Kültür şiirinden gül yoluna: Seyhan Erözçelik
Yiğit Kerim Arslan, Seyhan Erözçelik şiiri üzerine yazdı.
Soldan sağa: W. B. Bayrıl, Adnan Özer, Seyhan Erözçelik (Fotoğraf: W. B. Bayrıl'ın kişisel arşivinden alınmıştır.)
Yiğit Kerim ARSLAN
Seyhan Erözçelik, yüz yüze tanışma fırsatım olmayan ama şimdilerde yıllardır tanıyormuşum gibi hissettiğim bir şair. Onunla ilgili birçok yazı okudum, dostlarından hayatını dinleme fırsatım da oldu. Seyhan Erözçelik deyince benim aklımda meraklı, araştırmacı, yeri geldiğinde çok ciddi ama bazen de bir çocuğa dönüşen bir insan canlanıyor. Asaf Halet Çelebi’nin Mevlevi ailesine “Asaf Halet Çelebi Budist miydi?” diye sorabilecek kadar meraklı, gecenin köründe dostlarını arayıp beğendiği bir şarkıyı dinletebilecek kadar çocuk, konu Nilgün Marmara olunca ciddileşen bir garip insan. Bu özelliklerinin onun şiirine de yansıdığını görüyorum.
ARADA AMA İLERİDE
Seyhan Erözçelik için Ece Ayhan ile Hilmi Yavuz arasında diyebiliriz belki. Gelenekten uzak mıydı? Kesinlikle hayır. Yeniye kapalı mıydı? Asla. Bir parantez açıp Ece Ayhan’dan daha çok tarih bildiğini de söyleyebiliriz. Şiirlerinde bazen bir divan şairini görürken, bazen gelecekten gelen bir haberciyi görüyoruz. Değerli olan şu ki: Bu bizi hayrete düşürüyor ama bize yabancı gelmiyor. Doğu ve Batı, eski ve yeni, geçmiş ve gelecek; hepsi bir arada… Arada kalmış bir şairin beyhude çabalarını görmüyoruz, tam tersine kendinden emin ve çok yönlü bir şair görüyoruz. Kendisi bunu şöyle ifade ediyor: “Geçmişten hiçbir şekilde vesayet almak istemiyorum ama ben geçmişin mirasçısıyım. Geçmişte şiir yazanların arzusu dışında da olsa, bu böyle. Benim derdim ateşten bir alev çalıp kaçmak ve kendi ateşimi muhafaza etmek. Bu bir silsile meselesidir. Bu yeni anlaşıldı. Bizler büyük bir şiir silsilesinin mütevazı halkalarıyız.” Şiirle, şiirleriyle ilgili yazılar yazmayı pek tercih etmedi Seyhan Erözçelik; şiirleri bize böyle güzel bir yol haritası çizdi. Şiire duyduğu derin heyecan, onu şiirle ilgili bazı hatalara da düşürdü tabii. Örneğin, art arda bir sürü kitap tamamlayıp en son tamamladığını ilk başta yayımlamayı düşünmek gibi.
’80’LER VE ÖZERK ŞAİRLİK
O dönem, cumhuriyetin neredeyse bütün kuşakları bir aradaydı. Melih Cevdet’le, Cemal Süreya’yla aynı dergide, aynı sofrada… Onun buradan sıyrılıp gelen şairlerden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şiirinde geçecek bir sözcük için onlarca sözlük tarayan, kimi zaman Bartın-Kastamonu-Zonguldak ağzıyla (ona göre Bartınca) şiirler yazan “özerk bir şair”di o. Erözçelik şiirindeki özerkliği Necmiye Alpay da söylüyor (Beklediler Gitmedik). Ben bunu ’80’lerin tümü için genişletmek istiyorum: 80’lerin en büyük özelliği bu özerklikti. Birbirine benzemeyen ama tek bir güzel dize için savaşan şairler grubu. Çoğu zaman bu şiirin toplumdan uzak, darbenin etkisiyle oluşan apolitik bir şiir olduğu söylenir. Kalıplaşan bu klişe yorumlamayı Erözçelik’in “1 Mayıs 1977” şiiriyle, “Siyasi Şiirler”iyle aşıyoruz hemen. 1 Mayıs 1977’nin şiirini yazmakla kalmıyor şair, Taksim’e de çıkıyor o gün. Hayatına baktığımızda yine ’80 darbesinden hemen birkaç sene sonra, İstanbul’da devriye atan polislere “faşistler” diye bağırabilecek kadar devrimci bir insan görüyoruz.
KÜLTÜR ŞİİRİ İÇİNDEN BİZE KALAN
W. B. Bayrıl, ’80’leri bir “kültür şiiri” olarak tanımlıyor. İkinci Yeni’yi okumanın, Hâşim-Yahya Kemal okumanın büyük bir günah sayıldığı zamanlarda ortaya çıkan bir kültür şiiri… Geçmişe bütünüyle sahip çıkıp geleceğe yol açan bir kültür şiiri… Tam burada Adnan Özer, Tuğrul Tanyol ve Haydar Ergülen İkinci Yeni’yi tozlu raflardan kurtarırken Seyhan Erözçelik de Asaf Halet Çelebi’nin önemini yeniden gösterdi bize. Şiir Atı ekibinde yer aldı, iyi dizeyi kaçırmamak için uğraşan bir yayıncılık yaptı. Şiirlerini de büyük bir birikimle yazdı, yine şiir dostları W. B. Bayrıl, Tuğrul Tanyol, Hüseyin Ferhad, Haydar Ergülen gibi… Gül ve Telve’yi bıraktı ve Gül yoluna gitti Seyhan! İşte o gül yollarından birine...