Okul bizim ikinci evimizse neden evimizde gibi hissedemiyoruz?
Bizler eşit, düzgün, erdemli, özgür, sanatsal eğitim görmek istiyoruz. Bu bizim hakkımız.
Nisa BÜYÜKİSKİLİP
İzmir'de bir meslek lisesi
Annemle geçenlerde yine uzun uzun benim geleceğim hakkında konuştuğumuz akşamlardan biriydi. Ona Türkiye’de bir kız çocuğu olarak yaşamaya çalışmamın ne kadar zor olduğunu ve okulda, belki hayatımda tekrar adını bir kere bile duymayacağım terimlerden ve karmaşık matematik işlemlerimden ne kadar sıkıldığımdan bahsetmekteydim. Geleceğime dair endişelideydim. Okulda kalın kitap sayfalarda uzatılarak açıklanan konuların küçük puntolarından sıkılmıştım. Kütüphanenin sadece tek işlevinin adının kütüphane olmasından, tuvalete girdiğimizde sabun bile bulamamamızdan, müzik odasının evimin tuvaleti kadar olmasından, kışın karda kışta ellerimiz titreyerek spor salonumuz olmadığı için bahçede oyunlar oynayışımızdan, içi boş bir ekmeğe 10 TL vermek zorunda oluşumdan ve bize sadece ders öğrettikleri için sıkılmıştım. Hem de çok sıkılmıştım. Bana küçükken ailem ‘’ev’’ kavramının dört duvar arasından fazlası olduğunu hissettirdi. Ev demek huzurdu, saygıyı, insanlığı, eşitliği, ahlakı, erdemliği, fedakarlığı, cinselliği, kimliklerimizi öğrendiğimiz; acısıyla tatlısıyla, sevdiklerimizle, ailemizle, eşimizle, dostumuzla yaşadığımız, hep birlikte olduğumuz, beraber gülüp beraber ağladığımız her yerdi.
OKULLAR BİRER EV OLMALI
Ev demek benim için buydu. Ben bunların hiçbirinin öğretilmediği ve benim için sadece dört duvar arasından ibaret olan sınıflarda, evimde hissedemiyorum. Benim beklentilerim, arzularım, hedeflerim büyük. Ben ve diğer tüm öğrenciler eşit, düzgün, erdemli, özgür, sanatsal eğitimler görmek istiyoruz. Bu bizim hakkımız. Bir bilgisayar satın almanın bile lüks sayıldığı, ülkemizin zorlu zamanlardan geçtiği bu acı günlerde buna da ses getirilmesini istedim. Daha çarpma işlemini kavrayamamış insanlara denklemleri öğretmeye çalışıyorlar. Bizi geç saatlere kadar okulda tutup buna da ‘’eğitim’’ diyorlar. Bize kazandırdıkları çok az şey var. Demek istediği şu değil; okumayın, okula gerek yok. Ama yeterli kaynaklar ve düzenli bir sistemle vaktimizi verimli geçmeye adanmalıydı. Okul da eğer bize bunu sağlamıyorsa biz kendimiz yapmalıyız. Tarihi kalın sayfalardan öğrenemiyorsak, dinleyerek, izleyerek, görerek öğreneceğiz. Kitap okuyamıyorsak filmini izleyeceğiz. Akademik anlamda başarısı olmayan öğrenciler ise daha çok sanatsal, el becerilerine dayalı aktivitelere, müziğe, görsel sanatlara yönelmeleri gerektiğini düşünüyorum ya da başka bir şeye. Bu kişinin kendisiyle de alakalı. Aynı zamanda derslerin yanı sıra öğrencilerin hobilerine ayıracak zamanları da olmalı.
BU ŞARTLAR ALTINDA YETENEKLERİMİZİ KEŞFEDELİM
Saatlerce ders dinleyerek matematik öğrenilmez, edebiyatçılar ezberlenmez. Yaşamadan, görmeden, paylaşmadan, izlemeden olmaz. Gezmek yaşamaktır diye çok sevdiğim bir söz var. Her ne kadar günümüz şartları bunu zorlaştırsa da bu ‘’gezmek’’ bazen hiç geçmediğin sokaktan yürümek olur bir gün, hiç denemediğin bir markadan yemek olur, yeni bir tarz denemek, bir şarkıcıya şans vermek olur. Küçük şeyler olur ama bir bakarsın yaldız olur üzerine yağar ileride. Hayatın anlamı da budur, hayatı hayat yapan şey otundan tutun yüksek binalarına, tepeden tırnağa her köşebaşıdır... Keşke tüm bunlara mecbur kalmasaydık, ancak mücadeleye yılmadan devam etmek zorundayız. Sisteme boyun eğmeyip bunları değiştirecek olanlar biz gençleriz. Birlikten kuvvet doğar, buna tüm kalbimle inanıyorum. Lütfen inanmaktan ve savaşmaktan vazgeçmeyin.
Evrensel'i Takip Et