Deklanşöre basan eller: Zorunlu göç bir trajedidir
Adil Okay, Tülin Şahin Okay (taş heykel), Ali Osman Abalı ve Arif Kılıç’ın “Göç ve Araf” adlı sergisi 12 Haziran'a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

Göç ve Araf Sergisi | Fotoğraf: Basın bülteni
Önder KARATAŞ
Antakya
“Aylan bebe”nin küçücük bedeninin kıyıya vurduğu anı belgeleyen fotoğraf medya kanallarına yansıdığında, insan yüzünü bıçak gibi çizen bir etki bıraktı. O fotoğraf yüzlerce sayfa kitabın anlatabileceğini bir kareye sığdırmakla kalmamış savaş ve göç kavramlarının asıl yüzünü açıkça görmemizi sağlamıştır. Sosyal medyadaki haber akış hızı, egemen ideolojik ve kültürel araçların sürekli işler olmasının da etkisiyle azımız değil çoğumuz unutmuştur şimdi.
Göç ve mültecilik kavramları ülke gündeminin öncelikli başlıklarından biri durumunda. En başından söyleyelim, göçe neden olan savaş, ekonomik çöküş vb. koşullarda “insan akışı” bugün yoksul bölgelerden sermaye merkezlerine doğru ilerliyor doğal olarak. Zira “yoksulluk merkezleri”ndeki insanlar başta beslenme ve barınma gibi en temel gereksinimlerini karşılamak zorundadır. Devletlerin sınırları, iktidarların politik yönelimleri bu gerçeği değiştiremiyor. Bu nedenle insan akışı her çağın en belirgin yanını temsil eder.
Adil Okay, Tülin Şahin Okay (taş heykel), Ali Osman Abalı ve Arif Kılıç’ın “Göç ve Araf” adlı sergisi, göçün öznesi insan manzaralarına ve onlara ait nesnelere odaklanarak kalıcı bir belleğin oluşumuna katkı sunmayı önemsiyor. Serginin hemen girişinde Sevgili Sennur Sezer’in Tülin Şahin Okay’a Mektubu karşılıyor ziyaretçileri. Tülin Şahin Okay’ın “taş kesilen kadınlar ve çocuklar” metaforu sergi salonunun kalbine yerleşmiş. Tekil ve çoğul figürlerle derinleşiyor anlatım. Mektubun bir kısmında şu cümleler akıp gidiyor: “Kadın kimliği yüzünden acı çeken, aşağılanan kadınlar. Belki de sırtladıkları, ihtiyarları ve çocukları değil, yarınları, yurtları, yuva bildikleri çatıları…”
Fotoğraflar iki zaman kesitine yoğunlaşıyor. Önce daha demin derme çatma teknelere, botlara binip giden insanların ardında kalan ayakkabılar, oyuncaklar, giysiler. Bütün bu nesneler uzun bir hikayenin orada geçen kısmını dillendiriyor. Burada Akdeniz veya Ege kıyıları güzel olmaktan epey uzaktır. Büyük bir trajedinin soluklandığı kıyılar insan tacirlerinin de iş tuttuğu mekanlardır artık. Dalgası, köpüren mavisiyle bile. Daha sonra ise meşakkatli bir yolculuğun ardından geçici de olsa yerleşilen barakalar, çadırlar, yoksulluk ve korkuya boyanmış, belli belirsiz seçilemeyen yüzler…
Aylan bebenin yüzlerce, binlerce kez tekrar etmiş trajedisini belgeliyor her kare. Üstelik bunu belgesel bir döküm yapmak adına değil, insanlığı uyarmak, emperyalist çağın yarattığı savaş gerçekliğini anlatmak için yapıyor fotoğraf makinesinin deklanşörüne basan eller. Unutmayanlar, unutmaya meyilli çoğunluğa sesleniyor. Zorunlu göç bir trajedidir. Üstelik tarih bir yana günümüzde emperyalist çağın ürettiği bir trajedidir. Dünyanın bütün ezilenleri belleğini oluşturacak ve koruyacaktır.
Not: Sergi Antakya Expo Alanı / Bitki Müzesi Sergi Salonu’nda 12 Haziran’a kadar ziyaretçilerini bekliyor.
Evrensel'i Takip Et