‘Neoliberalizm’e karşı olmak mevcuttan farklı yeni bir kalkınma anlayışıyla mümkün
Akademisyen Prof. Dr. Aziz Konukman, siyasi partilerin 'neoliberalizm' karşıtlığını yazdı.
Fotoğraf: Pixabay
Prof. Dr. Aziz KONUKMAN
IMF ve Dünya Bankası patentli Washington Uzlaşması’nın yeni ilkeler eklenmesiyle genişletilmiş hali olan, 1990’ların ortalarından itibaren şekillenmeye başlayan ve 2000’li yıllarda uygulamaya konan Post Washington Uzlaşması denilen programIa Türkiye sermayenin hegemonyası altına girdi. Bu programın yönetişim ilkesiyle tüm iktidar sermayeye verilmiş durumda.
Bu programın Washington Uzlaşması’ndan devralınanla birlikte temel unsurları şunlardan oluşuyor:
- Mali disiplini esas alarak bütçelerin küçültülmesi,
- Özelleştirme,
- Deregülasyon (Kuralsızlaşma,öncelikli olarak emek haklarını güvenceye alan regülasyonların tasfiyesi),
- “Ekonominin siyasetten ayrıştırılması” gerekçesiyle Yönetişim sisteminin getirilmesi,
- Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi (deregülasyon gereği) ve esnek döviz kuru sisteminin benimsenmesi sonucu kaçınılmaz olarak bağımsız para politikası gereği Merkez Bankasının bağımsızlığının savunulması,
- Reregülasyon (Yeniden regülasyona başvurulması) çerçevesinde düzenleyici kuruluşların oluşturulması,
- Yoksullukla mücadeleye yeniden ilginin sağlanarak yoksulluğun yönetilmesi (azaltılması) ve bu çerçevede merkezi ve yerel düzeyde sadaka uygulamalarının başlatılması ve yaygınlaştırılması,
- İkincil bölüşüm ilişkilerinin yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan yolsuzluklarla mücadele,
- Kamu hizmetlerindeki özelleştirme uygulamalarına dönük eleştirilerin ve karşı çıkışların yoğunlaşması üzerine, kamu (devlet) özel karşıtlığı yerine ‘ortaklığının’ öne çıkarıldığı kamu özel iş birliği veya ortaklığı (KÖİ) modelinin getirilmesi,
- Kamu hizmeti üretimi alanında “Yeni Kamu İşletmeciliği” (YKİ) adı verilen model ile kamunun özel sektör gibi üretim yapmaya zorlanması ve bu çerçevede piyasa ile uyumlu ve müşteri odaklı kamu hizmeti üretimine geçilmesiyle kamu hizmet üretiminde rol alan kamu emekçilerinin piyasa ilişkileri içine çekilmesi,
- Kamucu bütüncül plan anlayışının yerine merkezde ve yerelde özel sektörün stratejik plan anlayışının benimsenmesi ve bu çerçevede ulusal kalkınma planı ve bölgesel kalkınma planları hazırlanması.
TÜRKİYE’DE OHAL VE NEOLİBERAL PROGRAM
15 Temmuz darbe girişimi, bu programın pürüzsüz bir şekilde uygulanmasının önünü açmıştır. Darbecilerle hesaplaşma bahanesiyle bir yandan hukuk ve demokrasiyi askıya alarak fiili başkanlık rejimini hayata geçiren AKP, diğer taraftan rejimin karakterine uygun biçimde kamu mimarisini yapılandırmaya çalışmış ve ekonomik programı aynı hızla yürürlüğe koymuştur. Sermayenin olağan koşullarda planlayıp hayata geçiremediği uygulamaları OHAL’de yangından mal kaçırırcasına yürürlüğe konmuştur. Olağanüstü hal koşullarında açıklanan OVP (2017-2019) ve 2017 yılı programı, sermaye için olağanüstü sömürü olanakları yaratmıştır. Olağanüstü dönem, sermaye tarafından olağanüstü yağma fırsatı olarak değerlendirilmiştir. Kamu-özel ortaklığı gibi tekniklerle bu yağma ve yıkım hızlandırılarak, sermayeye yeni alanlar açılmıştır. Ancak Kanal İstanbul, üçüncü köprü, yeni hava limanı, nükleer santraller (Akkuyu ve Sinop), altyapı projeleri gibi “mega projeler”den oluşan bu yeni alanlar için artık yabancı kaynak bulmak iyice zorlaşmıştı. Bu mali sıkışmışlık AKP rejimini Türkiye Varlık Fonu AŞ’yi kurmaya yöneltmiştir. Bu yeni oluşumla bir nevi paralel bütçe, paralel hazine yaratılmıştır. Böylece, 1215 tarihli Büyük Özgürlükler Sözleşmesi (Magna Carta) ile meclislere verilmiş, neoliberal politikalarla bir hayli tahrip edilmiş bütçe hakkına önemli bir darbe indirilmiştir. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan otoriter ‘yeni rejim’in Anayasa’sı ile getirilen bir düzenlemeyle bu hak kullanılmaz bir hale getirilmiştir. Bu düzenlemeye göre, Cumhurbaşkanının hazırlayacağı bütçeye Meclis onay vermezse, reddetse dahi önceki yılın bütçe ödenekleri yeniden değerlendirme oranında artırılarak o yılın bütçesi yasalaşarak yürürlüğe girmiş olmaktadır.
KAMUCU BİR ANLAYIŞ GEREKİYOR
Neoliberal politikalara dayalı Post Washington Uzlaşısı’nın inşa ettiği bu kalkınma paradigmasının tüm bu unsurları ’80’den beri otoriter yönetimlerle (ilk yıllar askeri rejim, sonrası parlamenter rejim ve CHS) uygulamaya konulabilmiştir. Sorunu sadece parlamenter rejimi talep ederek çözebilmek mümkün değil. Bu gerekli ama yeterli değil. Post Washington Uzlaşısı yerine kamucu yeni bir kalkınma anlayışı geliştirilmediği sürece neoliberal politikalar varlığını sürdürecek ve “Neoliberalizme karşı olmak” boş bir iddia olmaktan öteye geçemeyecek, kağıt üzerinde kalacaktır.