Hava ve yol durumu
Muhalefet eden bir tek havayla kosterdi sanki… Şuradan şuraya koca devlet ki yedi denizde kadırgalar yüzdüren bir ecdadı vardı, bir gemi -de sen ona koster- gönderemiyordu.Genellikle gösterilen gerekçe, kosterin bozukluğu idi. Bazen de “hava muhalefeti” sebebiyle yola çıkamıyordu araç. Tecride bulunan resmi kılıfın slog
Genellikle gösterilen gerekçe, kosterin bozukluğu idi. Bazen de “hava muhalefeti” sebebiyle yola çıkamıyordu araç. Tecride bulunan resmi kılıfın sloganları olan “Koster bozuk” ile “hava kötü” sözleri birer işaret miydi? Komploya meraklı istihbarat elemanı kalıplarıyla düşünen bazı yorumcular açısından öyleydi. “Koster bozuk”, Öcalan ile devlet arasındaki irtibat kesilmiş anlamına geliyordu; “hava kötü” dediklerinde de, “görüşüyoruz ama anlaşamıyoruz” demiş oluyorlardı. Bir sabah, hava da koster de, Ahmet Türk ve Ayla Akat’ı beklenmedik biçimde adaya taşıyacak kadar iyi oldular ve Türkiye yeni bir umut sürecine girdi.
Pek çok çelişkinin hareket halinde olduğu, çok fazla “oyuncunun” sahnede birbirinin rolünü çalarak seyirciyi etkilemeye çalıştığı yeni bir sahne açıldı.
Yine de belirleyici olan “hava ve yol durumu”dur. Yolun açık olmasının başlıca koşulu, tartışılan konuların çerçevesinin netleşmesidir. Bu konuda tahminler yürütmekten öteye geçemeyiz; bunun da şimdilik çok yararı yok. Ama yolun açık tutulmasının yararı var. Umarız havalar da hep iyi gider…
KALICI VE UZUN ÖMÜRLÜ BİR DÜNYA
Televizyona çıkan hemen herkesin dilinden düşürmediği “Türkiye uçacak” sloganını şimdilik bir yana bırakarak, Kürt sorunun bir biçimde çözülmesinin hukuki, siyasal ve idari pek çok yenilik getireceğini söyleyebiliriz. Açıkça görülen odur ki, bu gelişmeler sonucunda kimse artık eskisi gibi bir Türkiye’de, eskisi gibi bir bölgede yaşadığımızı düşünemeyecek ve davranamayacaktır.
Pek çok tahmin yapılabilir ve olasılık sayılabilir. Ancak gelişmelerin bütün aşamalarında Kürt halkının talepleriyle ve mücadelesiyle bugüne kadar kazandığı özelliklerin en etkili güç olacağını söylemek herhalde kehanet sayılmayacaktır. Asıl güç, Abdullah Öcalan’ı “iradesi” olarak vekil tayin eden bu halktadır. Öcalan da, bütün görüşmelerinde, bu gücün istek ve eğilimlerini göz önünde tutacaktır. Derin acılar yaşamış, savaşın ve siyasetin mümkün bütün biçimlerini iliklerine kadar yaşamış olan milyonlarca insan, özellikle kadınlar ve gençler, kendilerinin özlemlerini, haklarını ve somut taleplerini açıkça ortaya koymuş olmanın güveniyle, nerede ne kadar esneklik gösterilebileceğini de belirlemiştir.
Güncel hava ve yol durumundan daha önemli olarak, onlar kalıcı ve uzun ömürlü bir atmosfer ve bir dünya ortaya koymuşlardır. Dünyanın benzer sorunlar yaşanan bütün ülkelerinde, eylemleriyle ve politikalarıyla ön planda görünen örgütlere, silahlı güçlere ya da partilere neyi, nerede, ne zaman ve ne kadar yapabileceklerine ilişkin kararlar alırken, ağır ve tarihsel gölgeleriyle varlıklarını hissettiren halklar belirleyici olmuştur.
Aynı şey, Türk halkı ile hükümet arasındaki ilişki için de geçerlidir. Hükümeti ve devleti bugün gelinen noktaya ikna eden, aynı süreçten acı, korku, yoksulluk ve umutsuzluk çekmiş olan Türklerin özlem ve acılarıdır aynı zamanda.
Çok açık ve somut olarak görünmese de, kurumsal bir ilişki biçiminde ifadesini bulmamış olsa da, Kürt ve Türk halkları arasında oluşmuş bulunan bu kana bulanmış duygudaşlık gelecek hakkında umutlu olmamızın en güçlü dayanağıdır. Diğer yandan, sürecin önümüze getireceği tüm değişiklikler iki halkı ortaklaşa ilgilendirecektir. Anayasadan başlayarak, bir dizi yasal, idari ve siyasi düzenleme, yalnızca Kürt halkının hayatını değil, dolaysız olarak Türk halkının ve bu topraklarda yaşayan bütün halkların hayatını etkileyecektir.
Abdullah Öcalan’la sürdürülen görüşmeler basit bir “silah bırakma, şiddeti durdurma” görüşmesi değildir. Neredeyse kırk yıldır varlığını belli ilkelere ve siyasetlere göre oluşturmuş olan bir örgüt ve bu siyaseti takip eden milyonlarca insanın özlemleri söz konusudur. “Silah bırakma” ya da silahlı güçlerin sınır ötesine çekilmesi, uğruna mücadele edilmiş hak ve çıkarların ne kadar karşılandığıyla ilgili bir sonuç olacaktır.
Gelinen nokta, bu çerçevenin çizilmesi için açılmış bir kapıdır. Henüz, belirleyici ve sonucu tayin edici konular hakkında neler konuşulduğuna dair net bilgiler yoktur. Bir başlangıç noktasında bulunuluyor olmasının bütün güçlüklerini ve belirsizliklerini taşıyor.
NE İSTİYORLAR?
Şimdi uç noktalardaki “ulusalcı” ve “milliyetçi” çevreler dışında herkesi “çözüm” noktasında birleştirmiştir. Görüşmeleri, “Amerika’nın oyunu”, “hükümetin teslimiyetçi politikalarının zararlı sonucu”, “şehit ve gazilerin hatırasına ihanet” gibi göstermek isteyenlerin tam olarak ne istedikleri belli değildir. Kırk yıl daha savaşmak ve daha on binlerce insanın bir kere daha ölmesi mi? Bundan başka bir cevap çok mümkün görünmüyor.
Ancak çözüm kavramının içeriğini konuşmaya başladığımızda, süreci olumlu karşılayanlar arasında da kimsenin muradının bir olmadığını görebiliriz.
Genellikle Türk basın ve siyaset çevrelerinin sesinin yüksek çıktığı bu anda, Kürt halkının ve Türk işçi ve emekçi halk yığınlarının beklentilerini konuşmaya fırsat bulamıyoruz.
Oysa asıl belirleyici olan onların temel hak ve çıkarları konusunda verecekleri karardır. Kürt halkının ve Türk işçi ve emekçilerinin beklentilerinin kesişme noktası belirginleştikçe, şimdi “çözüm” kavramı üzerinde birleşmiş görünenlerin, ortak bir zeminleri olmadığı anlaşılacaktır.
O zaman bütün yönleriyle ülkenin ve bölgenin devasa sorunlarını gözden geçirmeye başlayacağız. O zaman gerçek ve temel sorunları ve bunların çözüm yollarını tartışacağız. Özellikle, Türk ve Kürt işçilerinin ve emekçilerinin iliklerine kadar sömürüldükleri kapitalist sömürü koşullarını, ikiyüzlü “demokrasi” madrabazlıklarını daha derinden ve gerçekten ortadan kaldırmak için yeni bir zemin bulmuş olacağız.