19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda kutlanacak neyimiz var?
Bu 19 Mayıs’ta Türkiye’de bağımsız ve özgür bir geleceği kurma mücadelesine dair sürdüreceğimiz tartışmalar için kısa bir girişe bu sayfadan başlayan okurlarımız için, iyi tatiller.
Kaynak: Unsplash
Gençlik ve Spor Bayramı olarak anılan 19 Mayıs yaklaşırken Genç Hayat olarak Türkiye gençliğinin başta spor olmak üzere, genç olmaya özgü heyecanı taşıyan, gelişimi besleyen, eğlenmeye ve öğrenmeye duyduğumuz ihtiyacı gideren türlü etkinliklere ulaşım olanaklarını merak etmeden edemedik. Karşılaştığımız sonuçlarda, birçok yaştan gencin, çalışmak, okumak ve uyumak gibi temel, yaşamsal etkinlikler dışında kendine kalan vaktinin olmayışının yanında, ekonomik krizin boş bıraktığı cüzdanlarla gidilemeyen konserler ve filmlerin biriken listesi, devletin bütçesini belirleyen önceliklerin arasına spor, kültür ve sanat gibi ihtiyaçların giremediği sayfamız satırlarına geçti, bir yandan derin bir of çektirirken bir yandan talep edilecekler listesinde adını yazdırmakta da gecikmedi.
Genç işsizlik, bir dolu sansür ve baskıyla kısıtlanan sosyal yaşam, müzik yasağı, iptal edilen festivaller gibi bir dolu güncel hadiseyle adından söz ettirmeye devam ederken tek adam yönetiminin seçime giderken baskı ve terör yaklaşımını icra etmeye tam gaz devam edecek bir süreçle yola devam edeceğini de ifade ediyor aslında.
Ülkenin en kalabalık festivallerinden olan Anadolu Fest, Eskişehir Valiliği’nin il geneli ilan ettiği 15 günlük etkinlik yasağıyla beraber bir ay sonrasına ertelenmek zorunda kaldı, hemen hemen aynı tarihlerde geçtiğimiz sene pandemi önlemleri kapsamında getirilen gece 12’den sonra müzik yasağı da bir saat uzatılarak gece 1’e çekildi. Bir virüs salgınıyla müzik dinletilerinin arasında hiçbir düzlemde bağın bulunmaması bir yana, belki de en somut ve en temel pandemi tedbiri olan maske takma zorunluluğun dahi birkaç alan harici tamamen kaldırıldığı şu günlerde müzik yasağının hâlâ sürmesi, bunun iktidar kanadından belli bir yaşam tarzına gelen doğrudan bir müdahale olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Yasaklanan, iptal edilmek zorunda kalınması sağlanan tek kültürel etkinlik de Anadolu Fest değil. Ankara’da K-Pop grubu Mirae’nin vereceği konser, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından iptal edildi. Trabzon’da Yunan müzisyen Matthaios Tsahouridis, Kocaeli’nde ise Kürt sanatçı Aynur’a sahne engeli geldi. Kürt operacı Pervin Chakar ise aynı gün köşe bucak konser salonu aradığını ancak repertuvarında Kürtçe şarkılar yer aldığı için reddedildiğini duyurdu.
YASAKLARDAN BÜYÜK MÜCADELEMİZ VAR!
Festival gibi kültürel ve sanatsal etkinlikleri yasaklamak, iktidarının ilk yıllarından bu yana AKP hükümetinin meşru ve hâkim kılmaya çalıştığı tek tip, muhafazakâr yaşam tarzını dayatırken geriye kalan bütün hayat biçimlerine yaptığı müdahalelerin başında geliyor. Çoğu üniversitede bir gelenek haline gelmiş öğrenci şenlikleri çeşitli bahanelerle yasaklanıyor, öğrenci kulüp ve topluluklarının yapacakları küçük büyük her etkinlik kapsamlı bir şekilde sansüre uğratıldığı gibi çeşitli bürokratik yaptırımlarla da engellenmeye çalışılıyor. Bu hummalı baskı ortamında gitgide ağırlaşan saldırıların karşısında gençler, bir araya gelip örgütlü bir tepki gösterdikleri ölçüde de gelen taarruzları püskürtmeyi başarıyorlar. 2019’da 33.’sü düzenlenen ODTÜ Uluslararası Bahar Şenliği’nin Rektörlük’ten gelen bir maille iptal edilmesinin ardından binlerce ODTÜ öğrencisinin iki gün boyunca Rektörlük önünde gerçekleştirdiği protestoların ardından şenliğinin geri kazanılması buna örnek; bütün imkansızlıklar içinde Taşkışla Bahar Şenliği’ni bu sene 22. kere var eden İTÜ öğrencileri de, tüm tehdit ve hedef göstermelere rağmen geleneklerinden vazgeçmeyip İnek Şenliği’nin imamının İnek Duası’nı okumasını sağlayan Mülkiyeliler de.
Tek adam yönetiminin gençliğin sosyal yaşamına yönelik artan saldırıları festival, alkol, müzik yasaklarıyla da sınırlı değil. Geçtiğimiz günlerde MHP’li eski vekil Ahmet Çakar, genç oyuncu Melis Sezen’in bir galada giydiği kıyafetinin kanunen bir suç olduğunu iddia ederek sütyen takmamanın şikâyete bağlı olmayan bir suç olduğunu, yani kamu davası açılabilmesinde mağduriyet yaşayan taraf veya taraflarda şikâyet şartının aranmasına gerek olmadığını savundu. Bu safsatalar, genç bir kadını hedef göstermenin yanı sıra kadınların kılık kıyafetini doğrudan denetleyecek bir kurum ve yasa temellendirmesiyle de Türkiyeli bütün kadınların giyimlerine, dolayısıyla yaşayış biçimlerine, doğrudan bir saldırı niteliği taşıyor; en genel perspektifte ise, elbette, “Dini değerlerimizle dalga geçiyorlar” iddiasıyla öğrenci şenliğini topa tutmak ve “Kızlı erkekli alkol alıyorlar” temellendirmesiyle festival yasaklamaktan çok da öteye düşmüyor.
KÜLTÜR, SANAT VE SPORA ERİŞEBİLMEK MÜMKÜN DEĞİL
Dört bir yandan saldırıların geldiği bu tahakküm ortamının, şairin tabiriyle “yangın yeri”*nin ortasında, yalnızca nefes almanın ötesinde insana yaraşır bir yaşam sürme arzusunda olan gençler için her türlü kültürel, sanatsal ve sportif etkinlik, bu seneki gençlik bayramında da fil dişi kulenin tepesinde duruyor. En uygun sinema biletleri 25-30 TL bandında seyrederken çoğu tiyatro oyununun öğrenci biletlerinin fiyatı ortalama 70 liradan başlıyor. Konserlerinse sahneye en uzak noktalarına bile 100 liradan fiyat biçiliyor.
Sportif aktiviteler için sanatsal etkinliklerden çok da farklı bir durumdan bahsedemiyoruz. Geçinebilmek için okurken çalışmak zorunda olan gençlerin sayısı günden güne artarken bu gençlerin çoğunluğu gündelik hayatın kendi koşuşturmacası içerisinde spora ayıracak vakit bulamıyor. Herhangi bir spor tesisine erişebilen gençlerin sayısı ise daha da düşük. Herhangi bir spor müsabakasını izlemek isteyen bir gençse ortalama 100-150 lira gibi meblağlarla yüzleşmek zorunda kalıyor.
Gençlerin kendilerini yetiştirebilmesinin ve entelektüel gelişimlerinin önündeki bir diğer büyük engel de kitap fiyatları. Yaşanan (evet, bunun da krizi yaşandı) kâğıt kriziyle birlikte “en ince” kitapların fiyatları bile 25 TL’ye ulaştı. Ders ve test kitapları güncel fiyatlarıyla gençlerin ceplerini yakarken ilgisini çeken bir kitabı edinmek, “Şu an olmasa da olur” avutmaları eşliğinde hep daha ileri bir tarihe erteleniyor. Sahaf yolları ise artık yalnızca nostalji tutkunları tarafından değil, aynı anda birden fazla kitap almak isteyen her genç tarafından aşındırılıyor.
Bütün bu krizler silsilesi içinde Kültür ve Turizm Bakanlığının 2022 bütçesinin 4,8 milyar TL olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu meblağ, Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesinin (16,1 milyar TL) neredeyse dörtte birine tekabül ediyor. Hatta Kültür ve Turizm Bakanlığının 4,8 milyarlık liralık bütçesine Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün (494,5 milyon TL) ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünün (552,7 milyon TL) bütçeleri eklendiği takdirde bile ulaşılan rakam Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçenin yarısına dahi erişemiyor.
Diyanet’in kozmik bütçesine erişemeyen başka idareler de var tabii: örneğin üniversite ödenekleri! ODTÜ 911,4 milyon, Hacettepe 1,6 milyar, İstanbul 1,8 milyon, Marmara 1 milyar, Boğaziçi 482,1 milyon, Ege 1 milyar ve Çukurova 1 milyar ödeneğe sahip. Yani üniversitelere ayrılan toplam ödenek 8 milyar 193 milyon ile Diyanet’in bütçesinin yarısına ancak yetişebiliyor.
BU ŞARTLAR ALTINDA NE BAYRAMI?
Tuttuğumuz bakkal defterini biraz daha sürdürelim ve gelelim Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesine. 27 milyar 782 milyon TL’lik 2022 bütçesi, Millî Savunma Bakanlığının 264 milyar liralık astronomik bütçesinin neredeyse onda biri. Bugünlerde en yakından tecrübe ettiğimiz göç dalgalarını yaratan paylaşım savaşlarına ve sınır ötesi operasyonlara ayrılan, egemenlerin cepleri dolsun diye içine girilen pervasız silahlanma yarışına harcanan toplam bütçe gençlerin en genel anlamıyla bütün bir yaşamına ayrılan meblağdan neredeyse on kat fazla. Kapitalistleri ve emperyalistleri temsil eden tek adamın, devletin öncelikleri olarak belirlediği şeyin Türkiye gençliği olmadığı birkaç sayı hesabında ortaya çıkıyor, kendini saklamaya da hiç ihtiyaç duymuyor.
Bu koşularda 19 Mayıs’ın bir spor ve gençlik bayramı olarak kutlanmasına dair oluşan soru işaretleri bu yazıyı doldurmuşken, Türkiye’nin bağımsızlığı, gün be gün yürek hoplatan dolar kuruyla, dünyanın bir yanında gerçekleşen olaylarla değişebilen yağ fiyatlarıyla, iç ve dış politikada uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin çıkarları gereği bir sağa bir sola dönen, Kanadalı, Alman fark etmeksizin “Buyur yağlama kardeşim” diyerek misafirperverlik gösteren tek adam yönetimiyle kendini sorgulatıyor. Bu 19 Mayıs’ta Türkiye’de bağımsız ve özgür bir geleceği kurma mücadelesine dair sürdüreceğimiz tartışmalar için kısa bir girişe bu sayfadan başlayan okurlarımız için, iyi tatiller.