15 Mayıs 2022 01:56

Kapitalizm iyi de bir inşaatçısı mı kötü!

İnşaat sektörü, önce kapitalist ekonominin yarattığı krizleri ötelemek için kullanırken; sonra dönülüp -mealen- “Şeytana bakın! Bunun yüzünden kriz çıktı” deniliyor.

Kapitalizm iyi de bir inşaatçısı mı kötü!

Arşiv | Fotoğraf: DHA

H. Bedri YÜCEL

Türkiye’de AKP ve AKP politikaları söz konusuysa eğer, hemen her meselede, büyük bir ‘mutsuz’ çoğunluğun AKP’yi ‘tarihin sıfır noktası’ olarak kabul ediyor hissine kapılıyorum. Bir sistem yok, sınıflar yok, her şey güzel! Bu ‘mutsuz’ çoğunluk milyonlardan oluşuyor. Hayata dair beklentileri, istekleri, amaçları, arzuları var. İstekleri çok büyük değil, bu zamanlarda pek çoğu, un ufak edilmiş umutlarını yeniden aramakla ömrünü tüketiyor. Umduğunu bulmak bile değil, umacak bir şey bulmak ve hayata tutunmak… Yurt dışına gitmek için bir anahtar, mültecileri tepeleyerek ‘zafer’ kazanmak ya da yabancı sermayenin bu topraklara çöreklenmesinden medet ummak… Artırılabilir.

Tüm bunlara ve daha fazlasına medet umar hale getirilmek ya da örneğin mesela buğdayı ithal eder duruma gelmiş olmak… Bunlar yeterince can acıtıcı. Fakat fazlası var.

CAMBAZ VE İP

Erdoğan ve Erdoğan’ın zenginleşme aracı olarak kullandığı ‘neoliberal’ ekonomik reçeteden farklı bir reçetesi olmayanlar; bugünlerde hastayı teslim alıp aynı reçeteyle farklı sonuca ulaşacaklarını bas bas iddia ediyor. “Cambaza bak” diyorlar, “Bu cambaz ipte yürümeyi bilmiyor. Beceremiyor, yanlış yapıyor!” Doğru, cambaz tökezliyor. 20 yıllık bir siyasal iktidarın tökezlemesi kadar doğal şey dünyada çoktur. Fakat “İpe bak” demiyorlar. Üzerinde tepindikleri ip, aynı ip. Bu ipte yürümenin kuralları benzer. Neden bir ipte yürüyüş yapmak zorunda kalındığını maalesef pek az insan sorguluyor ve eleştiriyor.

YANDAŞLIK AKP İLE Mİ BAŞLADI?

Siyasal iktidar tek başına iktidar değil. AKP de temsilcisi olduğu sermaye kliklerinin taleplerini önceledi ve karşıladı. Onu besledi ve büyüttü. Tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi. Falih Rıfkı’nın ‘Çankaya’ romanında anlattıklarını hatırlamak aynı zamanda ‘Beşli Çete’yi de görmek olabilir mi? Hatırlayalım ve düşünelim:

“İş Bankası’nın bir nevi politikacılar bankası olarak kurulmuş olması, cumhuriyet tarihi için pek acıklı bir Aferizm salgınının başlangıcı olmuştur. Kolay kazanç elde etmeye çalışanlar, yerli, yabancı, Ankara’da nüfuz tüccarlarını bulmakta ve onlar vasıtası ile bankayı kendi teşebbüsleri içine sürüklemekte idiler. Birkaç defa, bankayı pek ağır ziyanlardan kurtarmak için onu çıkmaz işlere sokmuş olanları kazandırarak kurtarmak lazım gelmiştir. Bu kurtarılanlardan biri, ki on parasız bir subay emeklisi olarak ilk meclise katılmıştı, bir demiryolu mukavelesinden tam 1 milyon 28 bin lira komisyon almıştı. Bu komisyonun ehemmiyetli bir kısmı, İş Bankası’ndaki hesaplarını kapatmaya ancak yetmişti.”

Mevcut hükümeti olumlamıyorum, ‘İşin doğasında var, olur’ denemez. Ancak Erdoğan’ın ranta dayalı ekonomi politikalarına ilişkin genel kamuoyuna söylenenler tam da ‘ip-cambaz’ metaforu ve ‘aferizm’ salgınına benziyor: “Sadece yandaşlar besleniyor, ne yapılıyorsa çete adı verilen inşaat şirketleri için yapılıyor. Ve bu ‘yanlış seçimler’ ekonomiyi krize sürüklüyor.” İşin doğrusu bu mu?

İKİ GAYRİMENKUL KRİZİ ARASINDA BİR ERDOĞAN İKTİDARI

Erdoğan’ın iktidara geldiği yıl olan 2002’ye pergelin sivri ucunu batıralım. Bu merkeze 5’er yıl uzaklıkta iki büyük dünya krizi var. ABD ve Asya. İki kıtayı ayrı ayrı saran iki gayrimenkul krizinin orta yerinde duran Erdoğan iktidarı bu politikaları, tüm bu iki krizi izleye izleye, ‘ekonomi bilmezliği’ nedeniyle mi uyguladı? Cevap evet olacak ise, kapitalizmin beşiği ABD’de de ekonomi bilen yok; 4.5 milyar insanın yaşadığı Asya’da da!

Ekonomiyi çok iyi biliyorlar. Zerrece abartmaksızın ya da ironi yapmadan belirtmem gerekir ki içlerinde dahiler var. Çok zekiler, küçümsenecek bir halleri yok. Sermaye biriktirmenin gerçek üstatları! Onlar ‘iş bilmezlikle’ suçlandıklarını birbirlerine söyleyip kahkahalar atıyorlar. Halkın karşısında bıyık altından gülüyorlar. İnşaat, sermaye birikiminde gaza basmak olduğu kadar, yapılan söz gelimi bir köprüye bakan Ayşe Teyze’ye “Ne güzel icraat” dedirtiyor. Hem ekonomik, hem politik birikim!

1997 yılında Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Asya gayrimenkul piyasalarında yaşananlar Asya krizinin ivmelenmesine neden oldu. Sermaye her yerde olduğu gibi orada da hızlı birikmek istiyordu. İnşaata yüklendiler. Zenginleşene “kaplan” denir. Kaplan güçlüdür, yırtıcıdır, çeviktir. Asya kıtasında zenginleşen ülkelere bu yüzden “Asya kaplanı” denildi. Güney Kore, Malezya, Tayvan… Nasıl büyümüştü? Hayali sermaye ile yarattıkları gayrimenkul balonlarıyla. Olmayan para ile olmayan evler satıldı. Krediler dönmedi ve Asya’ya şu manzara hakim oldu: İflas eden inşaat şirketleri, yarım kalan inşaatlar, bitmemiş gökdelenler, batık bankalar, işsiz kalan milyonlar… Sadece birkaç yıl sonra Türkiye’yi yönetmek için göreve gelecek Erdoğan bunları görmüyor olabilir miydi? Sadece inşaat patronları mı kazandı? Koca bir hayır. Erdoğan, geçtiğimiz günlerde; “TÜSİAD’ın ‘İktidarı nasıl götürürüz?​’ diye bir derdi var fakat parayı bizimle kazandılar” demedi mi? Gerçekten kazandılar. Parayı havuduyla götürdüler.

AKP’nin ‘büyük’ Ekonomi Bakanı Ali Babacan’ın 2014’teki şu sözleri neye delalet ediyordu: “Bugün bir sanayi yatırımı dediğinizde, bunun planlanması, yatırımı, üretimi ve nihayetinde para kazanması 6-7 seneden önce mümkün değildi. Ama bir rezidans, bir lüks konut, bir AVM projesi işte başlıyorsunuz en fazla iki-üç senede bitiyor. Proje belli, koyduğunuz para belli, hele bir de imar değişikliği gibi bazı yollarla ilave rant da oluşuyorsa zaten fazla ince hesap kitaba gerek yok.”

İNŞAAT SADECE İNŞAAT DEĞİL

İnşaatı ‘inşaat’ olarak görmemek gerekir. Onlarca sektörü harekete geçirdiği kadar, gayrimenkul piyasaları ile finansal sistem arasında kopmaz bir bağ var. Ancak bu bağ sanıyorum genel kamuoyunda farklı algılanıyor, “Kaynaklar inşaata aktı, kriz çıktı” algısı çok yaygın. David Harvey’e kulak vermek gerekir. Harvey tam tersini söylüyor:

“Neoliberal dönemin diğer bir veçhesi emeğin yaratılan artık değerden aldığı payın ve dolayısıyla alım gücünün azaldığı bir dönemde artı sermayenin değerlenebileceği alanlar bulmakta zorluk çekmesidir. Yapılı çevre yatırımları (konut, alışveriş merkezi, altyapı) işte bu dönemde tüketimi pompalamayarak bir büyüme çevrimi sağlamanın belki de daha önce hiç olmadığı kadar önemli bir aracı haline gelmiştir. Bir başka deyişle, kentleşme yoluyla sermaye birikimi tüm dünyada kapitalizmin krizini ötelemek için mekânsal bir çözüm aracı (spatial fix) haline gelmiştir. (Harvey, David (2001), “Globalization and the Spatial Fix”)

Ana akım iktisat ve siyasetin ‘günah keçisi’ ilan ettiği inşaat sektörü barınma gibi bir temel hakkın piyasaya açılması, bu hakkın alınıp-satılması demek. Ancak bu kaynakların nereye akacağını tek başına 3-5 politikacı ya da 3-5 patron belirlemiyor. İnşaat sektörü, önce kapitalist ekonominin yarattığı krizleri ötelemek için kullanırken; sonra dönülüp -mealen- “Şeytana bakın! Bunun yüzünden kriz çıktı” deniliyor. Bütün günahları yıkmak için öcü arayanlar için oldukça kullanışlı bir aparat.

Kaynakları yağmalayan, kaynakların peşkeş çekilmesine neden olan tek başına inşaat patronları değil! Onlar sadece birer doğal sonuçtur.

Evrensel'i Takip Et