"Azap içinde geçen koşulları sağaltan bir süreç..."
Akademisyen Aslı Odman Vakıf üniversitelerinde sendikalaşma ve örgütlenme deneyimlerini aktarırken, Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisini ise Tahsin Mert anlatıyor.
İLGİLİ HABERLER
Vakıf üniversitelerinde bilim yok kâr var!
Murat UYSAL
İstanbul
Vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin yaşadığı sorunlar ve ağır çalışma koşulları kadar mücadele deneyimleri de var. Vakıf üniversiteleri devlet üniversitelerinden farklı olarak özel sektördeki 10 numaralı iş kolundaki (ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar) sendikalarda örgütlenebiliyor. 10 numaralı iş kolu birbirinden ayrı meslek gruplarını içinde barındıran en geniş iş kollarından biri. Bu iş kolunun örgütlenme güçlüğü bir yanda dururken bu iş kolunda örgütlenebilen vakıf üniversitelerindeki sendikalaşma deneyimi de oldukça az. Akademisyen Aslı Odman 2009 yılında Bilgi Üniversitesinde yaşanan sendikalaşma deneyimini aktarırken, bir başka örgütlenme aracı olan Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisini ise (VÜDAM) Tahsin Mert anlatıyor.
"İBRET İÇİN İŞTEN ÇIKARILDIK"
Akademisyen Aslı Odman, Bilgi Üniversitesinde sendikalaşmayı tetikleyen sürecin üniversitenin çok uluslu bir şirkete satılmasıyla başladığını söylüyor: “Kâr amaçlı çok uluslu bir şirketin, Laureate Education Inc.’ın üniversiteyi satın almış ve hızla öğrenci sayısını artıracak, mekanı sıkıştıracak ve personel giderlerinden tasarruf yapacak yapısal değişikliklere girişmiş olmasıydı. Bu ‘deli işinin’ altına girmeye bizi ikna eden süreç, üniversitenin kadrolu olan temizlik, güvenlik ve teknik personelinin taşerona geçirilmeye zorlanması ve buna karşı yürüttüğümüz kampanyanın başarıya ulaşmasıydı. Bu kesim Bilgi’de, Türkiye’deki üniversitelerin neredeyse tamamından farklı olarak hâlâ kadrolu statüdedir.”
Satın alma sonrası Bilgi Üniversitesinde dalların ve bölümlerin özerkliğine ket vuran değişikliklerin dayatıldığından, bu dayatmaları uygulayan akademisyen kadrosunun oluşturulduğundan bahseden Odman, “İşte tüm bunları hem emek verdiğimiz bilim dallarına hem özerkliğimiz üzerinden onurumuza hem de çalışma statülerimizle oynayarak ekmeğimize bir müdahale olarak algıladık. Böyle düşünen, hissedenler dayanıştı, sendikanın çoğunluğu akademik kariyerinin nispeten başında ve ortasındaki akademisyenler ve ekseriyetle kadınlardan oluşan aktivist çekirdeği ortaya çıktı. Sendikalaşmaya mayasını ve şeklini sendikanın kurumsal yapısı değil, bu ekip verdi. Sonra benim de dahil olduğum bu grubun büyük bir kısmı, özetle üniversitedeki yapısal dönüşüme aşağıdan bir baskı olmadan devam edebilmek için, ibret vermek için, işten çıkarıldı” diyor.
"BİZ KAZANDIK"
2009 yılında başlayan sendikalaşma mücadelesinin sonucunda 2011’de işten çıkarılan çoğu kişinin dava açtığını vurgulayan Odman, “Üniversitenin bu fesih ile ‘Eşitlik ilkesini zedelediği’ ve haksız olduğu mahkemece tasdik edildi, biz kazandık. Zira genel bir formül varmış gibi yapıldığından, bizimle aynı statüdeyken işten çıkarılan fakat sendika aktivistlerinden olmayan, hatta sendikaya uzak duran bazı asistanlar, bir iki ay sonra ‘uzman kadrosu’ ile kesintisiz tekrar işe alınmışlardı. Bu gerekçe ile mahkeme ‘Eşitlik ilkesinin zedelendiğine’ hükmetti, fakat bunu iddia ettiğimiz gibi ‘Sendikal nedenle işten çıkarılmamıza’ bağlamadı. Biz de işten çıkarılmamızın sendikal nedenlerle olduğunda ısrarcı olduk, kanıtlamak için davanın bu kısmını AHİM’ye kadar götürdük. Ama Türkiye’de bu tip iş davalarının kazanılması epey zor, bunu beceremedik. Bu emsal dava ile uğraşırken ise vakıf üniversitelerinde resmen işçi statüsünde çalıştırılan akademisyenlerin kamu görevi gördüğü ve bu nedenle de iş güvencesine sahip olduğunu savunmuş ve bizden sonra açılan başka davaların kazanılmasına da bir katkıda bulunmuş olduk” diye anlatıyor. Bu mücadeleden edindikleri deneyimle Vakıf Üniversitesi Emekçileri Dayanışma Ağını (VÜEDA) kurduklarını söyleyen Odman, “Bu süreçte yüze yakın işten çıkarılmış veya sigortasız çalıştırılan vakıf üniversitesi çalışanı davasını koordineli bir şekilde takip etti. Ta ki Barış Akademisyenleri süreci başlayıncaya ve tüm enerji oraya aktarılıncaya kadar bu ağ örgütlenmesi devam etti” diyor.
"PARLAK HALENİN SIRLARI DÖKÜLÜYOR"
Odman verdikleri mücadelenin başta kendilerine karşı olan akademisyenler üzerindeki etkisini ise şöyle anlatıyor: “En başta üniversitede ya ilkesel olarak ya da ‘etkin çok uluslu güçlü bir şirket’ söz konusu olduğu için sendikaya karşı olan bazı kıdemli akademisyenlerin, bu dönüşümü bu sefer kendi konumları veya inandıkları açısından tehdit addedip sendikayı savunmaya başladıklarını görüp sevindim. ‘Örgütlenme belli zamanlarda, belli çıkarlar için değil herkes için daha iyi bir çalışma ortamı yaratır’ ilkesinin güçlendiğini hissettim.”
Odman sendikalaşma mücadelesine dair şu notları düşüyor: “Örgütlenme, varmak için azaplardan geçilen bir amaç değil, zaten azap haline gelen çalışma koşullarının içindekileri sağaltan bir süreç. Evet KHK’ler ile devlet üniversitelerine ibret verildi, daha baskıcı koşullar yaratıldı, fakat özel sektördeki üniversite ve okullar da Bilgi, Şehir ve Doğa kurumları örneklerinde görüldüğü gibi sürekli ekonomik-politik krizin iniş çıkışlarına bağlı olarak satılma, devredilme ve iflas etme riski altındalar. Çalışanların yatay örgütlenmesi için zorluk çıkaran şartlar, aynı zamanda minimal haklarımızı savunmak için bu örgütlenmeyi dayatıyor. Eğitim sektörünün de parlak halesinin sırları dökülüyor. Geride kalan bu iş kolunda da, ekmek, onur ve özerkliğimiz için dikey dayatmalara karşı, yatay örgütlenmelere olan ihtiyaç.”
BİR ÖRGÜTLENME DENEYİMİ: VÜDAM
2021 yılında kurulan Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisinden (VÜDAM) Tahsin Mert’e göre, “VÜDAM, üniversite bileşenlerini temsil etme iddiasıyla çoğunlukla akademisyenler tarafından oluşturulan bir çatı örgütü.”
VÜDAM’ın kuruluşunu tetikleyen koşulların başında pandemi sürecindeki ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, mesai saatlerinin muğlaklaşması gibi haksızlıkların geldiğini vurgulayan Mert, “Ek olarak nisan 2020’de çıkan ve vakıf üniversiteleri akademisyenlerinin mali ve özlük haklarını devlet üniversitelerindekiler ile eşitleyen kanun, VÜDAM’ın etrafında kenetlendiği bir kaldıraç işlevi gördü” diyor. Vakıf üniversitelerinde yaşananları teşhir eden bir rol üstlenen VÜDAM adına Mert, “Bugüne kadar sosyal medya ve gazete haberleri üzerinden vakıf üniversitelerindeki hukuksuzlukları, araştırma görevlilerinin belirsiz iş tanımları yüzünden -çoğu zaman sadece- idari işlerle uğraştırılmaları ve maruz kaldıkları mobbingi, senelik sözleşme ve performans sistemi güvencesizliğini, en önemlisi de YÖK’ün de bizzat göz yummasıyla kanunun uygulanmadığını anlatmaya çalıştık. Düzenli toplantılar ile sorunları tespit ettikten sonra çeşitli kampanyalarla bunları gündeme taşıdık. Son olarak Nişantaşı ve İstinye’de gerçekleşen hukuksuzluklara eylemler ile ses yükselttik” diye anlatıyor.
"YEGANE ARAÇ SENDİKAL MÜCADELE"
Çok geniş bir kesimin VÜDAM’a umutla baktığından bahseden Mert, VÜDAM’ın kurumsallaşamamasının getirdiği eksiklikleri de yaşadıklarını söylüyor. Mert, “Bu bağlamda Eğitim Sen ile ortaklaşa olarak fiili-meşru mücadeleyi esas alan bir fahri üyelik sürecine girilmiş durumda. Burada vakıf üniversitesi akademisyenlerinin bir kamu hizmeti gördüğü gerçeğine dayanarak bizlerin hukukta tanımlandığı gri alanı kamu personeli statüsü lehine çözebilmek hedefindeyiz. Diğer taraftan 10 numaralı iş kolunda faaliyet gösteren sendikalarda örgütlü arkadaşlarımız da var. Örneğin, son dönemde önemli ve tarihsel bir atılım yapan Öğretmen Sendikası ile temaslarımız var. Bu anlamda VÜDAM’ı takip eden tüm dostlarımızı kendi üniversitelerinde sendikalaşmaya çağırıyoruz. VÜDAM olarak gündem yaratma ve işyeri mücadelelerini destekleme görevlerini üstlensek de belirleyici ve sonuç almaya yönelik yegane araç sendikal mücadele” diyor.
Evrensel'i Takip Et