27 Mayıs 2022 04:55

İki İslamcı gözünden Abdülhamid

Aydın Çubukçu siyasette son dönem yaşanan Abdülhamid tartışmalarını yazdı: "Belki en sağlam kanıt, Abdülhamid’i savunanlarla soframızdan ekmeğimizi çalanların aynı kişiler olmasıdır. "

Fotoğraf: Wikimedia

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Çok eski zamanlardan bugüne kadar Abdülhamid üzerine yapılan tartışmaların kaynağı, Osmanlı’nın yıkılış sürecinin başladığı açıkça görülünce “Devletin kurtarılması” ekseninde o zamanlar başlamış olan siyasal kutuplaşmadır. Osmanlı yıkıldı gitti, tartışma güncel renkler kazanarak devam ediyor. Bunun nedeni, kendilerini her iki tarafın geleneksel temsilcisi kabul eden ve hâlâ Türkiye siyasi hayatında yer tutan merkezlerdir. İttihat ve Terakki geleneğini büyük ölçüde CHP ve İYİ Parti temsil ediyor, Abdülhamid’i ise AKP ve sair İslamcılar.

Ne var ki, Abdülhamid taraftarları, geçmişten bugüne daima kendi içlerinde çelişen uçlar taşımıştır. Çünkü bizzat Abdülhamid, kendisini izleyecek olanlara içi çelişmelerle kaynayan bir miras bırakmıştır. Bir yandan dünya İslam birliği gibi kendisinin de pek inanmadığı bir idealin temsilcisidir, diğer yandan ilk rakı ve bira fabrikalarını açan, aslında Batı hayranı ve modernleşme yanlısı bir zattır. Sabahlara kadar Sherlock Holmes okuyup Rom içen, saraya İtalya’dan opera getirip ailesiyle birlikte izleyen, diğer yandan Anadolu’ya o zamanın imkanlarıyla kara yolları yapılması için büyük çaba harcayan, Alman sermayesiyle de olsa demir yolları döşeyen bir “kalkınmacı” politika izlemiştir. Bıraktığı miraslardan en can sıkıcı olan, çok büyük toprak kayıplarının ayıbı dışında, Mehmet Akif ve Said-i Nursi (Kürdî) gibi iki İslamcı muhaliftir. Her ikisi de günümüz İslamcı akımların gerektiğinde kullandıkları, gerekmediğinde sakladıkları bayrak isimlerdir.

AKİF VE ABDÜLHAMİD

Mehmed Akif, çağındaki pek çok Osmanlı aydını gibi, meşrutiyet yanlısı bir İttihatçıydı. Batı’ya tümüyle kapalı değildi. İngiltere’ye çok düşmandı ama Almanya hesabına İslam ülkelerinde İngiltere aleyhine propaganda yapmayı kabul edecek kadar bağlılığı vardı; Japonya’ya çok hayrandı. Bir İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu olan Akif, Abdülhamid’e karşı özgürlükçü bir siyasal yapı istiyor ve onun istibdadından nefret ediyordu. Bu düşüncelerini ve duygularını, Abdülhamid tahttan indirilip yerine kardeşi getirildikten sonra yazdığı “İstibdad” adlı şiirde dile getirdi. “Köse İmam” ve “Asım” adlı uzun şiirlerinde de Abdülhamid’i ima eden hakaretler hatta küfürler savurdu. Korkak, baykuş, merkep, hayvan, zalim, melun, kızıl kâfir, domuz, Akif’in Abdülhamid’e yakıştırdığı lakaplardan bazıları…Akif’e göre Abdülhamid 33 yıl boyunca millete kan kusturmuştur, masumların cellâdıdır, sefaletin ve rezaletin sebebidir.

Fakat söz konusu şiirlerde, Abdülhamid hakaretlere boğulurken asıl eleştirilen, ona karşı sessiz kalan halk yığınlarıdır. “Binlerce masum öldürülürken otuz milyon halk, üç eşkıyaya mahkum olmuş, bir feryat etmemiştir! Uğursuz bir yükü, hükümet kabul edip katlandınız! Zalimle mazlumun sayısına bakın da utanın! İnsanlıktan nasibini almamışlar, bir boş kuruntunun gölgesini semalardan üstün tuttunuz!”

Aynı öfkeyi, onun dini kullanarak baskı rejimini sürdürmesine de patlatır:

Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek

Otuz üç yıl bizi korkuttu “Şeriat!” diyerek.

Bu durumda günümüz İslamcıları, hem Akif’i hem Abdülhamid’i aynı kuvvetle savunmakta çok zorlanmaktadır.

‘BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ’ VE ABDÜLHAMİD

Nurculuğun kurucu babası Said- Nursî, Abdülhamid’in “eza görmüş” muhaliflerindendir. Bir rivayete göre, Nursi, Abdülhamid’den “Kürdistan’da Kürtçe eğitim için okullar yapılmasını” ister. Bu sebepten mi yoksa “hürriyetçi” konuşmalarından mı bilinmez, kendi ifadesiyle: “Nihayet rakiplerimin ifsadatıyla, merhum Sultan Hamid’in emriyle tımarhaneye kadar sürüklendim.”

Daha sonra, bir süre tevkif edilip sonra serbest kalmış ve İttihat ve Terakki ile ilişkiye girmiş, bu grubun “Dine dair bazı yararlı görüşleri olduğu” yolunda görüşler ileri sürmüştür. Nursî’nin günümüzdeki savunucularına göre, İttihat Terakki Fırkasıyla bağlantısı, sadece Enver Paşa ile sınırlı kalmıştır. Partinin en başındaki Enver Paşa ile irtibatlı ama parti ile alakası yok mu denmek isteniyor? Günümüzde Nurcular ve diğer İslamcılar,  bu sorunun üstünü örtmek için epeyce çaba harcıyorlar. Nursi, Abdülhamid’e değil istibdat rejimine karşı imiş. İstibdadın, “geçici fakat mecburi” olduğunu düşünüyormuş. “Hürriyet kavramını İslami terbiyeden ayrı ele almayan bir hürriyetçi, II. Abdülhamid’i ve istibdadı kısmen tenkit eden ama insafsızlığa kaçmayan” bir muhalif olduğunu ileri sürenler de, hapse ve tımarhaneye kapatılmasının, Abdülhamid’in çevresindeki “Sabetayistlerin” komplosu olduğunu iddia ediyorlar.

İslamcılık zor iş! Geçmişte yapılanlarda şimdi utanacakları bir şeyler varsa, oturur tarihi yeniden yazarlar. Abdülhamid, Masonların, Sabetayistlerin, İngilizlerin, kısacası cümle “dış güçlerin” saldırısına uğramış ama memlekete, dine, millete eşsiz hizmetler yapmış, buna rağmen ittihatçı kafirler tarafından idam edilmiştir! Her kelimesi yalan, şişirme masal olan bu sözlere inanmayan da kafirdir!

Abdülhamid’i savunmak, İttihat ve Terakki Fırkasına dolayısıyla “cehape zihniyetine” vurmanın dayanağı olarak görülüyor. Saçma sapan televizyon dizileriyle onun çevresinde gerçekle hiç ilişkisi olmayan bir efsane halesi yaratarak kahraman haline getirmeye çalışıyorlar. İslamcı siyasetin, tarihte kendisine kökler bulmak için yaptığı her hamle, tarihsel gerçeklerin uçurumuna yuvarlanıyor. Ama “Aya gidiyoruz” lafına inananların bu masala da inanacağına iman ediyorlar. Mehmed Akif’i ve Said-i Nursî’yi tanıklığa çağırmamız da boşuna. Belki en sağlam kanıt, Abdülhamid’i savunanlarla soframızdan ekmeğimizi çalanların aynı kişiler olmasıdır.

ÖNCEKİ HABER

Peru'da 7,2 büyüklüğünde deprem meydana geldi

SONRAKİ HABER

Selanik’te öğrencilere polis şiddeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa