Başka yaralar açılmasın diye, “tenimizdeki yaralardan çiçeklenmeye”
En özel alanlardan geniş kamusal alanlara kadar her yerde üretilen şiddet karşısında haklarımız ve hayatlarımız için göçmen kadınlarla bir araya gelmeli, sesimizi yükseltmeliyiz.
Kaynak: Unsplash
Gözde TOPUZ
ODTÜ
Erdoğan’ın son açıklamalarıyla birlikte yeniden gündeme gelen mülteci meselesi, halkın ve gençliğin büyük bir kesiminin tartıştığı bir konu haline geldi. İktidarın, ana muhalefetin ve çeşitli partilerin yürüttüğü nefret üreten politikalar Türkiye’ye gelen göçmenlerin hayatını kötü etkiliyor. Göçmenlerin kendi ülkelerine gönderilmesi gerektiğini savunan “Misafirlik bitti” bakış açısıyla burada hayatlarını kurmuş insanları kovmayı hedefleyen tartışmalar, geniş gençlik kesimlerince sürdürülmeye devam ediyor. Bu tartışmaların gerçekçi olmadığı göz ardı edilerek hem iktidarın hem de muhalefetin sürdürdüğü politikalar destekleniyor.
Bu tartışmalardan ve politikalardan en çok zarar gören kesim ise yine kadınlar ve çocuklar oluyor. Zaten yaşam koşulları kötüleşen kadınlar, bu yükselen nefret dalgasıyla hayatlarından endişe etmeye başlıyorlar.
“AYDINLIK BİR YERDEN DİPSİZ BİR KARANLIĞA DÜŞTÜM”
Yaşadıkları ikinci cinsiyet konumu kendi ülkelerinde de devlet eliyle daha şiddetli olarak yeniden üretilen kadınlar, yaşamak için savaştan kaçarak göç edip geldikleri ülkede de aynı konuma mahkûm bırakılıyorlar. Örneğin geçen sene Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesiyle Afganistan’da yaşayan kadınların toplumda var olabilmesinin engellendiğini net bir şekilde gördük. Afgan bir kadın olan Sıdıka, bu durumu “Haberlerde Taliban’ın Kabil’e girdiğini duyunca yere düşüp paramparça olmuşum gibi hissettim. Aydınlık bir yerden dipsiz bir karanlığa düştüm” cümleleriyle ifade etmişti.*
Bu denli yoğun bir baskı ortamından kaçan kadınların geldikleri bu ülkede yaşam koşullarının kendi ülkelerindekinden çok da farklı olmadığını çevremizden gözlemleyebiliyoruz. Savaştan kaçıp gelmeleri sebebiyle insani yaşam koşullarının sağlanması için çalışmak zorunda kalan bu kadınlar, ucuz işgücünün kaynağı olarak görülüyorlar. Esnek ve güvencesiz koşullarda çalıştırılıyor, fuhuşa zorlanıyor, rızaları olmadan evlendiriliyorlar. Dışarıda göçmen olmalarından kaynaklı yaşadıkları psikolojik ve cinsel şiddetten kaçmak için evlerine kapanan kadınlar ev içerisinde de aynı şiddeti görüyor, eve kapanmaları bu durumdan kurtulmanın olanaklarını daha da kısıtlıyor.
Aynı zamanda ev içindeki işler ve çocuk bakımı kadınların üzerine yıkılıyor. Bazı gençlik kesimlerinin bu durum karşısındaki gösterdiği bir eğilim de “Çocuk doğurmasınlar o zaman” şeklinde olurken kadınların çocuk doğurma noktasında kendi bedenleri üzerinde ne denli söz sahibi olduklarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Bunun yanı sıra devlet tarafından engellenmeyen bu durum aksine destekleniyor. Kadının eve kapatılarak bu sorumlulukların ona yüklenilmesi, ev halkının emeğinin yeniden üretimini sağlayarak sistemin kesintiye uğramasının önüne geçiyor. Aynı şekilde çocuk doğumu ve bakımının da teşvik edilip ev içi bakımla beraber kadına yüklenmesi, kesintiye uğramayan bu sistemin geleceğe taşınmasını da sağlıyor. Bu politika devlet tarafından göçlerden önce de sürerken göçler sonrasında da göçmenler için de ucuz iş gücünün yeniden üretilmesi işini görmesi bakımından da benimsenen bir politika oldu.
ŞİDDET DEVLET ELİ İLE ÜRETİLİYOR
Göç koşullarının erkekler için daha uygun olması, kadınların göç sırasında güvenliklerinin olmayışı, şiddete maruz kalmaları ve gelecekleri ülkede de kadına yönelik şiddetin fazla olması sebebiyle genellikle göç eden kesim erkeklerden oluşuyor. Fakat aynı zamanda göç veren ülkelerin kadına yönelik şiddetin yoğun olduğu ülkeler olması, geldikleri bu ülkede özellikle genç kadınların kaygı duymalarına sebep oluyor. Kadınların maruz kaldığı bu durumun sebebi mültecilerin varlığı değil kendi sınıfının, yani burjuvazinin, çıkarını gözeten devletin hem Türkiyeli kadınları hem göçmen kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi gibi bir sözleşmeden çıkması, şiddete karşı herhangi bir politika üretmemesinin yanı sıra mevcut şiddet politikasını da her gün yeniden üretmeye devam etmesidir. Bu politikalar, göçmen nefretini besliyor ve göçmenlerin yaşamını tehlikeye atıyor. Oldukça tehlikeli olan bu durum “Biz taciz ediliyoruz, siz de edilin” gibi bir eğilimle beraber göçmen kadınların maruz kaldıkları cinsel şiddet ve tacizi hak ettikleri algısına kadar varıyor.
ÇÖZÜM MÜCADELEMİZDE!
Türkiyeli kadınlar zaten yaşadıkları her gün, bulundukları her alanda cinsel ve psikolojik şiddete maruz kalırken bütün bunların göçmenlerle birlikte gelmiş gibi gösterilmesi, var olan sorunlara çözüm üretmezken daha fazla sorun yaratmaktadır. Bu sebeple de gerçekçi olmayan, tüm göçmenlerin bir eşyaymış gibi ülkeyi terk etmeleri gerektiği düşüncesi hem Türkiyeli hem de göçmen kadınların hayatlarının daha yaşanılabilir kılmayacaktır.
Türkiye’ye gelen göçmenlerin buradaki halka, buradaki halkın ise gelen göçmenlere alışabilmesi için çözümler yıllardır öneriliyor. Entegrasyon büroları gibi halkların birbirlerine entegre olmalarını sağlayan birimlerin kurulması ve sınırlarda kontrollü geçiş sağlanması bunlardan birkaçı. Ancak devlet bu çözümleri uygulamıyor, sorunları çözmek için çaba göstermiyor. Tüm bu koşullar karşısında çözüm, kadınların kendi hayatları, özgürlükleri ve hakları için mücadele etmelerinde yatıyor. Bir grup Afgan kadın “Tenimdeki yara izinden yeniden çiçekleneceğim. Çünkü ben varım, ben kadınım. Ne taşlanmak ne ağaçlara asılmak, ne gözyaşı ne utanç bizi yıldıracak. Daha iyi ve farklı bir dünya kuracağız” cümleleriyle tüm bu kötü koşullar altında dahi mücadeleden vazgeçmediklerini ve farklı bir dünya için mücadele edeceklerini söylüyorlar. **
Bizler baskısız ve sömürüsüz bir dünya için bulunduğumuz her alanda örgütlü mücadelenin birçok şeyi değiştirebileceğini biliyoruz. Bunlardan sadece biri olarak hem Türkiyeli hem de göçmen kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin Türkiye’de ve dünyadaki kadınların mücadeleleri ile iptalinin talep edilmesine şahit olduk. Bu örneklere bakarak da tüm kadınları kendi yaşamlarından başlayarak daha iyi ve farklı bir dünya için mücadeleye çağırıyoruz.
* https://www.evrensel.net/haber/448725/afganistanda-talibanin-baskilari-suruyor-kadinlar-dayanismaya-cagiriyor
** https://www.evrensel.net/haber/440485/afgan-kadinlar-ne-taslanmak-ne-agaclara-asilmak-bizi-yildiracak