26 Mayıs 2022 08:48

Vakıf Üniversitelerinde akademinin iş yüzü: Bayılana kadar sınav çıldırana kadar çağrı merkezi!

Vakıf üniversiteleri içerisinde görev tanımları belli olmayan öğretim görevlilerinin yaşadıklarını, Nişantaşı Üniversitesinde işten atılan Ekinsu Devrim Danış anlattı.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel 

Paylaş

Murat UYSAL
İstanbul

Vakıf üniversiteleri içerisinde görev tanımları belli olmayan, joker eleman gibi kullanılan, hemen her işe koşturulan; bir gün bölüm sekreteri, bir başka gün danışman ya da çağrı merkezi elemanı olan öğretim görevlilerinin yaşadıklarını, Nişantaşı Üniversitesinde işten atılan Ekinsu Devrim Danış anlatıyor.

Genç bir öğretim görevlisi olarak üniversitede bulundukları süre boyunca doktora-yüksek lisans süreçlerine yetişmesi, kendini geliştirmesi, bölümdeki hocalarla ortak işler yapıyor olması ve bilim üretmesi gerektiğini ancak bilim üretmek bir yana, alanında bir kitap okumaya dahi imkanının olmadığını söyleyen Danış, genç akademisyenlerin yaşadığı kıskacı şöyle özetliyor: “Farz edelim ki vakıf üniversitelerinde bölüm sekreteri yok. Yeni bir bölüm sekreteri alıp onu istihdam etmek gerekir fakat bu yol külfetli olacağından; zaten zorunlu bir eleman olarak görülen araştırma görevlisine öğrencilerin transkriptleri (not dökümü) kontrol ettiriliyor, öğrencilerin dilekçeleri yazdırılıyor. Günün 24 saati öğrencilerden gelen mailleri, WhatsApp mesajlarını yanıtlamak zorundayız. Bunların çoğu genellikle bölüm dışında mali işlerle alakalı durumlar. İşe ilk başladığınızda zaten bölüm sekreterinin yapacağı işleri yaparken buluyorsunuz kendinizi.”

"OTURMAK BİLE YASAKKEN BİLİM YAPMAK..."

Araştırma görevlilerinin joker eleman olarak kullanıldığı alan sadece bölüm sekreterliği değil. Araştırma görevlileri yılın belli başlı dönemlerinde kullanılmak üzere üniversitelerde tutuluyor. Sınav dönemleri o belli başlı dönemlerden biri. Bir araştırma görevlisinin günde 6-7 sınava girdiğini söyleyen Danış, “Sosyoloji bölümü araştırma görevlisiyim. En fazla sosyoloji bölümünün sınavlarına girmem gerekir ya da yakın bölümlerin sınavları olur ama BESYO’dan mimarlığa kadar bütün sınavlara giriyoruz. Sınav günlerinin çoğunda yemek yemeye dahi vaktimiz olmuyor, revire giden, bayılan, başı dönen arkadaşlarımız oluyor. Bu insanlık dışı çalışma koşulları hafta sonları da devam ediyor. Bir hafta boyunca sabah 08.30’dan akşam 18.30’a kadar neredeyse hiç mola vermeden, bir sınavdan çıkıp diğerine gidiyorsun. Oturmak dahi yasak!” diye anlatıyor.

"BÖLÜMÜ SATMAMIZ BEKLENİYOR"

Araştırma görevlilerinin Nişantaşı Üniversitesi özelinde akıllara durgunluk veren bir başka kullanım alanı ise çağrı merkezi (call center) elemanlığı. Tercih dönemleri bir başka deyişle “öğrenci kapma yarışı” vakıf üniversiteleri için en yoğun dönemlerden biri. Danış, tercih döneminde Nişantaşı Üniversitesinin araştırma görevlilerini nasıl kullandığını şöyle anlatıyor: “Tercih dönemi başlamadan, öğrenciler hangi bölüm için ne kadar ödemek zorunda, öğrenci ilk beş tercihten birini yazarsa ne kadar indirim alır, bütün bunları ezberlememiz isteniyor. Sadece kendi bölümümüz değil bütün bölümler için bunları ezberlememiz gerekiyor. Okul tanıtım ekibinin yapması gereken işleri yine görev kapsamının dışında bir şekilde araştırma görevlileri yapıyor. Call center çalışanı gibi, ürünü yani bölümü satmamız bekleniyor.”

Elbette “kuru kuruya” telefonun başına itilmiyor araştırma görevlileri. Danış, üniversitenin call center elemanlığı eğitimi ve satış eğitimi verdiğini anlatıyor. Ayrıca call center sürecinde performansa dair bir ödüllendirme sisteminin olduğunu söyleyen Danış, “Telefonla görüşürken öğrencinin ÖSYM sistemine giriyoruz, tercihleri yapıyoruz, yaptığımız tercihlerin çıktısını alıyoruz, bunları da takım kaptanına götürüyoruz. Kim o gün daha fazla tercih yaptırdıysa, günün birincisi, ikincisi seçiliyor. Dört tane bilgisayar laboratuvarı var, her laboratuvara 15 kişi giriyor, mikrofonlu bir kulaklığımız var. Çağrıyı alıp konuşmamız bittiğinde telefon kapanır kapanmaz öbür çağrı düşüyor sisteme. Boş kalmak yok! Ama eğer çağrı bittikten sonra hemen kodu girmezsen 3 dakikalık bir boşluğun oluyor. Biz o kodu son dakikaya kadar girmiyorduk. O 3 dakikaları mola olarak kullanıyorduk” diye anlatıyor.

Araştırma görevlisine iş tanımında olmayan bu işlerin dayatılması bir tarafa üniversite yönetiminin kendilerinden yüksek performans beklediğini, tuvalete gittiklerinde dahi sisteme bunu bildirmeleri istendiğini anlatıyor Danış. “Yarım saatlik yemek molamız vardı, yemek de pizza, patates kızartması... Kesinlikle sulu yemek yoktu. Yemekleri hazırlayan kişi üniversite yönetiminin kendilerinden hızlı yenebilecek aperitif yemekler yapmalarını istediğini söyledi” diyor.

"KISTAS AKADEMİK PERFORMANS DEĞİL"

Araştırma görevlileri tüm bu angarya işleri kabul ederken “En azından burası akademi” düşüncesinin hakim olduğunu söylüyor Danış, “Araştırma görevlisi kendisini işçi gibi görüyor. Çünkü daha öncesinde mezun olduklarında kasiyerlik de yapmış, pazarda çanta da satmış, mağazalarda da çalışmış. Araştırma görevlileri yeniden o günlere dönmek istemiyor. Geçmişteki koşullara kıyasla iş tanımının dışındaki her iş için ‘Bunu da yapayım elim yorulmaz’ diyor. Buna rağmen belli anlarda yan yana gelip müthiş bir direnç de örgütleyebiliyorlar” diyor.

Araştırma görevlilerinden akademik bir performans beklenmediğini anlatıyor Danış, “Bu yüzden değerlendirme kıstası da akademik performans değil. Bir performans değerlendirme sistemleri var, okulun bir reklamını ya da mütevelli heyet başkanının bir gönderisini paylaşırsan bir makale yazmış kadar puan alıyorsun.”

"GENÇLERİN İŞSİZLİK KORKUSUNU SÖMÜRÜYOR"

Akademisyenler işten atılma korkusu, dışarıda iş bulamama tehdidi ile nasıl tahakküm altında tutuluyorsa öğrencilerin de benzer bir baskı süzgecinden geçirildiğinden bahsediyor Danış: “Tercih döneminde bizi arayan öğrencileri biliyorum, çoğunluğu yoksul emekçi ailelerin çocukları. Sabahları okula geliyorsa akşam çalışan ya da sabah çalışıp akşam okula gelen öğrenciler çoğunluğu. Hepsinin kafasında üniversite mezunu olursam daha garanti bir işim olur düşüncesi var. Aslında üniversite bu gençlerin gelecek kaygısını, işsizlik korkusunu da sömürüyor.”

Danış böylesi bir tahakküm ortamının üniversitenin mimarisine de yansıdığını, yerden camlı ofislerde sürekli izlendiklerini anlatıyor: “Akademisyenin bilim üretmesinin imkansız hale geldiği bir akademi... Ücret kaygısıyla, mesai kaygısıyla, soruşturma kaygısıyla zaten kimsenin akademik işlerine odaklanması mümkün değil. Bu koşullarda zaten hiçbir şey üretemezsin. Tek düşünce günün yorgunluğunu atmak ve ertesi gün yine sabah 08.30’da yerden camlı ofiste olabilmek.”

KIYIM YAŞANMIŞTI

İki ay önce Rektör Yardımcısı Mehmet Ünal’ın asistanların üzerine yürüdüğü Nişantaşı Üniversitesinde “eşit işe eşit ücret” talep eden ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen ve onlara destek veren 40 akademisyen “performans düşüklüğü” gerekçe gösterilerek işten çıkarılmıştı.

Akademisyenler mail adreslerinin kilitlendiğini, bilgisayarlarının söküldüğünü, masalarını toplarken dahi başlarına özel güvenlik görevlilerinin dikildiğini belirtmişti. 

Akademisyenlerin işten atılmasının arından Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi (VÜDAM) ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), üniversite önünde eylem yapmıştı. 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Merkez Bankası faizi sabit tuttu

SONRAKİ HABER

Sağlık meslek örgütleri: Sağlık sistemi alarm veriyor, dur diyelim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa