Ötekinin karşısında aynı olanların dayanışması
İMES’teki genç işçiler için; atölyelerde yan yana çalıştıkları, mesleki eğitim merkezlerinde birlikte eğitim gördükleri göçmenler, birer “öteki” değil.
Kaynak: Unsplash
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Türkiye’de uzun süredir tartışılan göçmen meselesini ve daha yoğun olarak son haftalarda örgütlenen göçmen karşıtlığını konuşmak üzere, Ümraniye İMES Sanayi Sitesi içerisindeki mesleki eğitim merkezindeki genç işçilerle bir araya geldik. Genç işçilerin göçmenlere dair fikirleri en genel anlamda “Irk fark etmez, önemli olan insanlık” ya da “Göçmenlerin iyisi de var kötüsü de” gibi cümlelerde cisimleşiyor, ancak genel ifadeler daha derinleşince ortaya çıkıyor ki göçmenlerin “iyisine” ve “kötüsüne” dair fikirler farklı kaynaklardan besleniyor.
Göçmenlerin “iyisine” dair fikirler, her ne kadar belli bir bilinç düzeyine yükselmiş durumda olmasa da genç işçilerin işçi olmalarından kaynaklı sınıfsal güdüleri tarafından şekilleniyor. Sınıf bilincinin getirmiş olduğu perspektifle gözlemlemeseler bile meseleye kendi durdukları yerden, çırak okulundaki sıralardan ya da çalıştıkları atölyelerdeki tezgahlardan baktıklarında göçmenlerin “iyisine” dair sonuçlar çıkarıyorlar genç işçiler. Çünkü haftada bir gün gittikleri okullarında birlikte eğitim gördükleri iki göçmen arkadaşlarından bir “kötülük” görmemişler bugüne kadar. Dahası, eğitim gördükleri o sınıflarda o iki arkadaşları “göçmen” statüsünde değil onlar için. Onlarla aynı koşullarla boğuşan, aynı havayı teneffüs eden, “onlardan biri” göçmen öğrenciler. Ya da çalıştıkları atölyelerdeki göçmen işçiler… Onlar da kendileriyle aynı işi yapan, patrondan aynı azarı işiten, aynı geçim sıkıntısını yaşayan kişiler. Onlardan da bir “kötülük” görmedikleri gibi çoğu zaman “iyiliklerine” şahit olmuşlar. Adı konmuş bir sınıf çelişkisinden ya da bu çelişki karşısında adı konularak ortaklaşılmış bir sınıf dayanışmasından söz etmeseler bile hemen her fırsatta patronları öteki, göçmen işçileri ise kendilerinden biri olarak telaffuz ediyorlar. Öteki olanın karşısında aynı olanların birbiriyle olan dayanışmasını da vurguluyorlar.
KARA PROPAGANDA KARŞISINDA GÜNLÜK HAYATIN GERÇEKLİĞİ
Bununla birlikte göçmen meselesine dair tek fikirleri bu kaynaktan, yani dünyayı görüp algıladıkları kendi hayatlarından, ibaret değil. Başkaca kaynaklardan, bir süredir örgütlenmeye çalışılan göçmen karşıtlığından da etkilenmiyor değiller. İşte etkilendikleri bu kaynak, göçmenlerin “kötüsü” olarak tanımlanıyor genç işçiler tarafından. Kendi ülkelerinde savaşma gerekliliği, göçmenlerin burada taciz faili olmaları, Türk kadınlarını rahatsız etmeleri… Buradan da etkileniyor genç işçiler. Ancak buraya dair çok fazla söz söyleyemiyorlar, çünkü buraya dair kendi deneyimleri çok sınırlı. Sosyal medyada neyi ne kadar gördülerse o kadarını aktarabiliyorlar yalnızca. Göçmenlere dair ne düşündükleri sorulduğunda mutlaka buralardan da bahsedilmesi gerektiği koşullanmış gibi, bahsediyorlar bahsetmesine ama dolduramıyorlar altını. Kendi ülkelerine dönmeleri gerektiği söyleniyor söylenmesine ama “Kovalım, kapı dışarı edelim” gibi kelimelerle gelmiyor dile. Uluslararası anlaşma, güvenli bölge, mülteci statüsü gibi teknik bilgiden ve terimlerden yoksunlar; yolunu, yöntemini bilmiyorlar belki ama kendi ülkelerinde barış içerisinde yaşayabilmelerini temenni edebiliyorlar göçmenlerin.
Özetle, farklı kaynaklardan beslenen bu iki düşünceden hâkim olanı göçmenlerin “iyisinin” de var olduğu. Buraya dair daha fazla şey söyleyebiliyorlar. Çünkü gördüklerinden, bizzat yaşayarak deneyimledikleri kaynaklardan besleniyor bu fikir. Karşısındaki propagandaysa kendi hayat deneyimlerinin dışında, onlara dayatılan suni bir nefretten ibaret. Karşılık bulmuyor değil ama savunulamıyor son kertede. Yaşantının dayattığı somut gerçeklikler cisimleşen fikirleri haline geliyor genç işçilerin. Gerçekliğin sınamasından geçemeyen suni nefret bir yere kadar kendini var edebiliyor. Göçmenin “iyisi” hâkim geliyor “kötüsüne”.