Yasak siyaseti ya da Melek Mosso gösterip Karamollaoğlu’na vurmak
Prof. Dr. Tayfun Atay: Müziği susturmak birincil amaç değil. Bir kitleyi kendi arkasında pekiştirmeye, dinamikleştirmeye, gerektiğinde saldırganlaştırmaya dönük stratejinin sonucu!
Prof. Dr. Tayfun Atay | Fotoğraf: Erdost Yıldırım/Evrensel
Meltem AKYOL
İstanbul
Yaklaşık bir aydır yasaklar-iptaller tam gaz. Aynur Doğan, Metin-Kemal Kahraman, Niyazi Koyuncu, Apolas Lermi, Melek Mosso, Mem Ararat… Kürt, Rum, kadın, Alevi… Tabloda Ermeni eksikti, o da Ara Malikian’la geldi… Konserler, festivaller, oyunlar. Bazen gerekçesi "ahlak" oluyor, bazen "uygun"luk, ya da "değer yargılarını paylaşmama". Bazen de gerekçesiz, öylece "yaptım oldu"...
Peki ne oluyor da bir yandan birtakım konserler, etkinlikler devam ederken bazıları iptal oluyor, engelleniyor, yasaklanıyor?
Bu sorunun yanıtı günlerdir farklı biçimlerde verilmeye çalışılıyor. Biz de Sosyal Antropolog-Yazar Prof. Dr.Tayfun Atay’a sorduk.
TEK ADAM REJİMİ ZATEN KİMLİK KUTUPLAŞMASI TEMELİMDE ORTAYA ÇIKTI
Ekonomik kriz yoksulluğu derinleştirecek şekilde rekora koşuyor. Zamlara yetişmek imkansız, ücretler daha alırken eriyor. İktidar taraftarlarında bile açık tepkilere neden olur durumda. Kararsız kümesi de tam da bu ekonomik gerekçelerle büyüyor. Kriz derinleştikçe de iktidar ortakları seçmeni kazanmak için ellerindeki yegane kozu devreye sokuyor: Kutuplaşma ve çatışma.
Sosyal Antropolog-Yazar Prof. Dr. Tayfun Atay, AKP iktidarının temel siyasi stratejisi ile uyarlı olarak kimlik temelinde kutuplaşma siyasetini Gezi’den bu yana sürdürdüğüne dikkat çekiyor. Atay’a göre bir dönem daha az başvurulan bu siyaset yapma biçimi -2019’da İstanbul’un kaybedilmesi, o kaybın ardından hem Davutoğlu’nun hem Babacan’ın kendi partilerini kurmaları, ardından pandemi krizi ve bugün hâlâ devam eden ekonomik kriz nedeni ile- yeniden daha etkili bir biçimde uygulamaya konulmuş durumda.
Bir hatırlatma da yapıyor Atay: “Bu tek parti rejimi sonuçta kimlik kutuplaşması temelinde ortaya çıktı. Ülke içerisinde Gezi’den bu yana iktidarın yapıp etmeleri ile birbirine karşı bilenen iki ayrı toplum kesimi -seküler ve dindar muhafazakar- oluştu. Hatırlayalım, aynı sitede bile birbiri ile çatışacak noktaya gelmiş insanlar vardı, ekranlarda söylediler işte ‘bir şey olsa kime gideceğimi biliyorum’ diye. Bütün bunlar aslında -2013 Gezi olaylarından 2017 referandum ve sonrasında 2018 başkanlık seçimine kadar- tek adam rejiminin kurulma süreciydi.”
ÜLKE KRİZDE, İNSANLAR PERİŞAN, TEPKİYİ BASTIRMAK İÇİN…
Bugün yeniden daha güçlü biçimde kutuplaşma ve çatışmacı siyasete sarılmasının nedeni ise ekonomik kriz. Şöyle anlatıyor Profesör Atay: “Şimdi geldikleri noktada ülkedeki ekonomik krizden, hayat pahalılığından, yoksulluk sınırından en çok kendi kitleleri mustarip. Kimlik siyaseti ile çatışmacı bir arayışın temelinde bu yatıyor. İşte ekonomik olarak kendilerine yönelen bu tepkileri, rahatsızlıkları kamufle etme yolunda kimlik siyasetini yeniden en acımasız şekilde gündeme getiriyorlar. Yasaklarla, esas itibariyle seküler topluma ama bu arada etnik temelde de Kürt kimliğine dönük birtakım provokasyonlara yol açabilecek uygulamalara gidiyorlar. Etnik temeldeki çatışma dinamiğini yükseltme yolunda da savaş gündeme geldi. Hatırlayın Haziran 2015’ten 1 Kasım 2015’e nasıl ülke içerisinde etnik temelde bir çatışmanın önünü açarak seçimi tekrarlatıp kazandılar. Bu sefer Türkiye içerisinde böyle bir durum yok, Türkiye içerisinde yapamadıklarını Suriye üzerinden sınır ötesi operasyonlarla yapmak niyetindeler.
Ki zaten İçişleri Bakanı haftalar önce ‘15 Temmuz’da yarım bıraktığımızı tamamlayacağız’ derken biraz bu yönde bir sürecin önünün açılacağını haber verdi bize. Ardından yasaklar geldi, ardından sınır ötesi operasyon geldi. Özetle ülke ekonomik olarak çökmüş, insanlar perişan, bunu bastırmak gerekiyor. Açlığı, geçim derdini ne ile bastırırsın; ölüm korkusuyla, çatışmacı bir iklimle bastırırsın.”
"ELE GEÇİREMİYORSAN TAHRİP ET" YAKLAŞIMI
Peki bu yasaklama sürecinde Erdoğan’ın ve AKP’li yöneticilerin sık sık dile getirdiği ‘fikri iktidarı tesis etme’ söylemlerinin etkisi var mı?
Atay’ın yanıtı şöyle: “Şimdi bu iktidar biliyorsun ‘Barış Süreci’ denedi Kürtlere yaklaştı, ‘Alevi Açılımı’ açıkladı Alevilere yaklaştı, ikisinden de sonuç alamadığı, kendisine mal edemediği için bu varlık alanlarını düşmanca bir tutumla karşısına aldı ve tahrip etmeye, tasfiye etmeye yöneldi. Kültürel iktidar konusunda da aynı noktada düşünmek mümkün, burada tabii kültürel alan denildiğinde ağırlıklı olarak popüler kültür akla geliyor, yani sanatta, edebiyatta zaten yok, popüler kültür alanında da yer alamıyor. Çünkü popüler kültür ancak seküler ilkimde yeşerebiliyor. Dolayısıyla kültürel iktidar olamamalarının temel nedeni seküler yaşam karşıtı bir kültürel, ideolojik temele sahip olmaları. O yüzden olmuyor, kültürü de ele geçiremiyorsan o zaman tahrip et, tasfiye et.
Bir de içinde bulunduğu kritik çıkmazda, ‘insanları yaşam biçimi temelinde karşı karşıya getirirsem -dindar muhafazakar mahalle ile seküler mahalleyi- bu krizden çıkarım; zamlar, enflasyon unutulur’ fikri var. Ki tarihte de çok örnekleri var, 1929 dünya ekonomik bunalımı 2. Dünya savaşının önünü açtı, Alman işçi sınıfının yoksulluk, işsizlik girdabında Yahudi düşmanlığına seferber edilmesi.”
AKLA VEDA ETMİŞ DURUMDALAR
Ama uzun vadede bunun da etkisiz kalacağı aşikar… “Kısa vadeyi, uzun vadeyi düşünmüyor ki” diyor Atay ve ekliyor: “İktidar ekonomik olarak veremediği mücadeleyi kimlik siyaseti temelinde veriyor. Müziği susturmak birincil amaç değil. Bir kitleyi kendi arkasında pekiştirmeye, dinamikleştirmeye, gerektiğinde saldırganlaştırmaya dönük stratejinin sonucu! Askeri operasyon da SADAT benzeri yapıların aktive edilmesi de aynı stratejinin parçası.
Savaşla, yasakla ayakta kalmaya çalışıyor. Köşeye sıkışmış, anı kurtarmaya çalışıyor, hani rasyonel bir durum yok burada. İşte uzun vadede bunların sonucu çok büyük felaket olur, uzun vadede de bu beni kurtarmaz diye akıl yürütme durumu yok. Zaten akla veda etmiş. O yüzden anı kurtarma çırpınışı içerisinde bir ‘Amok koşucusu’ gibi gözü hiçbir şeyi görmeden çıldırmışçasına yol alıyor.
Burada amacın ne olduğunun altını çizmek gerekiyor. Hiç unutmamak lazım, burada mesele Melek Mosso, Aynur Doğan değil, burada hedefe koyduğu Saadet Partisi, Gelecek Partisi, İYİ Parti. Burada esas vurmak istediği yer orası, sağ gösterip sol vurmak dedikleri yani. Aynur Doğan gösterip Meral Akşener’ vurmak, Melek Mosso gösterip Temel Karamollaoğlu’na vurmak. Oysa tablo ortada ve net: Enflasyon sebep, yasaklar ve savaş sonuç. Bunu anlatmak lazım.”