15 Mayıs 2022 13:36

Bir Kürt Dil Bayramı daha geride kalırken: Kendine iğneyse, sisteme çuvaldız

Çocuklara Kürtçe öğretmenin elbette önemi yadsınamaz ama bu konuda kendine iğneyi batırıyorsan, sisteme çuvaldızı batırman, devletin bu konuda asli sorumlu olduğunu hep akılda tutman lazım.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Serkan DELİDERE

Son yıllarda Kürtçe'nin kullanımı ve asimilasyon politikaları karşısındaki durumu, olası gidişat üzerine tartışmalarda meselenin esasından kopuk iki eğilim göze çapıyor. 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı vesilesi ile çok özet olarak bu eğilimleri ortaya koymaya çalışacağım.

Uzun yıllar Kürtçeye karşı yürütülen asimilasyon politikalarına karşı esas tepki devlete idi. Yani bu asimilasyon politikaları, tepkinin asli muhatabı idi. Ancak son yıllarda bu tepki, tamamen olmasa bile, bir kısmıyla Kürtçe konuşamayan, çocuklarına Kürtçe öğretemeyen insanlara döndü. Dediğim gibi bu yaygın bir görüşten ziyade bana kalırsa çarpık bir eğilim. Bir bakıyorsunuz yıllardır Kürtçe yazıp çizen, bu alanda kendisine bir kimlik biçen insanlar Kürtçenin giderek daha az kullanılmasının müsebbibi olarak aileleri görüyor, ‘Aileler çocuklarına Kürtçe öğretmiyor’ denilerek azarlanıyor. Zaman zaman Kürtçe için yapılan kamuoyu çağrılarında da görünür oluyor bu eğilim.

Son dönemin yine çarpık eğilimlerinden biri de çocuklara Kürtçe öğretmenin sorumluluğunu bu aile yapısı içinde özellikle kadınlara yıkan eğilim. Bu eğilim çocuklara Kürtçe öğretmiyor diye kadınları suçlayan bir yerde duruyor. Bir önceki eğilim gibi bu da kamuoyu çağrılarında yer buluyor, çocuklara Kürtçe öğretmenin sorumluluğunun kadınlarda olduğu aleni bir biçimde dillendiriliyor, doğrudan kadınlara yönelik çağrılar yapılıyor.

Söz konusu iki mesele de oto-asimilasyon kavramı üzerinden ifade ediliyor. Oto-asimilasyon meselesi elbette göz ardı edilecek bir mesele değil. Ancak bu konuda sebep sonuç ilişkisini de ters yüz etmemek gerek. Ortada hiçbir sorun yokken gerçekleşmiyor oto-asimilasyon herhalde. Sonuçta oto-asimilasyondan bahsetmek için önce asimilasyonun kendisinden bahsetmek gerek. Asimilasyon politikalarını sonucu değil midir ki oto-asimilasyon da?

Mesela ilk eğilim, yani çocuklarına Kürtçe öğretmediği için aileleri karşısına alan eğilimin neden boşa düştüğünü yakın zamandan bir örnekle açıklamaya çalışayım. Kamuoyunu yakından takip edenler, özel olarak Kürt kamuoyunu yakından takip edenler geçtiğimiz sömestr dönemindeki Kürtçe seçmeli ders kampanyasını hatırlar. Kampanya boyunca ailelere ilk öğretimdeki çocukları için Kürtçe dersini seçmeleri yönünde çağrılar yapıldı. Bu konuda net bir veri olmasa dahi, ana dilde eğitim konusunda mücadele yürütenler kampanyanın epeyce olumlu sonuçlarının olduğunu belirttiler. Ama sonuç ne oldu? Yine basına yansıyan haberlerde pek çok yerde Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı müdürlükler, ‘Kürtçe öğretmen yok’ diyerek sınıf açmadı veya aileleri vazgeçirmeye çalıştı. Demem o ki bu örnekte de mesele en nihayetinde dönüp dolaşıp devletin inkar politikasına dayandı ve durdu. 

Dolayısıyla yalnızca ‘Ben çocuğuma Kürtçe öğretirim’ diyerek çözülemiyor maalesef mesele. Cuma Çiçek, Zimanek Çima Tê Qedexekirin (Bir Dil Neden Yasaklanır) isimli Peywend Yayınevi’nden çıkan kitabında Kanada’nın Quebec Özerk Bölgesi’nden bahseder ve Quebec’te deyim yerindeyse baştan başa Fransızca eğitim olmasına rağmen Quebecli gençlerin bir süre sonra iş bulmak için (Amerika ve Kanada tüm o bölgenin pazarına hakim olduğu için İngilizcenin hakimiyeti var) İngilizce öğrendiğinden bahseder.

Bu iki örnekte de görüldüğü üzere; tamam, çocuklara Kürtçe öğretmenin elbette önemi yadsınamaz ama deyim yerindeyse bu konuda kendine iğneyi batırıyorsan, sisteme çuvaldızı batırman, devletin bu konuda asli sorumlu olduğunu hep akılda tutman lazım. 

İkinci eğilime gelecek olursak erillik tartışması kendisini gösteriyor. Bir kere zaten bu eğilim baştan kadını çocuk bakımının yegane sorumlusu olarak konumlandırıyor. Ve bunu kendisine politik anlamda rol biçenler de yapıyor. Hatta bunun için çarpık bir anlamsal tespitte bulunanlar dahi oldu. Ana dil kavramına Kürtçe'de Zimanê Dayikê (Anne Dili) deyip dili annenin öğrettiği sonucuna varıp teorize etme çabalarını da maalesef gördük. Kaldı ki bu mantık baştan hatalı. Bu dil bilimsel mesele başka bir tartışmanın konusu olur. O nedenle çok uzatmayalım. Zira Kürtler arasında eskiler ‘Zimanê bav û kalan’ (Ata dili) derlerdi. Ama dediğim gibi bu bir başka tartışma konusu olur. Bu eğilimdeki esas problem kadınları çocuk bakımının tek sorumlusu olarak addetmesi ve Kürtçe öğretmiyorlar diyerek kadınların suçlanması.

Özel olarak Kürt kamuoyunda bu meselelerin daha etraflıca tartışılmasını ümit ederek tekrar ‘Kürt Dil Bayramı kutlu olsun’ diyeyim.

ÖNCEKİ HABER

Sağlık çalışanları Kadıköy'den seslendi: Liyakat sahibi bürokratları mumla arıyoruz

SONRAKİ HABER

"Kamu hastanelerinde diyaliz hizmeti yaygınlaştırılmalı"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa