlarla ilgili entelektüel birikimi, yazınsal donanımı, tür bilgisi, kaynak dil ve çeviri dilindeki yetkinliği, çözümleme, yorumlama, anlamlandırma yetisi, yaratıcılığı, etik bilinci, sorumluluk duygusu çevirinin niteliğini belirler. Dolayısıyla yetkin bir yazınsal çeviriyi hızla gelişseler de yapay zekaların ya da çeşitli çeviri programlarının kotarması mümkün değil.       

Hele ki bir dil işçiliği, dil bilinci, dil etiği ve dil tutkusu gerektiren şiir çevirisine odaklanırsak makineleşmenin bizi nitelikli bir çeviriye götüremeyeceği çok açık. Çok sayıda şiir çeviren, şiir çevirisini, “Bir çeşit göle maya çalmak” olarak niteleyen Cevat Çapan, çevrilemeyecek ya da çevirmeye kalkışılmaması gereken şiirlerden söz ederek Amerikalı Şair Wallace Stevens’ın “Pazar Sabahı” adlı şiirini on, on beş yılda çevirebildiğini söyler. Suphi Aytimur, Eliot’ın şiirlerini çevirmek için otuz yılını harcadığını belirtir. Başo’dan çevirdiği haikuları, Kelebek Düşleri adı altında toplayan Oruç Aruoba’nın kılı kırk yaran emeğini, somut şiirin öncülerinden Ernst Jandl’ın ses benzerlikleri ve yinelemelerinden yararlanarak oluşturduğu kendine özgü birer melodileri olan, bu nedenle “ses şiirleri” de denen; anlam kaydırmaları ya da atlamalar yaptığı, anlamlarından çok benzer seslerin kullanımıyla etki yaratan, verili dilin yazım-söz dizim kurallarını ve noktalama imlerini hiçe sayan, dil oyunlarına dayalı deneysel şiirlerinin seslerine ve biçimlerine Türkçede uygun karşılıklar bulmada, söz-ses özelliklerini koruyup ses-anlam uyumunu sağlamada çevirmeni Tevfik Turan’ın ne gibi güçlüklerle karşılaştığını ve Daha İyisi Saksofon adlı kitapta nasıl çözümler ürettiğini düşündüğümüzde yazınsal çevirinin bir yaratı olduğunu ve büyük bir saygıyı hak ettiğini inkar edemeyiz. Önemli olan nitelikli çevirileri ayırt edip talep edecek okurların olması. Teknoloji aracılığıyla çevirmenin emeğini iyiden silerek daha hızlı ve daha fazla üretime odaklanıp niteliği iplemeyen teknolojik uygulamalar değil.

Evrensel'i Takip Et