68’den bugüne kalan miras
Denizler, o dönemde toplumsal olarak ne yapılması gerekiyorsa hepsini yaptılar. Bize düşen de o kıvılcımları harlayıp gür bir ateşe çevirmektir.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Burak Furkan ESKİN
Diyarbakır
Denizler’in idamının üzerinden tam 50 yıl geçti. Geçen hafta ülkenin farklı yerlerinde, birçok anma etkinliği düzenlendi. Şimdiye dek Denizler hakkında birçok şey yazıldı, çok şey söylendi. Aynı şeyleri yeniden söylemekten ziyade “Onlar ne yaptı, ne yapmadı?” sorularına odaklanmalıyız.
68 kuşağının onlarca ismi var; Denizler bu kuşağın sembollerinden oldular. Peki, bu kadar bahsedilen 68 kuşağı kimdir? 68 sadece bir sayı değildir. Bir onurdur, mirastır, idealdir, özlemdir, yarım kalan bir romandır. Hepsi üniversite öğrencisiyken birilerinin korkulu rüyası haline gelen bir avuç gençtiler. Vazgeçtiler bedenlerinden, eğlenceden, zevk-ü sefadan...
“DENİZLER, HAYATLARINI DAVALARINA GÖRE ŞEKİLLENDİRDİLER”
Bizim yapmamız gereken onları örnek almak. Nasıl o yaşta bu kadar bilgili, kararlı ve iradeliydiler? Buraları düşünüp irdelersek bazı şeyler yakalayabiliriz bence. Onların bu kadar sağlam duruşlara sahip olmasının nedenlerinden biri, dönemin eğitim sistemidir. O zamanın eğitim sistemi, dönemin koşullarının da etkisiyle genel hatlarıyla iyidir. Meyveleri bunun kanıtıdır. Herkesi öğrenci yapma gayesi yoktur. İkinci olarak kapitalizm ve teknolojinin gayriinsanî gelişimine o kadar fazla entegre olmamışlardır bizim gibi.
Bize düşen ise onların izinden giderek mücadelenin bir parçası olmak olacaktır. Denizler,robot veya insanüstü varlıklar değildi. Onların da duyguları, maneviyatları vardı. Farkları neydi? Hayatlarını kavgalarına göre şekillendirdiler. Mücadele etmek demek, hayattan kopmak demek değil; aksine hayata daha sıkı tutunmak demektir. Ancak temelimiz kavgamız olmazsa kapitalist sistemin savurup öğüttüğü iradesiz varlıklar oluruz. Şu an bütün insanlığın,özellikle gençliğin olduğu gibi.
SÜRÜYOR, SÜRECEK MÜCADELEMİZ
Burada asıl önemli olan gelişme, devam ederek süreklilik içinde yolda olabilmektir. Böyleolursa düşsek de yenilsek de umudumuz devam eder. Yoksa onlar darağacına nasıl o kadar emin gidebilirlerdi ki? Denizler belki somut olarak hayal ettikleri şeyleri elde edemediler,ama hayal etmedikleri kadar soyut şeyler elde ettiler kanımca. Bugünleri görebilselerdi eminim onlar da böyle düşünürlerdi. Hem Hüseyin İnan dememiş miydi: “Böyle 25-30 tane tabancayla bu toplumsal düzeni devirmek, yerine hakça bir düzen kurmanın mümkün olamayacağını biz de biliyoruz. Bizi aptal zannetmeyin. Ama bu halk uyuyor. Biz onları uyandırmak için bir kıvılcım olmak istedik. Ve kendi yaşamımızı ortaya koyduk.”
Denizler, o dönemde toplumsal olarak ne yapılması gerekiyorsa hepsini yaptılar. Bize düşen de o kıvılcımları harlayıp gür bir ateşe çevirmektir.
“Yakıldı bedenlerden gür bir ateş
Asıldı acımasız yaftalar sanki bir kalleş
Çok geç artık atıldı tohum
Vermez geri toprak anam
Tıpkı gömülen fidanları
Vermediği gibi”